İnsalık tarihi bir çok savaş, yıkım ve acımasızlıklarla dolu. Fakat öyleleri var kı tüyler ürpertiyor Acımasızca insanlar üzerinde yapılan deneyler şok ediyor. İşte o tüyler ürperten acımasız deneyler... Askerler üzerinde hardal gazı (iperit) denemesi Biyolojik silah araştırmalarının artış gösterdiği 1940'lı yıllarda yetkililer bu silahları ordu üzerinde denemeye karar verdi. Askerlerin vücuduna, kendilerine hiç bilgi verilmeden, hardal gazı spreyleri sıkıldı. Gazın içindeki diklorodietil sülfür, askerlerin derilerinde yanıklara ve şiddetli acılara sebep oldu. Yetkililer bununla da yetinmeyerek gaz maskelerinin sağlamlığını ölçmek için askerlere maske takarak gaz odalarına gönderdi. Sonuç daha da büyük felaketlere yol açtı. Deneyde çoğu siyahi olmak üzere binlerce kişi hayatını kaybetti. Miligram Deneyi Stanley Milgram 1963 yılında, Yahudi soykırımının 'neden?' olduğunu anlamak adına, Alman halkının soykırıma katılması ve buna izin vermesinde, özel bir şeyler olduğu iddiasını kanıtlamak için bir deney hazırladı. Deneye katılan kişilere, çalışmanın insanın nasıl öğrendiğine dair bir deney olduğu söylendi. Ve deneye katılanlara, göremedikleri odada birileri olduğunu, onlara sorular soracaklarını, yanlış cevap verdikleri takdirde elektrik şoku vermelerini istediklerini söyledi ve buna uygun bir düzenek hazırladı. Şok verilen kişi bir oyuncuydu ve rol yapıyordu. Aslında verilen elektrik şoku da gerçek değildi, fakat deneye katılanlar bunu bilmiyorlardı. Peki bu deneyin ürkütücü tarafı neydi? Şoku vermeleri istenen denekler ezici bir üstünlükle deneycinin talimatlarına uydular. Daha da entresan tarafı, oyuncu konumundaki şoku alan kişinin acı bağırışları ve merhamet istemesine karşın denekler şok vermeye devam ettiler... 1971 yılında Philip Zimbardo isimli bir sosyal psikolog, insanların sosyal rollere nasıl tepki verdiğine dair bir deney düzenleme kararı aldı ve Stanford Üniversitesi'nin Psikoloji Departmanı'nın bodrum katına inşa edilen sahte bir hapishanede, gardiyanlar ve mahkumlar olarak davranmalarını sağlayacak şekilde, 2 hafta sürecek olan deneyi için 24 kişiden oluşan bir grup erkek, üniversite öğrencisini deneyinde kullandı. Deneye katılanların yarısına mahkum, yarısına gardiyan rolü verildi. Sonuçlar ise tam bir felaketti. Sıradan üniversite öğrencileri, acımasız, sadist birer gardiyana ya da giderek artan bir şekilde korkak bir mahkuma dönüştüler. Sadece altı gün sonra, Zimbardo tarafından oluşturulmuş bu sahte hapishanedeki yaşanan acımasızlıkların, gerçekliğe dönüşmesi sonucunda, deneye vaktinden önce son verildi. Ölüm Meleği Josef Mengele Nazi toplama kampı Auschwitz-Birkenau'da yaptığı acı verici ölümcül deneylerle bilinen bir Alman Nazi doktor olan Josef Mengele 2 milyon kişinin insanlık suçu işlenerek öldürülmesinden sorumlu tutulmaktadır. Deneylerinden bir tanesinin amacı, Atlantik'te denize düşen bir askerin kaç saat içerisinde öleceğini ölçmek içindi. Soğuk kış gününde, buz dolu sulara zorla sokulup bekletilen insanların, donmadan önce kaç dakika yaşayabildiklerini test etti. Josef Mengele'nin en zalim deneyleri ise, kampa gelen ikiz çocuklar üzerinde oldu. Mengele, kampa gelen tüm ikizleri diğer tutsaklardan ayırıp üzerinde farklı deneyler yaparak kalıtımsal faktörlerin etkisini ölçtü. Ancak kullandığı metotlar inanılmaz derecede zalimdi. İkizlerin kanını, birbirine enjekte ederek tepkiyi ölçtü, çoğunda ikizlerin biri veya ikisi şiddetli ağrılar ve yüksek ateş yaşadı. Josef Mengele'nin yaptığı bir diğer deney ise kampa gelen cücelerle olmuştur. Romanyalı beşi kız, yedi Yahudi cüce kardeş, İkinci Dünya Savaşı'nın en yoğun olduğu dönemde, Dr. Mengele'nin eline düştü. Rozika, Franziska, Avram, Frieda, Micki, Elisabeth ve Perla Ovitz kardeşler, doğuştan gelen cüceydiler. 730. ve 100. Japon Birimleri Japonya, 1931 yılında Mançurya'yı işgalinin ardından, bölgede su teminini sağlamak ve hastalıkların incelenmesi amacıyla bir tesis kurmuş ve adına da 731. Birim demiştir. Tesiste çalışanların haricinde başka birisinin girmesi yasak olan birimde, yıllar boyunca insanlık tarihinin belki en utanç verici deneyleri yapılmış, yüzbinlerce insan öldürülmüştür. Tesiste yaşananlar ise gerçekten izine az rastlanan cinstendi. Çinli ve az sayıda Rus esirler, bilimsel araştırmalar için denek olarak kullanılıyordu. Gerek ordu doktorları, gerek insan denekleri kaçırmak istemeyen üniversite doktorları, ''maruta'' adını verdikleri (Japonca odun kütüğü) esirleri, tesisin ortasında, basınç odalarında haşlıyor ve ölülerin iç organlarını, inceleme bahanesi ile kesip biçiyorlardı. Diğer bölümlerde ise esirler dondurularak öldürülüyor, silahla yaralanmanın etkilerini araştırmak amacıyla kurşunlanıyor, çeşitli mesafelerde yakınlarında bombalar patlatılıyor ve süngülerle canlı canlı süründürülüyorlardı. Eşcinsellikten Soğutma Terapisi 1960'lı yıllarda eşcinsellik zihinsel bir hastalık olarak görülüyordu. Aynı cinsten birbirlerine cinsel olarak çekici gelen kişilerin kendi kendilerini iyileştirmelerinin yolunu bulmak için gönüllüler aranıyordu. Deneye katılanlara, eşcinsel görüntüler ile eşleştirilmiş elektrik şoku verilerek ve enjeksiyon yoluyla mide bulantısına yol açan, tiksinme terapileri gibi deneysel terapiler yapılıyordu. Buradaki ana fikir, hasta olduğu düşünülen kişinin eşcinsellikle acıyı bir tutacağı düşüncesiydi. Yapılan bu deneyler, eşcinselliği "tedavi etmek"ten çok, psikolojik olarak ağır hasarlar yarattı. Bir keresinde "tedavi" sırasında komaya giren denek ölmekten son anda kurtarıldı. Henrietta Lacks'in Hücreleri Henrietta'ya 1951'de rahim ağzı kanseri teşhisi konulur. Teşhisin hemen ardından kanserli doku cerrahi müdahale ile çıkarıldı ve çıkarılan bölgeye radyum tüpü yerleştirildi. (1951'de bu tür kanserlerin tedavisi, radyoaktif materyallerin doğrudan vücut içine konulması şeklinde gerçekleştiriliyordu.) Birkaç gün sonra, tüp çıkarıldı ve X-ışını tedavisine başlandı. Şanssızlıkların peşini bırakmadığı Henrietta, X-ışını tedavisi sırasında ciddi yanıklara maruz kaldı. Zamanın getirdiği tüm tedavi yöntemleri kullanılmasına rağmen, 1951'de Henrietta hayatını kaybetti. Ama diğer yandan o daha yeni doğuyordu. Kendisinden alınan kanserli doku, ailesine haber verilmeden araştırma amacıyla kullanıldı. Doktoru Dr. George Gey, önderliğinde yapılan araştırmalar sırasında çok ilginç bir nokta fark edildi. Henrietta'nın kanserli hücreleri, daha önce her insan hücresinin yapması gereken bir şeyi yapmıyordu. Ölmüyordu… Hücrenin gerektirdiği koşullar (besin vs.) sağlandığı sürece bu hücrelerin ölmemesi, araştırmacılar için büyük bir kapıyı açtı. Hücre örnekleri ilk 4 ay içinde, ABD üzerindeki neredeyse tüm eyaletlere ulaştırıldı. Henrietta Lacks'ın adına, HeLa olarak adlandırılan bu ölümsüz hücre hattı (cell line), günümüzde tüm dünya üzerindeki laboratuvarlarda bulunuyor. Öyle ki, HeLa hücreleri, hücrelerin yerçekimsiz ortamdaki davranışları incelenmek üzere, ilk uzay araştırmaları sırasında uzaya bile gönderildi. Öjenik Hareketi: Üstün İnsan Irkı Yaratmak Naziler "Kalıtımsal Olarak Hastalıklı Zürriyetin Engellenmesi Kanunu"nu çıkararak bu kanun kapsamında 400.000 kişiyi rızası olmadan kısırlaştırır. 1 Ekim 1939 yılında, ismini Berlin'deki Tiergartenstraße 4 numaradaki Şansölye (başbakan) Ofisi'nden alan ve Hitler tarafından yürürlüğe konulan "T4 Aksiyonu" doğrultusunda, 'ırkı ıslah etme' amacıyla ötenazi programı yürütülür. Hartheim Ötenazi Merkezi'nde, resmî rakamlara göre 18.000 kişi hayatını kaybeder. Almanya'nın ve Avusturya'nın çeşitli hastanelerinden getirilen engelliler, akıl hastaları, tedavi edilemeyecek yaşlılar kliniklerde gaz odalarına yollanır. Literatüre "Tuskegee Çalışması" olarak geçen bu araştırma 1932'de başlamış, çalışmaya sifilizli (frengi) zenci ve fakir hastalar alınmıştı. Bu hastalara bedava tıbbi bakım önerilmiş ve kabul eden hastalar ölümlerine kadar izlenmişti. Araştırmaya katılan hastalar bu bakımla sifilizden kurtulacaklarını düşünüyorlardı.Oysa çalışma başladığı sırada "penisilin" adlı antibiyotiğin bu hastalıkta da etkin olduğu biliniyordu. Çalışma 1972'de bittiğinde penisilinin sifiliz tedavisinde kesin etkisinin olduğunun gösterilmesi üzerinden 20 yıl geçmişti. Oysa Tuskegee Çalışmasında araştırmaya dahil edilen 400 hastanın hiçbirisine penisilin uygulanmamıştı. Filler üzerinde kullanılan LSD 1962 yılında, Oklahoma City'de bulunan Lincoln hayvanat bahçesi direktörü, Warren Thomas, Tusko isimli bir file bir insana verilebilecek LSD dozajının 3000 katını enjekte etti. (LSD, medikal alanda bilinen en etkili uyuşturuculardan biridir. 25 miligram LSD, bir insanı yarım gün boyunca sersemletebilir.) Deney, LSD'nin cinsel saldırganlık ve delilik diye adlandırılabilecek "musth" etkisini ölçmeyi hedefliyordu. Aşırı dozda LSD enjekte edilen Tusko, bu işlemden kısa bir süre sonra yere yıkıldı ve titreyerek öldü.