Asla söylenmeyecek kelimeler ve Bilim Sanat Vakfı

İnşallah bir gün gelip de pişman olacağımız sözleri söylemeyiz…

Mustafa Sabri Beşer msbeser@internethaber.com

Bazı şeyler vardır, asla söylenmemesi gereken, gün geldiğinde yüzümüzü kara çıkaran, ağzımızdan çıktığına bin pişman olduğumuz ama fırlatılan bir ok misali geri alamadığımız…

Bugünlerde bir gazeteci bir zamanlar “asla” diye söylediği bir söz yüzünden sosyal medya linçine maruz kalıyor.

Duayen gazeteciler arasında yer alan Ahmet Hakan Coşkun, bir zamanlar “asla binmem” dediği Cumhurbaşkanı uçağına bindiği için zor günler yaşıyor.

Söylediği sözün tam tersini yapmak zorunda kalan gazeteci Ahmet hakan Coşkun, sosyal medyada çok ağır eleştirilerin hedefi olmuş durumda. Sanırım mesleğinin zirvesini yaşayan Coşkun, günün şartları gereği bir anlık kızgınlıkla söylediği sözleri için derin bir pişmanlık yaşıyordur.

Oysa bizler de yeri geldiğinde yukarıdaki misalde olduğu gibi “asla söylememiz” gereken kelimeler yüzünden derin pişmanlıklar yaşıyoruz.

Bazen eşimize, bazen çocuklarımıza, bazen anne-babamıza, bazen en yakın dostlarımıza söylediğimiz ve bir anlık kızgınlığımızın eseri olan ve asla söylenmemesi gereken kelimelerin esiri olmuş bir şekilde gözyaşları döküyoruz.

Geçmişin verdiği derslerden çok büyük ibretler çıkaran atalarımızın bu gibi durumlar için söylediği o kadar çok söz var ki…

“Büyük lokma ye, büyük söz söyleme”,

“Dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur”,

“Söz gümüşse, sukut altındır”…

Sadece atasözleri mi?

Hayır…

Sadece bu konu üzerine bir kitap yazılacak kadar çok söz söylenmiştir…

İşte onlardan bir demet: 

“Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi (asla, kesinlikle, katiyen) ‘yapmam’ dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır.” (Hz.Muhammed (s.a.v))

“Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.” (Hz. Muhammed (s.a.v))

“Nice söz oka benzer, nice insanları yaralar. Nice nimetleri yok eder. Dili tutmak aklın başıdır, çok konuşma ise gönlü karartır.” (Erzurumlu İbrahim Hakkı)

“İnsanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar. Ama en büyük ilim, nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini bilmektir.” (Lev Nikolayeviç Tolstoy)

“İki şey aklın eksikliğini gösterir. Konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmak.” (Sadi Şirazi)

Kıssadan hisse, maksadımız ne kimseyi yermek ne de kimseyi ayıplamaktır. Yaşanmış bir olaydan yola çıkarak ibretler ve dersler çıkarabilmektir maksadımız.

Bu vesile ile “asla söylenmemesi gereken” kelimeleri kullanacağımız zaman bir defa değil bin defa düşünmemiz gerektiğini hatırlamakta fayda var.

İnşallah bir gün gelip de pişman olacağımız sözleri söylemeyiz…

*****

Dün yaşanan üzücü bir olayı da buraya konu etmek durumundayım.

Bilim ve Sanat Vakfı’na kayyım atanması olayı.

Belirlemiş olduğum yazımın konusu dışında olsa da birkaç kelam etmeyi vicdanen doğru buldum. Müstakil olarak tafsilatlı bir şekilde kaleme alınması şart bir konu halindedir.

Bir vakfa, hele ki bu vakıf bilim ve sanatla anılıp, okullar açan ve eğitim faaliyetleri yapan bir vakfa kayyım atanması kamu vicdanını derinden yaraladığı kanaatindeyim.

Gün boyunca yapılan yorumlarda bunu açıkça görmek mümkün. Siyasi bir çekişmeye vakıfların alet edilmesi zannımca hiç de hoş değil.

Ak Parti sürecinin kuruluşu ile beraber inşası esnasında ve Cumhurbaşkanlığı külliyesinde mühim ve kıymetli makamlarda; entelektüel birikim ve donanım ile milletin yüz akı mahiyetinde görev yapan bir sürü isim bu vakıfta yetişmiş ve dahi yetiştirilmiş.

Tam kırk yıldır eğitim ve kültür alanında büyük hizmetler yaparak önemli isimleri yetiştirmiş olan bir vakıf.

Osmanlıdan beri var olan ve en önemli makamlardan kabul edilen vakıf kültürümüzün yitirilmesi ve dahi zeval görmesi birilerinin emellerine iştah kazandıracaktır!

İnşallah bir gün gelip de pişman olacağımız eylemleri yapmayız…

Umarım yapılan yanlıştan bir an önce dönülür...

facebook.com/msbeser

twitter.com/msbeser

instagram.com/msbeser