Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Mardin Valisi'nin şehre gelen bakanlara 600 bin liraya varan
hediyeler verdiği yönünde haberler vardı ya hani.
O konu ilginç bir boyut kazanmaya başladı.
Haberde adı geçen bütün bakanlar hediye almadıklarını açıkladı.
Mardin Valisi de iddialara açıklık getirdi. Valinin
anlattığına göre bakanlarla birlikte gelen heyetlere şehirde
üretilen çeşitli ürünler hediye edilmiş.
Tespih, rozet, tablo, çiçek gibi hediyeler bunlar...
Biz gazetecilere de davet edildiğimiz şehirlerde zaman zaman bu tür
sembolik ürünler hediye ediliyor. En son gittiğim Malatya'da bana
kuru kayısı paketi hediye edilmişti mesela...
Kaldı ki bu tür hediyeler sadece Mardin Valiliği veya belediyesi
tarafından verilmiyor. Bütün valiliklerde ve belediyelerde aynı
hediyeleşmeler yapılıyor.
Mesela;
İstanbul Valisi, Ekrem İmamoğlu'nu ziyaret ettiğinde de benzer
hediyeleşmeler karşılıklı yaşanmıştı. CHP'li bütün belediyelerde
aynı uygulama var.
Bu bilgiyi şundan ötürü verme gereği hissettim.
Sözcü Gazetesi'nin Atatürk üzerinden ticaret yapan yazarı Yılmaz
Özdil dün bu konuyu gündemine taşıdı. Hem de yalan yanlış
yazarak yaptı bunu…
Biliyorsunuz; kendisinin, Türkiye ve dünyada yaşanan her şeyi
Atatürk'e bağlama gibi bir gülünç huyu var.
Bu meselede de aynı gülünçlüğe imza attı, Atatürk'ün görev süresi
içinde bu hediyeleşme meselesine nasıl yaklaştığını
anlattı.
Affınıza sığınarak yazdığı yazıdan bazı önemli bölümleri buraya
aktaracağım ve yazının sonunda bir soru sorup kaçacağım.
Haydi başlayalım:
Mustafa Kemal düzenli olarak yurtdışından kitap sipariş ederdi.
Paris, Londra, Roma, Viyana elçiliklerimize resmi yazıyla liste
gönderir, hepsinin parasını kendi cebinden öderdi.
Fatura isterdi…
Böylece, işgüzar büyükelçilerimiz tarafından devlet kesesinden para
ödenip ödenmediğini kontrol ederdi.
1930'da mesela…
Münir Ertegün, Paris büyükelçimiz oldu. Mustafa Kemal'in şahsi
talepler konusunda ne kadar hassas olduğunu bilmiyordu. Kendisine
sipariş edilen tarih kitabının faturasını dışişleri bakanlığına
gönderdi.
Üç gün sonra, Çankaya Köşkü'nden Paris büyükelçiliğimize telgraf
çekildi…
“Reisicumhurun özel harcamaları dışişleri bütçesinden
karşılanamaz, bundan böyle faturaları kendi adıyla kendisine
göndereceksiniz” denildi!
Hatta elçinin yazışması bile beklenmedi, Paris'ten gönderilmiş olan
faturalar başyaverlik tarafından dışişleri bakanlığından istendi.
571 frank tutarındaki kitap parası, Mustafa Kemal'in maaş
hesabından, İş Bankası aracılığıyla Paris büyükelçiliğine transfer
edildi.
Osmanlı subayıyken de Kurtuluş Savaşı sırasında da
Cumhurbaşkanı'yken de, devlet kesesinden ayran bile içmedi,
parasını ödemediği yemeği yemedi.
1927'ydi, mevsim kıştı…
Ankara belediyesinin fidanlığına geldi. Seraya girdi, çiçekler
inceledi, salon bitkiler beğendi, sekiz adet saksı seçti.
Belediyenin bahçeler müdürüne talimatı verdi, “Bunları
yarın köşke gönderin, siz de beraberinde gelin, sağlıklı yaşamaları
için nerelere koyulması gerekiyorsa yerleştirin, nasıl bakım
yapılacağını bizim bahçıvanlara öğretin” dedi.
Ertesi gün, saksılar getirildi, uygun köşelere yerleştirildi.
Mustafa Kemal'e haber verildi, geldi, inceledi. “Gayet
güzel olmuş, ne kadar ödeyeceğiz?” diye sordu! Efendim
hediyemiz olsun deseler, biliyorlar ki, milletin malını hangi
yetkiyle hediye ediyorsunuz diye kızacak…
Böyle olacağını adı gibi bilen bahçeler müdürü Salih Bititci
hazırlıklıydı. Bir kâğıt uzattı. Seçilen bitkiler ve fiyatları
yazılıydı. Mustafa Kemal kâğıdı aldı, yaverine uzattı,
“ödeyiniz” dedi. Yaver Rusuh Bey çalışma odasına
gitti, bir zarf içinde parayı getrdi, “faturayı yarın
gönderirsiniz” dedi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, devlete ait köşke yerleştirmek için,
devlete ait fidanlığın çiçeklerin bile kendi cebinden öderdi. Yarın
öbür gün laf olur diye, çiçekleri bedavaya almış veya çiçekleri
devlete ödetmiş demesinler diye, fatura isteyerek belgelerdi.
Çankaya'da görevli olan aşçı, şoför, berber, uşak, bahçıvan gibi
tüm personelin yeme içme masraflarını, barınma masraflarını, köşkün
tamiratlarını bizzat maaşından karşılardı. Seyahatlerinde asla
harcırah almazdı.
Yazı böyle devam edip gidiyor.
Özdil yazının sonunu, "Atatürk kendi küpünü doldurmadı.
Devletin hazinesini doldurdu" diye bağlıyor.
Hadi, Özdil'in bu anlattıklarında zerre hilaf olmadığına inanalım.
Hatta Atatürk'ün dünya hayatı boyunca devletin bütçesinden bir
lokma yemediğini düşünelim.
Ancak benim bu noktada anlamadığım bir şey var.
Özdil'in bahsini ettiği yıllarda millet açlıktan süpürge sapı
yerken, Atatürk niye bu kadar varlıklıydı?
Millet ayağına giyecek bir çarık bulamazken, Atatürk Paris'ten
gelen kitaplara ödediği 571 Frank'ı nereden buluyordu?
Millet yabancı otları tencerede kaynatıp yerken Atatürk oturduğu
konağın etrafını süsleyecek çiçeklere ödediği paraları hangi
kaynaktan buluyordu?
Gerçi Yılmaz Özdil yazısında bu sorulara cevap niteliğinde ufacık
bir ipucu vermiş.
"571 frank tutarındaki kitap parası, Mustafa Kemal'in maaş
hesabından, İş Bankası aracılığıyla Paris büyükelçiliğine transfer
edildi" demiş.
Allah Allah!
İş Bankası'ndaki hesabın miktarı ne kadardı acaba? Ve daha da
önemlisi o paranın kaynağı neydi?
Yoksa?
Pakistan Müslümanlarının, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na mali katkı
olsun diye gönderdiği paralardan mı bahsediyor Yılmaz Özdil?