'Asılmayıp beslenenler' piyasada
Abone olMavioğlu’nun 4 yıl üzerinde çalıştığı kitapta, Menderes'ten, Kenan Evren'e birçok ünlüye yer veriliyor..
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu’nun 4 yıldır üzerinde çalıştığı, 12
Eylül döneminin cezaevlerini anlatan “Asılmayıp Beslenenler” adlı
kitabı 1 Mayıs 2004’te Babil Yayınları’nın Sözlü Tarih Dizisi’nden
çıktı. “Kenan Evren, 3 Ekim 1984'te Cumhurbaşkanı sıfatıyla Muş'ta
yaptığı konuşmada, cunta ilan edileli beri gerçekleştirilen 48
idamı savunuyor ve ‘Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?’ diye
soruyordu. Evren'in bu sözleri kuşkusuz, "demokrasiye geçiş
programı" çerçevesinde 6 Kasım 1983'te seçilen ve henüz hiçbir idam
cezasını onaylamamış olan TBMM'ye yönelikti. Seçilmişlerin
parlamentosu, Evren'in bu sözlerini emir olarak mı algıladı yoksa
sonradan moda olan bir deyimle ‘durumdan vazife’ mi çıkardı bunu
bilen yok. Neredeyse ‘derhal’ denilebilecek kadar çok kısa bir süre
sonra; Anavatan Partisi ve Milliyetçi Demokrasi Partisi'ne mensup
milletvekillerinin oylarıyla, İlyas Has 6 Ekim 1984'te; Hıdır Aslan
da 24 Ekim 1984'te idam edildiler. Evren'in ünlü "asmayıp da
besleyecek miyiz?" düsturunda, TBMM'yi kendi cinayet zincirine
ortak etmenin ötesinde, o gün ve sonrasında hiç tartışılmayan başka
bir yön daha vardı. Evren'in "hainler" diye adlandırıp düşman
safında gördükleri aslında ikiye ayrılıyordu. Birincisi asılanlar,
ikincisi de beslenenler. Asılanların toplam sayısı 50'ye ulaşmıştı.
Peki ya beslenenler? ‘Asılmayıp beslenenler’ kimlerdi? Kaç
kişiydiler? Yaşları kaçtı? Nasıl yaşamışlardı? ‘Asılmayıp
beslenenler’, yağlı urganla değil ama; cezaevlerinde dayakla,
işkenceyle, direnişle, açlıkla onar onar öldüler, sakat kaldılar.
Ömür boyu kendilerini bir gölge gibi takip edecek olan
hastalıklarıyla baş başa bırakıldılar. Bu kitap, onları
anlatmaktadır...” Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, Babil Yayınları’nın
Sözlü Tarih dizisinden yayımlanan ‘Asılmayıp Beslenenler’ adlı
kitabındaki haykırışı böyle özetliyor. 1 Mayıs 2004’te okuyucusuyla
buluşan ‘Asılmayıp Beslenenler’ öncelikle bir hesaplaşma kitabı.
Toplumun üzerinden bir silindir gibi geçerek binlerce insanı
cezaevlerine tıkan, yıllarca işkenceden geçiren ve yaşattığı tüm bu
dehşete rağmen, hesap vermekten kaçınmakta da son derece usta olan
12 Eylül Cuntası ile hesaplaşmayı kendisine esas alıyor. Asılmayıp
Beslenenler, bir teşhir kitabı. 12 Eylül’de yüzlerce genç insanın
üzerinde binbir çeşit eza yöntemini deneyenleri ve bu yaptıklarının
kapalı kapıların, duvarların, karanlıkların arkasında kalacağını
sananların teşhirini hedefliyor. Asılmayıp Beslenenler bir hafıza
kitabı. 12 Eylül döneminde hücrelerde işkenceden, yoksunluklardan,
yasaklardan ötürü ölenleri, sakat kalanları, akıl sağlıklarını
yitirenleri anımsatmak ve mutlaka ama mutlaka toplumsal hafızayı
diri tutmak istiyor. Acılar hafızalarda canlı tutulmalı, çünkü
unutmak sadece bugünü değil, geleceği de yitirmek demek. Mavioğlu
kitabının konseptini şöyle özetliyor: “Bu bir sözlü tarih
çalışması. Kişisel tanıklıklar, Türkiye’nin dört bir yanındaki
cezaevlerinden yükselip tarihin boşluğunda saklı kalmış acı dolu
haykırışların yanısıra, belleklerde yer etmiş olaylara ilişkin de
son derece önemli ve renkli ipuçları sunuyor. Tariş direnişi, Fatsa
yerel yönetim deneyimi, Aybastı’daki mücadele, Kürtlerin yaşadığı
katmerli işkence; bunlardan sadece birkaçı. Sadece Metris, sadece
Mamak ya da sadece Diyarbakır Cezaevi’nde 12 Eylül döneminde
yaşananlarla ilgili kitaplar yazıldı. Ama “Asılmayıp Beslenenler”,
bu üç cezaevini kapsamakla kalmayıp, 12 Eylül’ün cezaevi
politikasının tüm Anadolu cezaevlerinde uygulanmaya konulmuş bir
kontr gerilla operasyonu olduğu gerçeğinin tanıkları ve
örnekleriyle bu denli kapsamlı olarak anlatıldığı ilk kitaptır.
Kitapta ağırlıklı olarak duvarın arkasının en yakın tanıkları olan
eski mahkumların anlatımlarına yer verildi. Ama duvarın ardında
mahkumların dışında başka gözler de vardı; cezaevi doktorları,
psikiyatristler, cezaevi müdürleri... Cezaevi görevlilerinin
tuttukları projeksiyon, son derece ilginç oldu. 19 Aralık 2000
sonrasında kanlı bir operasyonla ülkenin gündemine bütün
ağırlığıyla giren F tipi cezaevleri, başlı başına bir kitap
olabilecek kadar kapsamlı incelenmesi gereken bir konu. Ne var ki,
1980 sonrası hapishanelerdeki zulmün ulaştığı nokta itibarıyla, F
tipi cezaevleri konusuna girmekten kaçınılamazdı. 12 Eylül sonrası
sürecin gayri meşru çocuğu olan bu yok edici hücreler ve yürütülen
direnişe ilişkin bazı anlatımlar da kitapta yer alıyor. Bu
anlatımlar arasında özellikle iki nokta son derece dikkat çekici.
Birincisi, hapishanelerdeki zulmün, özellikle son 25 yıllık zaman
kesitinde neredeyse hiç kesintiye uğramamış olması. İkincisi ise
hapishanelerdeki direnişlerin neredeyse tamamen insani taleplerle
örülü içeriğinin sabitlenmiş olmasıdır. Sanki yıllar hiç geçmemiş,
bir arpa boyu bile yol alınmamış gibi... Öyle ki, önümüzde duran
tabloya dikkatli bakmadığımız takdirde, zaman mekan kavramını
yitirmek, korkunç bir yanılsamanın girdabında kaybolup gitmek işten
bile değildir.” İşte bu korkunç yanılsamanın girdabında
kaybolmamak, hafızanızı diri tutmak için okuyun. Ve yarası oluk
oluk kanamaya devam eden ülkeniz için, ilk kez ya da bir kez daha
kanayın.