Asena:Evet ben dansözüm
Abone olBabalar gününde , babasına gönderdiği mesajla tepkileri üzerine çeken Asena açıklama getirdi.
Gazetecilerin Babalar Günü mesajı isteğine 'Yerdeki paspas bile
daha kıymetli' diyerek yanıt verdi Asena. Konuşmak istemediği
'yasak aşk' hayatı hakkında ağzından laf almak isteyen ve
'Evlenecek misiniz?' diye soran gazetecilere yanıtı da aynı
derecede 'tabu kırıcı'ydı: 'Evlilik çirkin bir şey.' İbrahim
Tatlıses bile bu açıklamaların üzerine yeminli sessizliğini bozdu:
'Benim yanımdayken hanımefendi, oryantal diyorlardı, şimdi dansöz
diyorlar. Sen çok utanmaz birisin' diyerek Asena'nın babasından
özür dilemesini istedi.
Dünyanın en sert, en eril ifadesiyle en dişi dansları yapan bir
'erkek Fatma' etmişti bu sözleri. Jüri üyesi olduğu Benimle Dans
Eder Misin yarışması finale giderken, atv'de başlayan Oryantal Star
yarışmasının öncesinde konuştuk Asena'yla. 'Özel hayat'
sorularımıza cevap vermedi, ama sahnede izleyenlerin hiç bilmediği
muzip biri yanıtladı soruları...
İbrahim Bey sizin için 'Eskiden oryantaldi şimdi dansöz oldu' dedi.
Oryantal misiniz siz dansöz mü?
Ben kendisinin açıklamalarını duymadım. Takip etmiyorum. Zaten
ilgilendirmiyor beni. Dünya literatüründe dansöz, dans eden
kadındır. Yani Fransa'ya gittiğinizde bir balerin de dansözdür,
çaça yapan da dansözdür. Dansöz kelimesi zaten Fransızlar'dan
geliyor. Ben de kendimi anlamaya, idrak etmeye başladıktan sonra
araştırdım, bana en uygun isim nedir diye. Ve bu ismi çok sevdim:
'Dansöz.' Hoşuma gitti. Evet ben dansözüm, çünkü dans eden bir
kadınım.
Bizdeki anlamıyla yurtdışındaki anlamı arasında bir fark var
yani?
Evet, öyle diyebiliriz. Kültür farkı.
'Benimle Dans Eder Misin' bittiği gün atv'nin 'Oryantal Star'ı
başladı. O programda Tanyeli yerine ben jüri olsaydım dediniz mi?
Arkadaşınız ama...
Yoğun bir arkadaşlığım yok, sevdiğim bir dosttur. Benim
Türkiye'deki tarzım çok farklı, doğal olarak oryantal yarışması
olunca o ekibin bulunması gerekir. Ben bütün dansları dansıma
karıştıran biriyim. Dans ederken hip hop'la oryantali,
elektro-buggy'yi karıştırabiliyorum. Ama onlar hakiki oryantal
yapıyorlar.
Bu söylediğiniz 'dansta sentez' yarışmadan sonra olan bir şey
mi?
Hayır hep olan bir şey bu. Bir şeyi oluşturmayı seviyorum. Kendimi
sanatçı olarak görmek istiyorum. Sanatçı bir şey üretendir. Ben de
bir şey üretip bunu da insanların üstüne giydiriyorsam bu demek ki
sanattır. Yeni bir akım, var olan bir şeyde yeni bir şeyler yapıp
öne koyduğunuz zaman bu bir tarzdır, bir başarıdır. Oryantal dans
denen bir şey vardı, ben gelip onu değiştirdim.
Oryantal bir baştan çıkarma dansı değil mi aslında?
Katılmıyorum ama eskiden, bizler daha yokken öyle bakılıyormuş. Ama
ben bu mesleğe başladığımda öyle düşünmedim. 'Üff seksi dans edeyim
de şunu bunu etkileyeyim' demedim. Direkt farklı şeyler düşündüm,
bir güç hissettim, bir şeyi kabul ettirme veya kendimi ispatlama
gibi. Belki de erkeksi tavrımdan kaynaklanıyor bu. İlk başlarda
açık saçık kostümler giyiyordum. Sonra toparladım ve değiştirdim.
Derken bütün herkes değiştirdi. Ondan sonra insanlar bunun bir
sanat olduğunu anladı. Ben onlara bir dans sundum, kendimi
sunmadım.
SAHNEDE MASKÜLEN
Dünyanın en dişi mesleğini yapıyorsunuz ama ifadeniz hep biraz
erkeksi. Dişi dişi dans etmiyorsunuz. Yüzünüz pek gülmüyor.
Feminen bir kadın, ama sahnede maskülen duran bir insanım. Ve bunu
seviyorum. Çünkü beni seyreden insanlardan erkekler feminenliğimi
seyrediyor ama kadınlar maskülen yanımı seyrediyor. Gülmüyorum
çünkü konsantre oluyorum. Aslında çok yılışık ve soytarı yönü fazla
olan bir insanım. Ama iş söz konusu olunca değişirim, mesela evde
bir çocuk annesinin yanında çok şımarık olur, babası gelince susar
ya ben de öyle ciddileşiyorum.
Yarışmayla anladık ki oryantal yapmak isteyen bir sürü erkek
varmış. Tamamen heteroseksüel bir erkek bu dansı yapabilir mi?
Beni kadın gibi oynayan, kıvıran adam cezbetmez. Ama erkek gibi o
dansı yapan bir adam cezbeder. Böyle yapan var.
Kadınla erkek arasındaki sınırların flulaşması yüzünden mi? Bir
tarafta metroseksüel erkekler diğer tarafta gayet erkeksi duran
kadınlar... Siz ise maskülen bir suratla en dişi dansı
yapıyorsunuz.
Benimki kişiliğimle alakalı bu. Çocukluğumdan gelen bir şey.
Çocukken erkekler ne yapıyorsa ben de aynısını yapıyordum. Hiç
kızlarla oynamazdım. Ben misket oynardım, bisiklete binerdim, hatta
okul yıllarında kızların saçını birbirine bağlardım. Ama bunu
erkeklerle birlikte yapardık. Yani hiçbir zaman evcilik gibi
oyunlar oynamadım. Şimdi kızlar evcilik oynar, erkekler arabalarla
oynar denmesi saçma geliyor bana. Benim çocuğum olsa bütün
oyuncaklarla oynatırım. Hepsini denetirim. En zevk aldığım tabii
erkek çocuklarla oynamaktı.
SAPINA KADAR KADINIM
Acaba dişi yanınızı çok mu bastırdınız. Ortaya çıkmak için bu kadar
dişi bir kanal seçti? İhmal mi ettiniz dişiliğinizi?
'Çirkin Betty' diye bir film var, oradaki gibi görüyorum ben
kendimi. Bir gün dişlerindeki teli çıkarır, saçını açar. Ben
herhalde onu yaşadım. Hiç aynaya ne kadar güzel bir kadın olacağım,
acaba olacak mıyım diye bakmadım. Aynaya bakmam hiç, hala da
bakmam. Kostümümü giydiğimde bir yerim görünüyor mu, düzelttim mi
diye bakarım. Ama kadınım yani, sapına kadar kadınım. Sokakta
dolaşırken böyle dolaşmayı seviyorum. Ama bir davete gittiğimde en
seksi kadın ben olmalıyım. Girdiğim zaman hissedilsin. Veya erkek
arkadaşımla yemeğe gittiğim zaman, en seksi, en güzel kadın
olmalıyım. Onu cezbetmeliyim. Ama arkadaşlarımla buluştuğumda veya
iş yapıyorsam maskülen bir Asena oluyorum.
Kadınların küçük oyunları vardır. Oturursun, eteğini hafifçe
çekersin. Yapmıyor musunuz böyle şeyler?
Yok yok yapmam. Neyse o. Çocukken kendimi bulmaya başladığımdan
beri vücut geliştirmeyle uğraşıyorum. Onun da biraz etkisi var.
Çocukken tenisçi Gabriela Sabatini'yi çok severdim. O kadına hasta
olurdum. Onun o hafif kaslı bacakları. Kolu, duruşu, erkeksi
suratlı yapısı, kemikleri. Ben ona hayranlığımdan olayı zannedersem
aşmışım. Hep onun gibi olmak istedim, o fiziksel duruşa sahip olmak
istedim. Çok seksi ama çok kemikli. Çok erkeksi ama herkesin de
bacağını bir görsek diye baktığı bir kadın.
Seksi, güçlü mü demek?
Güçlü kadın güzel kadındır. En büyük silah başarı. Güç en büyük
silahtır.
Küçükken erkekleri döver miydiniz?
Döverdim de dayak da yerdim. Ben hep erkeklerle kavga ederdim.
Kızlara dokunamazdım. Üzülürdüm.
Acıyor muydunuz yani?
Acırdım resmen. Aman bir şey olur, annesi kızar diye. Ama
erkeklerle çata pat yumruk yumruğa girişirdim.
Arkadaşlarınız erkek mi daha çok? Küçümsüyor musunuz kadınları?
Erkek daha çok evet. Küçümsemek değil, hayatımda iki tecrübe
yaşadım. Çok sevdiğim iki yakın arkadaşımın bir 'güzel' davranışını
yaşadım. Satıldım yani. Güvenmiyorum. Şans veriyorum ama her
seferinde hayal kırıklığına uğruyorum. Erkeğe de güvenmiyorum
ama...
Daha mı dürüst erkekler?
Evet. Sizinle pazarlığı yok beyninde. Mesela ben asla bayan asistan
kullanmam. Başlıyorsunuz, belli bir dönem sonra her şey iyi güzel
giderken sizi kıskanmaya başlıyor. Ben özellikle yanımda bir bayan
varsa onun çok güzel bir bayan olmasını isterim. Öbür türlü
zorlanıyorum. Benim mesleki kariyerim, insanların bana olan
sevgisi, benim onlara olan sevgim, yeri geliyor ister istemez bir
rahatsızlık yaratıyor. Gizli de olsa bir kin, kıskançlık oluyor. O
yüzden asla kadınla çalışmam. Bütün kadın arkadaşlarımın da çok
güzel olmasını isterim. Bir yere girdiğimde isterim ki herkes benim
yanımdaki kız arkadaşıma 'Aa ne güzel kadın desin.' Onun morali
düzgün olsun.
PASPAS DAHA KIYMETLİ
Babalar Günü mesajı almaya çalışan gazetecilere 'Yerdeki paspas
bile babamdan daha kıymetli' demişsiniz. Halk sizi çok sahipleniyor
oysa. Anne baba aleyhine konuşmak tabudur biraz bizde, korkmuyor
musunuz tepki almaktan?
Evet beni yetim gibi görüyorlar. Vardı ama ben yetim büyüdüm.
Genelde babası annesi ölmüş insanlara denir 'yetim' ama bir de var
olup da olmayanlar vardır. Ben hiçbirini bilmiyordum. Ama dünyanın
da en güzel çocukluğunu yaşadım. Ama ben de onları sahipleniyorum.
Hiçbir kadına zarar gelmesini istemiyorum. Şiddet uygulanmasını
istemiyorum. Bir kadınlar savaşı olsa ben başta giderim. İki sene
önceki ayrılık meselesinde acabalar vardı, şu mu olacak bu mu
olacak. Ama ben bir karar verdim ve o karardan dönmedim. Dönmem
Allah korusun.
Halk size verdiği payeyi alır mı?
Kendimi bildim bileli hep babaannem beni büyüttü diyorum. Bunu
düşünmeleri lazım. Ayrıca ben o günkü röportajda şunu söyledim,
'İnanın bu haberleri yapıyorsunuz, ikinci, üçüncü şahısların, o
saydığınız isimlerin benim için yerdeki paspasın üstündeki toz
kadar değeri yok.' Direkt isim kullanmadım ama söylesem de dururum
arkasında. Söylemedim ama kastettim. Ben bana kim emek verdiyse
onun yanındayım. Bizim halkımız da doğurana değil büyütene bakar.
Sanat camiasında şu çok vardır; yıllarca yoktur ortada kimse ama
bir yere geldi mi bir sürü akrabası çıkar, osu şusu çıkar. Bu da
çok çirkin bir şey. Önceden neredeydin? Ne oldu da şimdi böyle
oldu? Ayrıca benim kimseyle bir yalakalık, bir kandırma problemim
yok. Ben dünyada babaannemin üstüne kimseyi sevmiyorum. Onun
çocuğuyum. Sadece doğurmadı, o kadar. Benim için hiç önemli değil
doğurmamış olması. Üç aylık ne demek. O benim her şeyim. Eğer ben o
kadını atarsam o zaman Türk halkı bana der ki, yazıklar olsun sana.
Bu kadın seni büyüttü, okuttu, adam etti, o zaman yerden yere
vururlar. Bana ne, zevk için doğurmuşlar, atmışlar. Bana ne? Bana
sordunuz mu? Bana çocuk doğuracak mısın, diye soruyorlar. Doğurmam.
Niye doğurayım? Hazır değilim. Bakamayacağım, yapamayacağım şeyi
niye kendi kendime söz vereyim. Belli olmaz tabii, bir şey olur
doğurmam gerekir ama kendi kendime düşündüğümde yok, şu anda çocuk
yapmamalıyım, çünkü benim ideallerim var, diyorum. Ben çocuğumun
ihtiyacı olan her an yanında olmalıyım. O yüzden şu an
doğurmam.
Çok mu zor geçti çocukluğunuz?
Üç aylıktan beri babaannemde büyüdüm ben. Varım yoğum, her şeyim
babaannem. Arkadaşım da o, annem de, babam da, sevgilim de. 24
yaşında iki oğluyla dul kalmış; oğullarının biri dört biri dokuz
yaşında yetim kalmış. Kimseye muhtaç olmadan büyütmüş. Ben ona anne
dedim. Çok enteresan, genelde annesiz babasız büyüyen çocuklarda
psikolojik bir şeyler olur, ben bunu hiç yaşamadım. Babaannem o
kadar gırgır şamata, o kadar enteresan bir kadın ki. Ayıptır
söylemesi üç tane bisikletim vardı benim. Bir tanesini hayatında
kimse görmemiştir. Çalışırdı, bütün parasını bana harcardı. Ama çok
disiplinliydi. Çok da canıma okudu. Tam bir Osmanlı kadını. Onun
için onun gücü bana geçmiş. Bana hep sen babaannenin ve dedenin
kopyasısın derler. Çok serttiler, dediği dedik. Babaannem erkeğin
kaldıramadığı şeyi kaldırır fırlatırdı. Bakıyorum aynısıyım,
babaanneye disiplinim, çalışma gücüm ve karakter olarak sağlam
kadın halim çekmiş. Net bir kadındı. Dünyanın en güzel çocukluğunu
geçirdim, zor olmasına rağmen. Zor şu anlamda, çok eğitirdi
beni.
Bir inanışa göre çocuk seçer anne babasını? Siz seçtiniz mi?
Dişime göre seçmişim. Anne baba kelimesi benim için kutsaldır. Yani
babaanneme bir şey olsa, dünyayı yakarım. Ben şuna inanırım: Herkes
doğurur ama büyütmek önemli olan. Çiçeği ektin bıraktın. Ne işe
yarayacak? Onu sulayacaksın, büyüyecek, ağaç olacak, meyve verecek.
Babaannem bunu yaptı. Ve ben onu hiçbir şeye, hiçbir kişiye
değişmem. O benim için atadır. Gücümü de ondan alıyorum, her şeyimi
de ondan alıyorum. Hiç öyle psikolojik bir bozukluğum da yok
çocukluktan gelen.
KOMPLİKASYON YOK
Ama yine de bir kadın babasıyla meselesini halletmedikçe erkeklerle
düzgün ilişki kuramaz denir...
Benim tam tersi. Üç aylıktan beri diyorum size. Hem arada bir 'öbür
taraflarla' görüştüm ben. Herhangi bir problemim yok onlarla. Öyle
istediler, öyle kabul ettim. Hiçbir zaman da vay efendim sen niye
böyle yaptın, niye şöyle yaptın demedim. Ama enteresandır, insanlar
üstüne vazife olmayan yorumlar yapıyor!
Bir yoksunluk yok öyle mi? Baba eksikliğinin bir komplikasyonu.
Benim komplikasyonum yok. Gayet sağlıklı, sıhhatli durumdayım.
Dünyada herhalde benim kadar uzun ilişki sürdüren bir kadın daha
olamaz. Bütün ilişkilerim mesleğim yüzünden bitmiştir. Bir karar
vermişimdir, adam bana evlenme teklif etmiştir, bakmışımdır evlilik
mi iş mi diye, kariyer için evlenmemişimdir. Evlensem benim
evliliğim de senelerce sürer, biliyorum. Ben yumuşak bir insanım.
Standart düşünen kadın tiplerinden değilim. Kıskançlığım yoktur.
İnanıyorum ki evlenseydim çok mutlu olacaktı erkek arkadaşım.
Hangisiyle evlenseydim artık.
Gençsiniz sonra olur belki...
Brad Pitt Angelina Jolie'den vazgeçip bana gelirse! İşin latifesi
bu ama Zidane da olabilir!
Muzip bir tarafınız var. Basını da ters köşelere yatırıyorsunuz.
Günlük hayatta da böyle mi?
Doğduğumdan beri bir piçliğim var benim. Çevremdeki dostlarım da
benim gibidir. Bir yere giderim, oturana kadar canım çıkar, illa ki
bir şey yaparlar bana. Kola gelir, derim ki yanımda açın. Sonuçta
eğleniyoruz.
Şanslı ve korunan biri olduğunuza inanıyorsunuz galiba...
Allah'a çok inanıyorum, aşığım ona. O'nu çok kıskanıyorum.
Başkaları bahsedince sinirlerim bozuluyor.
Kendinize bir yatırımınız var mı?
Yaptım aslında. En büyük hayalim, Michael Jackson, Madonna gibi ben
de bu dansı yapan Asena'nın dünyada tanınmasını istiyorum.
İsviçre'de, Almanya'da, İngiltere'de oynuyorum aslında. Ama bu
değil istediğim. Amerika'da hiphop dansı 15 dolar, oryantal 70
dolar. O kadar özel bir dans ki, insanlar o kadar aç ki ona...
ÖĞRETMEYİ ÖĞRENDİM
BENİMLE Dans Eder misin yarışması bana işimi ne kadar sevdiğimi
öğretti. İnsanları yetiştirmeyi çok öğretmeyi çok sevdiğimi
öğrendim. Genelde insanlar kolay kolay sırlarını vermezler, dansta
olsun, işte olsun, yemekte olsun, saçta olsun. Saçını sorarsın,
kime yaptırdın diye. Söylemezler. Ben gördüm ki bu anlamda çok
verici bir insanım. Aman şunu da öğreteyim, aman bunu da öğreteyim
diyordum. Aman kostümün en iyisi onda olsun. Aman en iyi figürü
yapsın. Benim tarzımı seviyorlar. Erkek de kurada oryantal
çıktığında rahatsız olmuyor. 'Aa yaşasın' diyor, 'Asena Hocam'la
çalışacağım.' Hocalığı tatmak çok hoş bir şey. Ders vermeyi,
hocalık yapmayı çok seviyormuşum. Milyon tane koreografi yapmışım.
Sayamıyorum artık. Bütün müziklerimi, kostümlerimi paylaşmışım.
AŞKA İNANMAM!
Aşk, hayatınızda ne kadar önemli? Hiç kimseye aşık olmadan geçen
zamanlarınız var mı?
İş daha önemli benim için. Aşk denen şeye inanmam, sevgiye
inanırım. Ben sevdiğim zaman ölesiye severim. Hep öyle olmuştur.
Bütün ilişkilerimde, bütün erkek arkadaşlarımı ölesiye sevmişimdir.
Ve onlara siper olmuşumdur, en kötü gününde, en iyi gününde hep
yanında olmuşumdur. Bu yoğun sevgiye tapan bir insanım. Seviyorum
kelimesi bile ağır ve güzel bir kelime. 'Aşk' nedir aşk? Üç harften
oluşuyor. A.Ş.K. Seviyorum başka bir şey. Kelime olarak bile ağır.
Aşk işte, ama sevmek başka bir şey.
Kıskanır mısınız sevince? Nerdeydin, ne yaptın diye sorar
mısınız?
Yok. Ne sormasını severim ne de sorulmasını. Yay burcuyum. Ne kadar
patavatsız, kendini beğenmiş, ama asi, ama duygusal bir burç varsa
o Yay'dır.
Bitiyor diye mi inanmıyorsunuz aşka?
İnanmıyorum. Belki insanların düşündüğü şey benim sevgi diye
tanımladığım şeydir. Ben geçici şeyleri sevmiyorum. İnsan her an
aşık olabilir ama her zaman sevemez. Hep büyük sevgiler yaşadım.
Geçmiş bütün ilişkilerimde ölesiye sevmişimdir, tapmışımdır ve
bitmiştir!
Ama yenileri de başlayabilir değil mi?
Başlar, başlıyor, başladı...
İşleriniz de açılmış artık öyle mi?
Evet Allaha şükür!
EVLİLİK Mİ? HİÇ İŞİM OLMAZ!
'Evlilik çirkin bir şey' dediniz bir de. Kutsal bir şeydir evlilik
bizde. Tabudur...
Hiç işim olmaz! Ama çirkin demedim. Şöyle demek istedim. Bazen ne
söylediğimi bilemiyorum. Benim beynimdeki çirkinlikle insanların
anladığı çirkinlik aynı şey değil. Bakıyorum büyük bir aşkla
yaşayan insanlar iki gün sonra ayrılıyorlar. İki insan acı çekiyor
ve bu davranış da bana çirkin geliyor. Onu demek istedim.
Bunu şöyle mi okumalıydık: Evlilikten korkuyorum,
sahiplenmekten...
Benim bir felsefem vardır: Hiç kimse kimseye ömür boyu ait
değildir. Kimse kimsenin malı değildir. Kimse kimsenin tekeli
altında değildir. Bir imza atıyorsunuz, kadın adamı felaket
sahipleniyor, adam kadını felaket sahipleniyor. Nedir evlilik?
Kendini birine bırakacak kadar güvenmek olabilir mi?
Bırakırsın da bunun için imza gerekmiyor. İnsanlar sanki bir malı
üzerine geçiriyormuş gibi hissediyorlar. Ben de bırakırım kendimi
ama fanatik bırakmam. Zararlı bir şeye bırakmam kendimi... Gerçi
bir dönem... Yani aslında... Korurum kendimi yani.
Handan AKDEMİR
Akşam