Asker'den hükümete darbe tebligatı
Abone olMesajı Çiller'e ileten Aksoy, Genel Başkanının "Korktun mu?" sorusuna, "Hayır ben olanı söyledim" cevabı verdi.
Tercüman Gazetesi özel haberinde, 28 Şubat fitilinin ateşlendiği tarihi anı açıklıyor... Dönemin Devlet Bakanı Bekir Aksoy'u Merkez Orduevi'nde yemeğe davet eden, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, masaya bomba gibi düşen Darbe tebligatını yaptı: Artık ok yaydan çıktı. Bu hükümet düşürülecek Çiller'e mesaj: 28 Şubat'ta yapılan kritik MGK'nın hemen ardından, Genelkurmay'ın, Hükümet'e "düşürüleceksiniz" kararını tebliğ ettiği ortaya çıktı. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, Devlet Bakanı Bekir Aksoy'a, "Artık, ok yaydan çıktı. Bu hükümet gidecek" dedi. İhtilal geliyor: Bakan Aksoy'u yemeğe davet eden Çörekçi Paşa, Genelkurmay'ın, Hükümete karşı "harekat planını" bütün ayrıntıları ile ortaya koydu. Çörekçi, Aksoy'un, "Bu plan tutmaz ve Hükümet istifa etmezse, ne olacak? İhtilal mi yapacaksınız?" sorusuna ise, "hayır" demedi. Sadece gülmekle yetindi. Korkmadık cevabı: DYP'li Bakan Aksoy, mesajı anında Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'e aktardı. Mesaja son derece sinirlenen Çiller, Aksoy'a "Korktun mu?" sorusunu yöneltti. Aksoy da bunun üzerine "Ben korkmadım. Sadece bire bir duyduğum sözleri, size anlatıyorum. Hadise bu" cevabını verdi. Önce tavır, sonra teslim: 28 Şubat kararlarının değerlendirildiği Dışişleri Konutu'nda Sanayii ve Ticaret Bakanı Yalım Erez, DYP'li bakanlara "Bu bir muhtıradır, buna karşı durmalıyız" çağrısını yaptı. Erez, Genelkurmay operasyonu ile Refahyol'un düşürülmesinin ardından da, Çankaya Köşkü'nden verilen yeni hükümeti kurma görevini kabul etti. Refahyol Hükümeti'nin yıkılmasıyla sonuçlanan 28 Şubat sürecinin üzerindeki esrar perdesi yavaş yavaş aralanmaya başladı. Genelkurmay'ın, Hükümet'e açıkça "darbe tebliği" yaptığı, Başbakan Necmettin Erbakan ve yardımcısı Tansu Çiller'e, Devlet Bakanı Bekir Aksoy aracılığı ile "sizi düşüreceğiz" mesajını gönderdiği ve bu süreçte izleyeceği harekat planını bile, bütün ayrıntıları ile masaya serdiği ortaya çıktı. 28 Şubat'taki kritik MGK toplantısının ardından, Refahyol Hükümeti'nin düşürülmesi ile noktalanan olaylar dizisi, Hükümet açısından hiç de sürpriz olmadı. 28 Şubat 1997'deki MGK toplantısından 10 gün sonra, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi, DYP'li Devlet Bakanı Bekir Aksoy'u, Merkez Orduevi'nde yemeğe davet etti. Konuya giriş sohbetinin ardından, Bakan Aksoy sordu: - Paşam, bu davetin sebebi ne? Orgeneral Çörekçi, "Bak Bekir, artık ok yaydan çıktı. Artık bu iş devam edip gidecek. Bu Hükümet düşürülecek" cevabını verdi. Çörekçi Paşa, Genelkurmay'ın Hükümet'i düşürme sürecinde uygulayacağı harekat planını bile, bütün ayrıntıları ile masaya koydu. Önce, "meşru zeminlerde gereken her türlü mücadele yolunun zorlanacağını" söyledi: "* Hükümet'in icraatlarını eleştiren basın toplantıları yapılacak. * Genelkurmay karargahında basına irtica brifingleri verilecek. * Sivil toplum örgütleri harekete geçirilecek ve bu Hükümet gidecek." "U dönüşü olmaz" Çörekçi'nin sözlerinin ardından Bekir Aksoy bir soru sordu: - Peki Paşam, siz bu kararı alırken gerekçeleriniz neydi? Çörekçi, peş peşe üç madde sıraladı: "1) Kadrolaşma yapılıyor. RP'ye bağlı bakanlıklarda 160-170 müsteşar, müsteşar yardımcısı, genel müdür ve genel müdür yardımcısı gibi makamlarda önemli değişikliklere gidildi. 2) Sizin iktidarınız döneminde, kadrolara 60 bin adam yerleştirildi. 3) Bakanlıklarda yapılan ihalelerde RP'liler korunuyor." Bakan Aksoy da bu gerekçelere tek tek cevap verdi: * Yanlışınız var. RP'liler, kendilerine bağlı bakanlıklarda pek değişiklik yapamadılar. Bir-iki tane vekaletle atama var. Diğer atamalar gerçekleşmedi. Çünkü, atama kararnameleri bize geliyor ve Tansu Hanım imzalamıyor. * 60 bin kadrodan bahsediyorsunuz. Bunun 45 bini öğretmen kadrosu. Milli Eğitim Bakanlığı da DYP'de. Bakan, Mehmet Sağlam. 45 bin kadro bizde. Geriye 15 bin kadro kalıyor. Bunların içinde belediyelere verilen rutin kadrolar var. En fazla 5 bin civarında işçi ve memur alımı yapılmıştır. Bunun yarısını DYP, yarısını da RP kullanmıştır. Müsaade edin de 30 yıl iktidar hasreti ile tutuşan RP de 2-3 bin kişi alsın. * Devlet ihalelerinde RP'lilerin korunduğu bilgisi de abartılı." Devlet Bakanı Bekir Aksoy'un verdiği bu bilgiler, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ahmet Çörekçi'yi ikna etmeye yetmedi. Çörekçi Paşa, "Artık bu işin U dönüşü olmaz" sözleriyle konuşmaya noktayı koydu. "İhtilal mi var?" Görüşme sırasında, asıl can alıcı soruyu Devlet Bekanı Bekir Aksoy sordu: - Paşam, iyi güzel, brifingler yapacaksınız, kamuoyunu da bilgilendireceksiniz. Ancak, bütün bunlara rağmen, Hükümet istifa etmezse, bu sürecin sonu ne olacak? İhtilal mi yapacaksınız? Hava Kuvvetleri Komutanı bu soruya cevap vermedi. Ahmet Çörekçi, "hayır" demedi. Sadece gülmekle yetindi. Bakan Aksoy, verilmek istenen mesajı almıştı! "Kortun mu?" Devlet Bakanı Aksoy, Merkez Orduevi'nden ayrılır ayrılmaz DYP Genel Başkanı Tansu Çiller'e gitti. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Çörekçi'nin söylediklerini, verdiği mesajları bütün ayrıntıları ile Genel Başkanı'na iletti. Gelen bilgilere son derece sinirlenen Çiller kızdı ve tepki gösterdi: - Son günlerde bu tip haberler çoğalmaya başladı. Ne oldu, sen de korktun mu? Aksoy ise, "Ne münasebet" cevabını verdi: - Ben korkmadım ve korkmam da. Ben, bizzat kaynağından bire bir duyduklarımı size aktarıyorum. Hadise bundan ibarettir. Ardından Çörekçi Paşa'nın söylediği gibi Genelkurmay'da brifingler başladı. Sivil toplum örgütleri harekete geçirildi. İçişleri Bakanı Merak Akşener'e, Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir tarafından "Sizi kazığa oturturuz" mesajı gönderildi. Peş peşe gerçekleşen istifalarla Refahyol Hükümeti devrildi. Erez'den şaşırtan tavır Bu arada, 28 Şubat sürecinde son derece ilginç gelişmeler de oldu. 28 Şubat 1997'deki MGK toplantısının ardından DYP'li bakanlar, Dışişleri Konutu'nda biraraya geldiler. Çiller'in başkanlığındaki bu toplantıda 28 Şubat kararları tek tek okundu. Bütün bakanlar görüşlerini ortaya koydular. 28 Şubat kararlarına en sert tepki ise, Sanayii ve Ticaret Bakanı Yalım Erez'den geldi: - Bu bir muhtıradır. Buna karşı durmamız lazım. Sonuçta, şu karara varıldı: "MGK kararını vermiş. Sivil ögeler de bunu imzalamış. Bu noktada önümüzde iki yol var. Ya istifa edeceğiz, yahut, bu kararların uygulanması için bir takvim belirleyeceğiz. Bunları da açıklayacağız." Nitekim, ilk Bakanlar Kurulu toplantısında Başbakan Necmettin Erbakan, MGK kararlarının uygulanması için bakanlıklara bir genelge yolladı. İlginçtir, 28 Şubat kararlarına en sert tepki gösteren Yalım Erez, Refahyol Hükümeti'nin yıkılışının ardından, Çankaya Köşkü'ne çıkarak, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den yeni hükümeti kurma görevi aldı. Erez, buna karşılık hükümetin kuruluşunu gerçekleştiremedi. Yılmaz'dan Erbakan'a cevap Başbakan Necmettin Erbakan, bakanlıklara genelge yolladı, ama 28 Şubat kararlarını uygulamamak için direndi. Erbakan, o dönemde ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'la da görüştü. Erbakan, ANAP'lı Nejat Arseven'in şahit olduğu bu görüşme sırasında, Yılmaz'a şu çağrıyı yaptı: - Bu sürece karşı durmamız lazım. Ben, 28 Şubat kararlarını imzalamak istemiyorum. Siz de bize yardımcı olun, bu zor dönemi geçirelim. Ülkeyi ilgilendiren çok önemli bir durum söz konusu. Gelin birlikte hareket edelim. Ardından, sizin istekleriniz neyse, biz de onları yerine getirelim. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Erbakan'ın teklifini hemen geri çevirdi: - Siz, bu kararlara MGK toplantısında niçin ses çıkarmadınız? Neden orada karşı çıkmadınız? Biz bu yükü neden taşıyalım? ANAP olarak size destek veremeyiz. Darbeciler hesap vermeli 28 Şubat darbe miydi? Ordu içinde, meşru iktidara karşı bir kalkışma mı söz konusuydu? Anılar ortaya çıktıkça, post-modern darbe adı takılan 28 Şubat sürecinde kanuna aykırı eylemlere girişildiği daha iyi anlaşılmaya başlandı. Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya, dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'ya, "Geç kalırsak ihtilâl yapamayız" diyor. Karadayı, "MGK ortamında mücadelenin sürdürülmesinden" yana olduğunu söylüyor. Aynı dönemde Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında, Başbakan Erbakan'a karşı ağır bir baskı yöntemi uygulandığı, hükûmetin bir takım kararları alması için zorlandığı biliniyor. Haziran 1997 kritik bir tarihti. Hatta, bu tarih aşıldıktan, Refahyol Hükûmeti yıkılıp, Yılmaz Hükûmeti kurulduktan sonra, en yetkili ağızlar "Nizamiye'nin kapısından dönüldüğünü" beyan etmişlerdi. Türk Ceza Kanunu'nun 146'ncı maddesi darbe teşebbüsünü cezalandırır. Nitekim, 1962 yılında, Talat Aydemir başarıya ulaşamayan darbe teşebbüsünden sonra, 146'ncı maddeye dayanılarak idam edildi. Türk Ceza Kanunu'nun 146'ncı maddesine göre, "Anayasa'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye, ortadan kaldırmaya, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ıskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs edenler idam cezasına mahkûm olur" Sincan'da tankların yürümesi, Milli Güvenlik Kurulu'nda yapılan baskılar, devlet memurlarına ve basın mensuplarına, hatta Cumhurbaşkanı'na iktidarı suçlayan özel irtica brifinglerinin verilmesi suç değil miydi? Daha sonra, 28 Şubat adını taşıyan MGK kararları, "tavsiye kararı" olma niteliğini aştı. Meclis'e dayatıldı. 8 yıllık zorunlu eğitim yasası işte böyle çıktı. 28 Şubat şimdi basında yeniden tartışılmaya başlandı: Çevik Bir, Meral Akşener'e haber yolluyor "Fazla konuşmasın onu kazığa oturturuz" Bülent Orakoğlu'nu tehdit ediyorlar. Haziran ayında hükûmet değişmese "Nizamiye'nin kapısından dönüldüğü" söyleniyor. İstifa etmesi için Erbakan'ın üzerinde baskı kuruluyor. Tansu Çiller, kendi başkanlığında oluşturulacak bir hükûmetin, yeterli sayıda milletvekili tarafından desteklendiğini göstermek için noter tasdikli belgeyi, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sunuyor. Demirel, Çiller yerine Mesut Yılmaz'ı görevlendirerek, darbeyi önlemiş oluyor! Evet... Haziran 1997'de Nizamiye'nin kapısından dönüldü. Ama Türkiye'yi o noktaya kadar taşıyan sorumlulardan, darbe teşebbüsü içine girenlerdan, TBMM'yi görevini yapmaktan men edenlerden, Anayasa'yı ihlâl edenlerden hesap sorulmayacak mı? Türkiye, demokratik bir nizama gerçekten kavuşmak istiyorsa, darbeciler hesap vermeli.