Ata'nın manevi kızından sitem var
Abone olErdoğan ve Baykal arasında polemiğe neden olan Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe tartışmalardan rahatsız. Devletten araba ve koruma talep eden Adatepe'den sitem var.
Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe, son günlerde adının bazı
tartışmalara karıştırılmasının kendisini çok üzdüğünü belirterek,
"Devletten sadece bir araba ve koruma istedim. Her ortamda ve her
fırsatta Atatürk ilke ve devrimlerini, özellikle öğrencilere ve
genç kuşaklara anlatmaya çalıştığım için sürekli tehdit mektupları
ve telefonları alan bir insan olarak bu isteğim çok mu
görülmeliydi?" dedi. Adatepe, son günlerde yaşanan gelişmelere
açıklık getirmek amacıyla Pera Palas Oteli'nde basın toplantısı
düzenledi. Yaşanan gelişmeler nedeniyle 3-4 gündür son derece üzgün
ve yorgun olduğunu belirten Adatepe, tartışmalarda adının
kullanılmasına kırıldığını söyledi. Adatepe'nin hazırladığı
açıklamayı, gazeteci Orhan Karaveli okudu. Adatepe açıklamasında,
mal bildirimi tartışmalarında adının kullanılması nedeniyle basın
toplantısı düzenlemeyi uygun bulduğunu kaydederek, "Atatürk'ün hiç
bir zaman evlatlığı olmadı. Ben Atatürk'ün manevi kızıyım.
Aralarında Sabiha Göçken ablamın da bulunduğu Atatürk'ün 5 kızı,
onun evladı olmanın onurlu sorumluluğunu özenle taşıdık. Ablalarım
artık aramızda değiller, geriye bir tek ben kaldım. Eşimle birlikte
varımızı yoğumuzu ortaya koyarak ve gerektiğinde bunları elden
çıkararak onu bugünün koşullarında bile yaşatmak için katkıda
bulunmaya çalışıyoruz" dedi. Yurt dışında ticaretle uğraşan 2 oğlu
olduğunu belirten Ülkü Adatepe, oğullarından birine ait olan
Şişli'deki apartman dairesinde oturduklarını söyledi. Adatepe,
"Herhangi bir işimiz, taşınır veya taşınmaz servetimiz, bankada
paramız, şirketlerde hissemiz yok. Arabamız vardı, onu da satmak
zorunda kaldık. Atatürk'ün benimle ilgili vasiyeti gereği bize
ödenen ve halen 5 bin YTL'ye çıkarılmış bulunan aylıkla geçinmeye
ve Atatürk'ün hayatta kalmış tek yakını olarak yüklendiğim
sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyorum. Bu para Atatürk'ün
vasiyetindeki Ülkü Hanım'a verilmesi gereken 200 liranın altın
hesabıyla bugünkü değeridir. Atatürk'ün aramızdan ayrıldığı yıldan
bu yana devletimizden hiç kimse halimi ve çocuklarımı nasıl okutup
yetiştirdiğimi sormadı, ben de devletimiz dahil kimseden herhangi
bir istekte bulunmadım" diye konuştu. Bu tür tartışmalara adının
karıştırılması karşısında büyük üzüntü duyduğunun altını çizen
Adatepe, "Bunun siyaset malzemesi yapılacağını ve 'evlatlık' olarak
niteleneceğimi aklımın ucundan bile geçirmediğim için sayın
başbakana 14 Ekim 2005 tarihinde bir mektup yazdığım doğrudur. Daha
önce 10 Şubat 2005 tarihinde de sayın İçişleri bakanına sonuçsuz
kalan bir mektup göndermiştim. Ancak bu mektupları yazmadan önce
gerekli mercilerle görüşme yapıp olumlu sonuç alamadığımızdan bu
mektupları yazmak durumunda kaldım. Hükümetin en üst düzey
görevlileri ve sorumluları olarak kendilerinden ne istemiştim.
Maddi herhangi bir talepte mi buluşmuştum? Öncelikle yabancı
misyonlardaki davetlere gidişler ve çıkışlarda, kötü hava
koşullarında, yağmur altında bizleri vasıta aramaktan kurtaracak ve
sağ sağlim evimize ulaştıracak uygun bir araba ve bir koruma
görevlisi. Her ortamda ve her fırsatta Atatürk ilke ve
devrimlerini, özellikle öğrencilere ve genç kuşaklara anlatmaya
çalıştığım için sürekli tehdit mektupları ve telefonları alan bir
insan olarak bu isteğim çok mu görülmeliydi?" ifadelerini kullandı.
"YAZILIP SÖYLENENLER BENİ DERİNDEN ÜZMÜŞTÜR" Adatepe'nin
açıklamaları şöyle devam etti: "Bunca güvensiz ülkemiz ortamında
'Atatürk'ün son manevi kızı' sokak ortasında bir kör kurşuna hedef
olsaydı bunun sorumluluğunu kim taşıyacaktı? Devletimiz bundan
dünya kamuoyu önünde yara almayacak mıydı? Türkiye, Atatürk'ün
hayatta kalmış son yakınını koruyamamış bir devlet durumuna
düşmeyecek miydi? Babalarınızın, dedelerinizin Türk harflerini
söktüğü alfabelerin kapağında babası Atatürk ile beraber resmi
bulunan Küçük Ülkü'nün devletçe tahsis edilmiş arabası ve yanında
bir koruma görevlisi olsa da olmasa da hiçbir şey değişmeyecek.
Basında sorumsuzca yayınlanan bazı haber başlıkları, Sabiha Gökçen
ablamızın ölümüne yol açmıştır. Son günlerde yazılıp söylenenler
beni de çok üzdü ve yordu. Şimdi biraz dinlenip, Atatürk'ün manevi
kızı olmanın görev ve yükümlülüklerini eskisi gibi taşımayı
sürdürmek istiyorum." Açıklamanın okunmasının ardından basın
mensuplarının sorularını yanıtlayan Ülkü Adatepe, tek talebinin bir
otomobil ve koruma olduğunu ifade ederek, "Ben birkaç kere İş
Bankası'na telefon ettim; fakat sonuç alamadım. İçişleri Bakanlığı
koruma vereceğini söyledi. Arabayı da İş Bankası'nın vereceğini
söylediler. Maalesef kimseyle konuşamadım. Ben CHP'yi şikayet
etmiyorum. Onlar kendilerine düşen vazifeyi yaptılar. Araba konusu,
onları aşan bir şey sanırım. Bu devletin işiydi. Bu konuşmalar
geçtiğinde kendimi çok kötü hissettim" dedi. Adatepe bir soru
üzerine, 3-4 sene önce tehdit telefonları aldığını belirterek,
tehditlerin zaman zaman devam ettiğini söyledi. Şimdiye kadar
devletten hiçbir şey istemediğinin altını çizen Adatepe, "Gençlikte
hiçbir zaman ortaya çıkmadım. Ama şimdi bu yaştayım, okullara
gidiyorum. Oralarla konuşmalar yapıyorum. Türk gençliğine,
Atatürk'ün bilinmeyen yönlerini anlatıyorum. Bu şekilde de bir
korumaya ve bir arabaya son derece ihtiyacım var. Bunu da istemek
benim hakkım diye düşündüm. Kesinlikle para istemedim. Her sene
ücret ufak ufak artıyordu. Bu sene yüzde 42 artırıldı. Ben hiçbir
şekilde siyasetle uğraşmıyorum. Bütün okullara gidiyorum,
imam-hatip okullarına da büyük bir zevkle gidiyorum. Ben herhangi
bir vatandaş değilim. Atatürk çok şık giyinmeyi seven bir insandı.
Bana o kadar büyük özen gösterdi ki, beni son derece şık giydirmeye
uğraşırdı. Atatürk milletini o kadar seviyordu ki, bu kıymetin
karşılığı olarak da iyi giyiniyordu. Çünkü şık giyinmek,
karşısındakine kıymet vermektir. Benim sigortam yok. İsmimi
kullandıkları için kırgınım" ifadelerini kullandı. Adatepe,
sözlerini şöyle tamamladı: "Bundan 23 sene evvel Atatürk'ün bana
vermiş olduğu imzalı fotoğraflar, porselenler, cep saatlerinin
hepsini kendimde muhafaza edebilirdim veya satabilirdim. Ben
hepsini Harbiye Askeri Müzesi'ne hediye ettim. Orada Atatürk'ün
sadece bir pelerini vardı. Verdiğim şeylerle ayrı bir bölüm
yaptılar. Yurt dışından davetler alıyorum. Yakında Almanya'ya
gideceğim. Orada Türk talebelere konuşma yapacağım; ama kimse 'Sen
nasıl gidiyorsun' diye sormuyor. Eğer Atatürk diye her yerde
ağızlarına alıyorlarsa, bunun bir tek yadigarı ben kaldım. Bunu
artık devletin, partinin, bankanın düşünmesi lazım."