Bazı şeyler vardır, asla söylenmemesi gereken, gün geldiğinde
yüzümüzü kara çıkaran, ağzımızdan çıktığına bin pişman olduğumuz
ama fırlatılan bir ok misali geri alamadığımız…
Bugünlerde bir gazeteci bir zamanlar “asla”
diye söylediği bir söz yüzünden sosyal medya linçine maruz
kalıyor.
Duayen gazeteciler arasında yer alan Ahmet Hakan
Coşkun, bir zamanlar “asla binmem” dediği
Cumhurbaşkanı uçağına bindiği için zor günler yaşıyor.
Söylediği sözün tam tersini yapmak zorunda kalan gazeteci
Ahmet hakan Coşkun, sosyal medyada çok ağır eleştirilerin
hedefi olmuş durumda. Sanırım mesleğinin zirvesini yaşayan
Coşkun, günün şartları gereği bir anlık kızgınlıkla
söylediği sözleri için derin bir pişmanlık yaşıyordur.
Oysa bizler de yeri geldiğinde yukarıdaki misalde olduğu gibi
“asla söylememiz” gereken kelimeler yüzünden derin
pişmanlıklar yaşıyoruz.
Bazen eşimize, bazen çocuklarımıza, bazen anne-babamıza, bazen
en yakın dostlarımıza söylediğimiz ve bir anlık kızgınlığımızın
eseri olan ve asla söylenmemesi gereken kelimelerin esiri olmuş bir
şekilde gözyaşları döküyoruz.
Geçmişin verdiği derslerden çok büyük ibretler çıkaran
atalarımızın bu gibi durumlar için söylediği o kadar çok söz var
ki…
“Büyük lokma ye, büyük söz söyleme”,
“Dağ dağa kavuşmaz ama insan insana kavuşur”,
“Söz gümüşse, sukut altındır”…
Sadece atasözleri mi?
Hayır…
Sadece bu konu üzerine bir kitap yazılacak kadar çok söz
söylenmiştir…
İşte onlardan bir demet:
“Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi (asla,
kesinlikle, katiyen) ‘yapmam’ dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu
yaptırana kadar uğraşır.” (Hz.Muhammed (s.a.v))
“Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.”
(Hz. Muhammed (s.a.v))
“Nice söz oka benzer, nice insanları yaralar. Nice nimetleri
yok eder. Dili tutmak aklın başıdır, çok konuşma ise gönlü
karartır.” (Erzurumlu
İbrahim Hakkı)
“İnsanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar.
Ama en büyük ilim, nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini
bilmektir.” (Lev Nikolayeviç
Tolstoy)
“İki şey aklın eksikliğini gösterir. Konuşulacak yerde
susmak, susulacak yerde konuşmak.” (Sadi Şirazi)
Kıssadan hisse, maksadımız ne kimseyi yermek ne de
kimseyi ayıplamaktır. Yaşanmış bir olaydan yola çıkarak
ibretler ve dersler çıkarabilmektir maksadımız.
Bu vesile ile “asla söylenmemesi gereken”
kelimeleri kullanacağımız zaman bir defa değil bin defa düşünmemiz
gerektiğini hatırlamakta fayda var.
İnşallah bir gün gelip de pişman olacağımız sözleri
söylemeyiz…
*****
Dün yaşanan üzücü bir olayı da buraya konu etmek
durumundayım.
Bilim ve Sanat Vakfı’na kayyım atanması
olayı.
Belirlemiş olduğum yazımın konusu dışında olsa da birkaç kelam
etmeyi vicdanen doğru buldum. Müstakil olarak tafsilatlı bir
şekilde kaleme alınması şart bir konu halindedir.
Bir vakfa, hele ki bu vakıf bilim ve sanatla anılıp, okullar
açan ve eğitim faaliyetleri yapan bir vakfa kayyım atanması kamu
vicdanını derinden yaraladığı kanaatindeyim.
Gün boyunca yapılan yorumlarda bunu açıkça görmek mümkün. Siyasi
bir çekişmeye vakıfların alet edilmesi zannımca hiç de hoş
değil.
Ak Parti sürecinin kuruluşu ile beraber inşası
esnasında ve Cumhurbaşkanlığı külliyesinde mühim ve
kıymetli makamlarda; entelektüel birikim ve donanım ile
milletin yüz akı mahiyetinde görev yapan bir sürü isim bu vakıfta
yetişmiş ve dahi yetiştirilmiş.
Tam kırk yıldır eğitim ve kültür alanında büyük hizmetler
yaparak önemli isimleri yetiştirmiş olan bir vakıf.
Osmanlıdan beri var olan ve en önemli makamlardan kabul edilen
vakıf kültürümüzün yitirilmesi ve dahi zeval görmesi
birilerinin emellerine iştah kazandıracaktır!
İnşallah bir gün gelip de pişman olacağımız eylemleri
yapmayız…
Umarım yapılan yanlıştan bir an önce
dönülür...
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser