Neydi ahlak?
TDK’ya göre: Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları
davranış biçimleri ve kuralları.
Oxford Languages'e göre: İnsanların doğuştan getirdiği ya da
sonradan kazandığı bir takım tutum ve davranışların tümü.
Ahlak literatüründe başlıktaki gibi bir kavram yok.
Hukuk için asgari ahlak derler.
Aslında, bugünlerde çokça aradığımız bir haslet.
Nasıl ki asgari ücret ekonomiyi etkiliyorsa, asgari ahlak da
toplumun değer yargılarını belirliyor.
Peki, nedir asgari ahlak?
Aile, çevre ve okulda gelişir.
Eğitim-öğretim, töre, din kültürü ve ahlak bilgisi ile
beslenir.
Vicdan, merhamet, kul hakkı ve Allah korkusu ile
şekillenir.
“El alem ne der?”, “İnsanların yüzüne nasıl bakarım?” ve
“Milletin içine nasıl çıkarım?”lar ile düzenlenir.
Harama, helale dikkat eden; ayıbı bilen; büyüğünü sayan,
küçüğünü seven olarak tezahür eder.
İnsanın fıtratından gelen bu güzel huylar, maalesef erozyona
uğradı.
Kişiyi sınırlandıran değerler; “Gemisini kurtaran kaptan”, “Her
koyun kendi bacağından asılır” “Üzümünü ye, bağını sorma” “Bana
dokunmayan yılan bin yaşasın” “Bal tutan parmağını yalar” ve
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz”a evrildi.
Üzüm üzüme baka baka karardı.
Gündüz kuşağı programları ile aileyi,
Diziler ve sinema ile gençliği,
Sosyal medya ile çevreyi yok ettik.
Hasılı, insanlığımız kaybettik.
Kötü emsal, emsal olarak gösterilmeye başlandı.
Suç, kabahat, yanlış ve ahlaksızlık meşrulaştırılır
oldu.
Öyle olmasa hem çocuğu öldürüp hem de mezarı tahrip edilebilir
mi?
Akla hayale gelmez iğrençliklerin failleri ekranlara çıkabilir
mi?
Bunlar üzerinden reytingler devşirilebilir mi?
Evet, asgari ahlak neydi?
Temel ahlaki kurallara riayet ve makro değer yargılarına
bağlılık.
Erdemli bir toplum için de bunlar yeterlidir.
Sonuçta piri fani ya da insan-ı kâmil aramıyoruz.
Elbirliğiyle asgari ahlakı öldürdük.
Freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı çakıldık.
Anlaşılan o ki, ahlaksızlığımız ve Allahsızlığımız, asgari ahlak
olan hukukun da boyunu aşıyor.
***
TBMM’deki parti grup toplantısının ardından gazetecilerin
sorularını cevaplayan Tülay Hatimoğulları, Adalet Bakanı ile
yapacakları görüşmeye ilişkin değerlendirmede bulunurken “... Başta
hasta tutsaklar, infazları keyfekeder yakılmış olan mahpuslar olmak
üzere bu konuda somut adımların atılması önemli.” ifadesini
kullanıyor.
Nusayri olduğu iddia edilen ve Esed Suriye’sinde yaşasa Kürt
düşmanı olacak birinin “tutsak” ibaresi kullanması için şaşırtıcı
değil. Şaşırtıcı olan, ilgililerinin buna tepki
koymamalarıdır.
Tülay Hatimoğulları da iyi bilir ki, cezaevlerinde olanlar ya
tutukludur ya da hükümlü. Tutsak terimi, karşılıklı savaşan
devletler arasında yaşanan esir alma ve düşme durumunu ifade eden
tanımdır ve savaş hukukunda yer alır.
DEM Eş Başkanı Hatimoğulları’nın konuşmasının arasına
serpiştirdiği bu dil zehirlidir ve Terörsüz Türkiye hedefine hizmet
etmez.