Astsubaylar meydanlara iniyor!
Abone ol9 Ekim 2010 günü, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği öncülüğünde astsubaylar Ankara'da büyük bir mitinge imza atacak.
Türkiye Cumhuriyet tarihinde bir ilk yaşanacak. 9 Ekim
2010 günü, Türkiye Emekli Astsubaylar Derneği öncülüğünde
astsubaylar Ankara'da büyük bir mitinge imza atacak.
Murat İlkter, haberajanda.com.tr'de yaptığı analizde, bu mitingin özgürlük ortamına açılan bir yol olduğunu belirtti ve çok dikkatle izlenmesi gerektiğini vurguladı.
"Çünkü bugüne kadar bu katı devletçi anlayış buna izin
vermiyordu ve bu bir başkaldırı olarak görülebilirdi"
diyen İlkter, bu oyunun 12 Eylül 2010'da bozulduğunu ifade ediyor
ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
(...) Her şeyden önce –dürüstçe- şunu ifade etmek de gerekir ki,
içinde bulunduğumuz konjonktür de açıkçası buna müsaade ediyor. Bu
mitingin düzenlenme cesareti de biraz buna tekabül ediyor…
Çünkü bu talepleri ciddiye almaya çalışan artık –muktedir-
bir Hükümet var ve “devlet algısı” neredeyse tamamen değişiyor. En
önemlisi zihniyet değişiyor.
O yüzden de “özgürlükleri, açık toplum - şeffaf devlet” anlayışını
topluma egemen kılmaya çalışarak istekleri olabildiğince
genişletmeye çalışıyor... Çünkü artık hiçbir şeyin üstü
örtülemediği gibi örtmek için kim engel olmaya kalkıyorsa onlar
tarihin çöplüğüne atılıyor…
Ve bu değişim dalgalarına, kim irade gücü ve inisiyatif
gösterebilirse, tarih onları başköşeye yazacaktır, bu biliniyor...
Sorumluluk ve otorite sahibi hiç bir irade bunu göz ardı
etmemelidir!
Öncelikle toplum şunu bilmelidir ki, muvazzaf hiçbir astsubay
direkt bu taleplerini -silsile yoluyla- ilet(e)mez. Kesin olan bir
şey var ki, cesaret edebilen çıksa bile, direkt ya deli, ya da
meczup ilan edilir. Bugüne kadar da çıkmadı zaten…
Bu yüzden “onlarda taleplerini emekli astsubaylar üzerinden
gündeme taşımaya çalışıyorlar.” Çünkü bu sorunlar öyle bir
hale geldi ki, adeta tam üç nesildir aynı kronik sorunlarla yüz
yüzeler. Bu da demek oluyor ki; 1930 yılı bir astsubay ile
2010 yılı yüksek okul mezunu bir astsubay arasında sorunlarla
yaşamak açısından bir fark yoktur…
Burada bir atıfta bulunarak devam edelim: Mehmet Ali Birand 85’li
yıllarda yayınladığı “Emret Komutanım” adını verdiği kitapta
–hatırlayabildiğim kadarıyla- konuyu bakın şöyle
tanımlıyordu: “Ordunun sorunlu personeli,
astsubaylar”…
Çoğunu köylü çocuğu yapıyor; mesela daha konunun en başında;
“Subay gelir bir gün komutan olacağını bilir, ama bir
astsubay ilk tayin edildiği birliğe 20 sene sonra tekrar tayin
edilebilir”… (Ordunun Kunta Kinte’leri diyecek de
diyememiş(!)
Bu noktada biraz nefes almak adına şunu ifade etmek isterim ki, bu
yazı TEMAD bağlantılı değildir. Bunlar benim bunca yıldır tespit
ettiğim sorunlar olup; lafı daha fazla uzatmadan astsubaylar neden
sokaklara iniyorlar şimdi buna bakalım:
Statü sorunları…
Bakın mesela birçok “astsubay”, bu kelimeyi, özellikle
“assubay” olarak telaffuz eder… Neden biliyor musunuz; çünkü “ast”
ifadesi er-erbaşlığı çağrıştırır ve buna bir türlü alışamadılar ve
bu psikolojik bir eziklik yaratıyor…
Mesela astsubayların rütbelerini omuzlara almak ne kaybettirir bu
millete? Genel Kurmay Başkanlığı mı yoksa subaylar mı rahatsız olur
bu durumdan? Bununla ilgili bir gündem oluşmuştu hatırlıyorum.
Kim(ler), neden engel oldu buna?
Bir gönül almadır bu… Böyle bir motivasyon hem şevk katar hem de
itibar; en önemlisi milletimizin ve ordumuzun itibarı olacaktır bu!
Osmanlıda küçük zabitanlar dahil, ta 1930’lara kadar böyle değil
miydi?
Madem artık “modern ordu” kavramı tartışılıyor; meslekte
uzmanlaşmanın ve “Uzmanlık Statüsü”nden astsubayları ayırmanın
başka bir yolu var mıdır? Açılacak olan boşluğu zaten uzman sınıfı
dolduracaktır ve bu onlara da itibar kazandıracaktır…
Barınma ve sosyal sorunları hele… Astsubay sayısının üç’te
biri olduğu halde -Lojman Yönetmeliği’ne göre- subaylara mevcut
lojmanların %60’ı tahsis edilirken, astsubaylar %35 ile avutulmaya
çalışılıyor…
O yüzden talebi halinde yeni mezun bir teğmen hemen lojmana
taşınabilirken, 15 senelik bir astsubay yıllarca puan biriktirmek
için bekliyor… Sırası gelecek de taşınacak!
Kendilerine lojmanlarda yer bulabilen astsubayların eş ve çocukları
da sosyal yaşamlarında -her ne kadar genelleme yapılamasa da- statü
sorunları yaşadıkları biliniyor…
Servis otobüsleri oturma sıraları, orduevinde aldıkları hizmet,
gördükleri muamele, tatil kampları vs.
Davranış biçimleri eşlerin rütbelerine göre şekillendiğinden,
garnizon içi hanımlar arası ilişkilerde, hatta çocuklar arası
ilişkilerde; sosyal durumlarının ne halde olduğunu tahayyül
edebiliyor musunuz?
Tarih boyunca hemen her talebi karşılık bulan subaylar –içlerinden-
“sen subayla, astsubayı bir mi tutuyorsun” diyorlar mıdır
acaba(!)
Hukuki sorunları hâlâ orada duruyor… 1930 model Askeri Ceza
Kanunu’nda erbaş ve er statüsüne tabî astsubaylar, İç Hizmetleri
Yönetmeliği’nde (1961) subay yardımcısı olarak görünüyor…
Kanun Devleti ile Hukuk Devleti arasındaki farka veya
Yönetmeliklerle, Kanunların uyumsuzluğuna iste size net bir
örnek!
Ekonomik sorunlar…
Astsubayların meslekteyken aldığı maaşla emekli olduktan sonra
aldıkları maaş arasında adeta uçurum var. Meslekteyken aldıkları
maaş, emekli oldukları anda %55 oranında geriliyor… Bu parayla
evlerine mi bakacaklar, çocuklarına bir istikbal mi
sağlayacaklar?
Buna mukabil “Çalış çalış, olursun ancak başçavuş!” ifadesi sosyal
durumlarını anlatmada argoda başköşeye taşınıyor…
Astsubayların toplum algısı maalesef bu –yerleşik- sözlerde
karşılık buluyor…
İdari Sorunlar…
Meslekteki astsubaylar sadece amir uygun gördüğünde
-şikayet ve raporla- emrindekilere ceza ‘verdirebilirken’, neden
ödüllendirme yetkisi yoktur ve bu konu bile edilmez? Emrindeki
personeli en verimli bir şekilde çalıştırabilmek için en azından
bir teğmen kadar itibarı olmayacak mı bu memlekette? Ya da yirmi
yıllık bir astsubayın asteğmene selâm vermesiyle dalga geçilmesine
devam mı edilecek?
Sakandırakları sarıya boyamakla veya 30 Ağustos Resepsiyonu’na adam
davet etmekle, ya da vitrin için OYAK’a –sadece- bir üye alarak iş
bitiyor mu sanıyorsunuz?
Klasik sorun, OYAK…
OYAK demişken, bu kanayan yara yıllarca bir mücadele alanını işgal
etti ve ne yapılırsa yapılsın asla karşılık bulmadı.
Sürekli şikâyetlerin önü oluşturulmuş kanunlarla kesiliyordu…
Biliniyor ki dünyanın hiç bir yerinde “Ordu Yardımlaşma Kurumu” adı
altında bir teşekkül yoktur… Hele “zorunlu üyelik” ve her ay
maaşlarından kesilen düzenli kesintiler, temel hak ve özgürlükler
açısından hiç bir duruma sığdırılamaz… Dünyanın ve ülkemizin
geldiği nokta itibarıyla bu açık bir hukuksuzluktur!
Ve astsubaylar arasında “bu kurumun emekli general ve amirallere iş
sahası yaratmak için kurulduğu” söylentisi hâlâ
dillendirilmektedir…
Bakın bu yürüyüş sadece mevcut maaş durumlarını iyileştirmek için
Hükümete yönelik de değildir, -itiraf edemezler belki ama- aslında
Genelkurmay’adır…
Umarım miting siyasi kaymalara uğramaz ve Cumhuriyet Mitingleri’ne
benzemez ve talepler gerçek adresler tarafından dikkate alınır.
Çünkü “moral ve motivasyon” askerliğin olmazsa
olmazlarındandır…
Velhasıl, bu toplum, her türlü görev şartlarında vatanına hizmet
için her daim “emre intizar”...
Artık hak ettiklerini alma zamanı gelmedi mi?