Astronotların uzaydaki yaşamı ilginç görüntüler oluşturuyor. Binlerce kilometre yükseklikte daracacık köpsüller içinde yaşamaya çalışan astronotlar yörüngede her şeyin tam bir eğlenceye dönüştüğünü söylüyor. Ama orada yaşam bir o kadar da zor. Yerçekimsiz ortamda diş fırçanızını elinizden bir kaçırdınız mı bir daha yakalayabilene aşk olsun... Canınız portakal suyu mu çekti. O zaman havada uçuşan portakal suyu damlalarını tek tek yakalamanız gerekecek... Uzayda yaşamın fiziksel zorlukları da hayli fazla... Dünyadakinin aksine, ağırlıksız ortamda kan, astronotun başında birikiyor. Kafatasında artan basınç şişkin yüz sendromuna yol açıyor. Bacaklar ise, azalan sıvı basıncı nedeniyle inceliyor ve örümcek bacakları görüntüsüne kavuşuyor. Pek çok astronot uzayda ilk birkaç gün uzay tutmasına yakalanır. Geçici bir süre denge sistemlerini kaybeder. Yerçekimi kuvveti ortadan kalkınca, omurgadaki esnek diskler ve onlarla birlikte bütün bel omuru esnemeye başlıyor. Böylece ağırlıksız ortam, boyun birkaç santim uzamasına neden oluyor. Bu da sırt ağrılarını beraberinde getiriyor. Bu nedenle astronotlar yeryüzüne indikten sonra yürütülmüyor, taşınarak özel bakım çadırına götürülüyor. Uzay yolculuğunun süresi uzadıkça, daha az kullanıldığı için, kaslar ve kemikler zayıflamaya başlıyor. Uzun süreli görevlere çıktıklarında, fiziksel zayıflamaya karşı her gün bisikletin üstünde saatlerce pedal çeviriyor Birçok astronot, ilk günün akşamında yatmaya gittiğinde, daha doğrusu uyku tulumuna girdiğinde, başka bir olayla şoke oluyor. Gözlerini kapattıkları halde yıldız kümeleri gördüklerini söylüyor. Uzaydaki güçlü parçacık ışıması, gözün içine kadar ulaşıyor ve orada ışık patlamalarına yol açıyor. Yeryüzünde ise bu ışıma, atmosfer tarafından geriye yansıtılıyor.