Asker Said Nursi'nin vasiyetine uydu
Abone olSaid Nursi Urfa'da gömüldü. 27 Mayıs ihtilali sonrası askerler kabri açıp bilinmeyen bir yere gömdüler. Aslında askerler onun vasiyetini yerine getirmişti.
Said Nursi 23 Mart 1960'ta vefat etti. Urfa'da gömüldü. Daha
sonra askeri rejim mezarını Isparta'ya taşıdı Bediüzzaman'ın birkaç
talebesi kabrin yeni yerini biliyordu. Ancak 'türbe' haline
gelmemesi için sustular. Yatması, dinlenmesi, tedavi olması
gerekiyordu. Ama o ani bir karar verdi. Talebeleriyle vedalaşıp
Isparta'ya hareket etti. Artık ölümün yaklaştığını hissediyordu.
Derken ani bir karar daha verdi: 'Gideceğiz!' Bir otomobil
hazırlanmıştı. Aracı Hüsnü Bayram kullanıyordu. Bediüzzaman'a
talebeleri Bayram Yüksel ve Zübeyir Gündüzalp eşlik ediyordu.
Otomobil 20 Mart günü Isparta'dan hareket etmişti. Said Nursi ve
talebeleri sürekli izleniyordu. Aslında kentten ayrılması mümkün
değildi. Her an yerleri saptanıp geri getirilebilirlerdi. Ama o
kafasına koymuştu: Urfa'ya gidecekti. 'HEMEN DÖNÜN!' Sonuçta
'yakalanmadan' 21 Mart günü Urfa'ya vardılar. Bediüzzaman İpek
Palas oteline yerleşti. Said Nursi'nin kente geldiğini duyanlar
otele akın ediyordu. Emniyet olayı öğrenmişti. Ertesi gün otele iki
sivil polis gelmişti: "Hazırlanın, Isparta'ya dönüyorsunuz!"
İddiaya göre emri İçişleri Bakanı Namık Gedik vermişti. Hasta olan
Said Nursi ölümün yaklaştığınıhissediyordu. Tek arzusu huzur içinde
sonsuza göçmekti. Emniyet ise gitmeleri için ısrar ediyordu. Sorgu
sual derken Demokrat Parti İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu olayı haber
almıştı. Yetkililerle sert tartışmalara girmiş, hatta kararlılığını
göstermek amacıyla bir ara silahını masanın üstüne dahi koymuştu:
Bediüzzaman gitmeyecekti! Urfa'daki talebeleri ve Bediüzzaman'a
sempati duyan binlerce kişi otelin önüne toplanmıştı. Bu arada
hastaneye başvurulmuştu. Hükümet doktoru derece ateşle bir yere
gidemez" diyordu. VE HİÇ UYANMADI Ertesi gün de yetkililerin
"Gitsin" baskısı sürdü. Emir kesindi. Bediüzzaman da ısrarlıydı:
"Burada öleceğim." Bu arada sevenleri kuyruğa girmiş elini
öpüyordu. O gece Said Nursi'nin ateşi çok yükselmişti. Talebesi
Bayram Yüksel başında bekliyordu. Takvimler 23 Mart'ı, saatler
sabaha karşı 03:00'ü gösterirken Bediüzzaman uykuya daldı. Bir daha
da uyanmadı. Haber hızla yayılmıştı. Türkiye'nin dört bir yanından
talebeleri Urfa'ya akın etmeye başladı. Ertesi gün birçok gazetenin
manşetinde bu olay vardı. Cenaze namazı 24 Mart Perşembe günü
ikindi vakti Ulu Cami'de kılındı. Büyük birkalabalığın eşlik ettiği
törenle Halilürrahman Dergâhı'nda hazırlanan mezara gömüldü.
BİTMEYEN HİKAYE Bediüzzaman toprağa verilmişti ama hikâye
bitmemişti. 1960'ın 27 Mayıs günü ordu darbe yapmıştı.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes ve Demokrat
Partililer yargılanacaktı. Yeni yönetim karar almıştı. Said
Nursi'nin mezarı nakledilecekti. Yetkililer Konya'da oturan kardeşi
Abdülmecid Ünlükul'dan bu yönde bir dilekçe vermelerini istemişti.
Olurdu olmazdı derken neticede Ünlükul, askeri uçakla Urfa'ya
getirilmişti. Yanında Korgeneral Cemal Tural da vardı. 12 Temmuz
gecesi askerler dergahın bulunduğu Halilürrahman Camii'ni
çevirmişlerdi. Urfa'da sıkı bir denetim vardı. GECE OPERASYONU
Sonuçta dergâhta yer alan kubbeli yapı balyozlarla yıkıldı. Mermer
kırıldı. Kabir açıldı. Bediüzzaman'ın, hemen hiç bozulmamış olan,
kefen içindeki cesedi çıkarıldı. Önceden hazırlanmış olan bir
tabuta yerleştirildi. Tabut içinde Abdülmecid Ünlükul'un da
bulunduğu bir uçağa konuldu. Hedef Afyon'du. Ardından tabut askeri
bir araçla Isparta'ya götürüldü. Ve bilinmeyen bir yere tekrar
gömüldü. Said Nursi'nin mezarının yeri belki de Türkiye'nin en iyi
saklanan sırlarından biridir! Pekiniye? Nasıl oldu da...
Bediüzzaman'ın en küçük bir hareketini dahi kaydeden...
Yaptıklarını ve ona yapılanları araştıran talebeleri mezarını
ortaya çıkarmadı? Burada Nur Hareketi'nin önemli bir özelliğini
görüyoruz. Önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi Said Nursi bir
'tarikat şeyhi' değildi. Kuran'ı belli bir biçimde yorumlamış ve
kabaca ifade edersek, "Canlı-cansız doğayı Allah yaratmıştır. O
halde pozitif bilimleri öğrenmek, Allah'ı öğrenmektir" demişti.
Yani bilimciydi. Hurafelere, batıl itikatlarına yüz vermezdi.
Dolayısıyla bu ve benzeri fikirlerinin sonucu olarak mezarının bir
türbe' haline gelmesini istemiyordu. "Benden medet ummayın... İşte
Kuran, işte Risale-i Nur... Onları okuyun" diyordu. ÖRTÜŞEN
İSTEKLER Talebelerine defalarca mezarında, gözlerden uzak, huzur
içinde yatmak istediğini belirtmişti: "Dostlarımın uzaktan ruhuma
Fatiha okumaları kafidir, kabrime gelmesinler..." Tam bu noktada
talebeleri ile askeri rejimin istekleri örtüşüyordu. Çünkü askerler
de onun mezarının bir 'türbe' haline getirilmesini, çaput
bağlanmasını, adak adanmasını istemiyordu. Yani askerler belki de
farkında olmadan Bediüzzaman'ın vasiyetini yerine getirmişlerdi!
Emre Aköz Nevzat Atal/Sabah