Askerden Erdoğan'a tam destek
Abone olO gece morallerin sıfıra indiği anda Genelkurmay'la irtibat kuruluyor. Komutanın verdiği cevap, Erdoğan'a çok net ve açık bir destek ifade ediyordu. Fatih Altaylı yazdı:
Brüksel zirvesinin perde arkasanı Hürriyet Gazetesi Yazarı Fatih
Altaylı kaleme aldı: Morallerin sıfıra indiği anda Genelkurmay
aranıyor. Yanıt: ‘Türkiye için elinizden geleni yapacağınıza ve
mümkün olan en iyi sonucu almaya çalışacağınıza eminiz. Kalbimiz
sizinle.’ TÜRKİYE ile AB arasında ‘Tamam mı, devam mı?’ kararının
verileceği 17 Aralık zirvesi öncesinde, özellikle son 10 gün
boyunca gelen sinyaller çok da olumlu değildi. Gerek Dışişleri,
gerekse AKP’nin dış ilişkilerden sorumlu kurmayları bu sinyalleri
hissediyorlardı. AB’den gelen resmi açıklamalarda sorun yoktu ama
herkes AB’den bir son dakika sürprizi bekliyordu. Ancak bu beklenti
Başbakan’a yansıtılmıyordu çünkü ortada somut bir gerekçe yoktu. Bu
Türkiye-AB ilişkilerinin geçmişini bilenlerin içine doğan bir
‘his’ti sadece. Ve bu his, 16 Aralık gecesi gerçeğe dönüştü. CHIRAC
KAÇIYOR Saat 19.15’te verilecek bir yemekle resmen başlayacak olan
AB Liderleri Zirvesi için 16 Aralık Perşembe günü Avrupalı liderler
birer ikişer Brüksel’e gelmeye başladılar. Zirve yine Türkiye
Zirvesi’ne dönüşmüştü. Gelen liderlerin hepsi Türk heyetiyle
görüşmek, bilgi alışverişinde bulunmak istiyordu. Tüm
televizyonlarda, gazetelerde ve hatta sokaklarda Türkiye
başroldeydi. Türk tarafı ise hafif bir tedirginlik içindeydi.
Erdoğan yemek sonrasında Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ve
Almanya Başbakanı Gerhard Schröder ile bir araya gelmek istiyor,
ancak Chirac’tan olumlu yanıt alınamıyordu. Hatta Chirac’ın yemeğe
geç katılacağı Türk tarafına iletiliyordu. Gün hareketli geçti.
Akşam saat 19.30’da, 25 AB ülkesinin liderleri yemek masasına
oturdular ve çalışmaya başladılar. Başbakan Erdoğan ise
kurmaylarıyla beraber Conrad Hotel’de beklemeye başladı. AMALAR...
AMALAR... İlk gelişme gece yarısına doğru ortaya çıktı. Hollanda,
dönem başkanı olarak basına bilgi verdi ve Türkiye ile
müzakerelerin 3 Ekim 2005’te başlayacağını açıkladı. Ama... AB
liderlerinin önüne koyulan çalışma kağıdında ‘amalar’ sıralanmıştı
ve üzerinde çalışılacaktı. Kıbrıs’ın, yani bize göre Kıbrıs Rum
Kesimi’nin de tanınması, 3 Ekim’de başlayacak olanın aslında
müzakere süreci değil tarama çalışmaları olduğu, kalıcı
kısıtlamaların bulunduğu bu paket Türkiye açısından zor yutulur bir
lokmaydı, ama Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkenende’nin
açıklaması yine de tam anlaşılır gibi değildi. Bu şartlar önceden
Türk tarafına hiçbir şekilde bildirilmemişti. Avrupa Birliği
tarihinde ilk kez Konsey, bir adayla basın aracılığıyla
haberleşiyordu. Türk tarafı çok bozuktu. Ancak yine de durum tam
olarak netleşmeden bir tavır koyulmaması kararlaştırıldı. Tam bu
sırada Balkenende, Başbakan Erdoğan’ı aradı ve Konsey toplantısına
davet etti. Balkenende telefonda şöyle diyordu: ‘Konsey’de
bekliyoruz. 3 Ekim tarihini verdik. Gelin görüşelim. Yerine
getirmeniz gereken bazı ufak yükümlülükleriniz var ama bu fırsatı
kaçırmayalım.’ Bir sürpriz olduğu netti ama boyutu görüşmede ortaya
çıkacaktı. Otelde ise gelişmeler telefonla takip ediliyordu.
Heyette müthiş bir hayal kırıklığı yaşanıyordu. DIŞİŞLERİ’NE
KIZIYOR O sırada Ankara arandı ve Genelkurmay Başkanlığı’na yapılan
tartışmalar ve gelinen son durum aktarıldı. Genelkurmay’dan gelen
yanıt çok net ve çok destekleyiciydi: ‘Türkiye için elinizden
geleni yapacağınıza ve mümkün olan en iyi sonucu almaya
çalışacağınıza eminiz. Kalbimiz sizinle.’ Genelkurmay’ın çok üst
düzey bir komutan tarafından ortaya konulan bu tavrı herkesi
sevindirdi. Ama sorumluluğu da artırdı. Baştaki ‘panik’ havası
yavaş yavaş dağılıyordu. Başbakan’ın ilk tepkisi Dışişleri’ne
yönelikti. Durumu önceden kavrayamamakla suçluyordu Dışişleri’ni.
Ama daha sonra bu tepki ortadan kalktı. Beklenenin ötesindeki bir
kötü niyete karşı, önceden bir tavır geliştirilemezdi. Başbakan ve
kurmayları saat 3’ten 4.30’a kadar o günkü görüşmelerde takınılacak
tavrı konuştular. Deneyimli iki diplomat Uğur Ziyal ve Volkan Vural
son derece sakindi. Asıl savaş şimdi başlıyordu. Bir sen, bir ben,
bir de Ömer... Heyet konsey binasından gelen Başbakan’ı karşılamak
için otel kapısına çıktı. Ben de aralarındaydım. Başbakan’ın Audi
A8 makam aracından inerken yüzü asıktı. Kimsede gülecek hal yoktu.
Başbakan otele doğru yürümeye başladı. Yanına gittim. ‘Türkiye’de
herkes sizin yüzünüzden gelecek mesajı okuyacak. Her şey bitmiş
değil. Asıl görüşmeler yarın başlıyor. Karamsar olacak hiç bir şey
yok. Siz ilk gün farklı bir tavır mı bekliyordunuz?’ dedim. ‘Bu
kadarını beklemiyorduk’ dedi. ‘Ben daha fazlasını bekliyordum. Kötü
durumda değiliz. Yarın bu iş hallolacak’ dedim. Güldü. ‘Bir sen,
bir ben, bir de Ömer böyle düşünüyor galiba’ dedi. Ömer dediği Ömer
Çelik’ti. Bakıştık. Ömer Çelik eliyle ‘OK’ işareti yaptı. Diplomatı
kızdırdı: Sen de mi Brutus? Gerçeği kafamıza kazıyan İtalya
Başbakanı Silvio Berlusconi oldu; ‘Türkiye müzakerelere
başlayabilir ama birkaç şartla. Öncelikle birliğe geçen yıl katılan
10 yeni üyeyle bir ek protokol yapmak zorunda ve bunları AB ile
yaptığı anlaşmalara dahil etmek zorunda. Bu ek protokol
imzalanmadan müzakere tarihi verilmeyecek.’ Asansörde bir
diplomatımızın Berlusconi’ye yönelik tepkisi vardı. ‘Adama ‘Sen de
mi Brutus’ diye haykırmak geldi içimden. Dostlarımız bizi nasıl da
sırtımızdan bıçaklıyor’ dedi. Uyuyun... O savaşta bile uyurdu Bir
danışmanı Erdoğan’a, ‘Son krizde Ecevit söylemişti, bazı günler
insan başbakan olmak istemez. Bu gece de öyle gecelerden biri’
dedi. Herkes güldü. Danışmanları Erdoğan’a ‘Artık yatsanız’
dediler. Çünkü sabah 9’da görüşmeler başlayacaktı. Erdoğan yatmak
istemedi. Gül ısrar etti: ‘Yarın uzun bir gün. Lütfen biraz
dinlenin.’ Birisi Winston Churchill’i hatırlattı. ‘Churchill
savaşın en kritik günlerinde bile vaktinde yatağına giderdi. ‘Yarın
İngiltere’nin dinlenmiş bir Churchill’e ihtiyacı olacak’ derdi’
deyince Erdoğan, iki saatlik bir uyku için yatak odasına çekildi.
Erdoğan’ın uyuyup uyuyamadığını bilmiyorum ama Dışişleri Bakanı
Gül, Dışişleri mensupları ve Başbakanlık danışmanları sabaha kadar
çalıştılar. Dayanamazlar çünkü haklıyız Otelde el ayak çekilmiş,
gazeteciler de yatmıştı. Sabaha karşı 4’ten sonra Ömer Çelik’le
otelin barında buluştuk. ‘Göreceksin yarın bu iş hallolacak.
Dayanamazlar. Biz haklıyız’ diyordu. 06.00’ya doğru odalara çıktık.
Saat 07.00’de haber geldi. Türkiye yeni bir öneriler paketi
hazırlamıştı ve bunları görüşmek üzere teknokratlardan oluşan bir
heyet ‘gizlice’ Konsey binasına gidiyordu. Erdoğan, Gül ve resmi
heyet saat 08.45’te otelden ayrılarak son görüşmeler için Konsey’e
doğru yola çıktı. Yazı: Fatih Altaylı Kaynak: Hürriyet Gazetesi