Artık yönetme sırası Kürtlerde
Abone olEnsesinden tutup Meclis'ten atan polis hakkında ne yaptı? DTP, PKK'nın siyasi kolu mu? İstanbul artık Kürt kenti mi?
Orhan Doğan ile söyleşimizin ikinci bölümü
çözümsüzlük içinde kıvranan “Kürt Sorunu” üzerine
gelişti. Bütün tarafların içine sinen bir çözüm paketi konusunda
bir türlü mutabakat sağlanamıyor. Değişen periyotlarla gündeme
gelen “Kürt Sorunu Çözülüyor” projeleri, bir süre
sonra nasıl oluyorsa (?) gündemden kalkıveriyor. Orhan Doğan 1.
bölümün sonunda bu konuya değinmiş somut örnekler vermişti:
“Hükümetlerin ve siyasi partilerin derinlemesine projeleri
bulunmuyor. İşbaşına geldiğinde ‘Kürt realitesini
tanıyoruz’ diyen Süleyman Demirel, Ankara’ya döndükten
sonra ’28 isyan bastırdık, bu 29.’uncusu buna da
bastırırız” söylemine sarıldı. Tansu Çiller’in “Bask
modelini tartışalım” sözlerine Mesut Yılmaz ‘AB’nin yolu
Diyarbakır’dan geçiyor’ eklemesini yaptı. Tayyip Erdoğan
‘Kürt meselesi, benim meselemdir ben çözeceğim’
dedi ve geçti gitti.
ÖZÜR DİLEYEN MÜDÜR KİM? “Gözaltına alınışımın üçüncü günüydü…. Dönemin Ankara Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, bir savcıyla birlikte yanıma gelerek, ‘boynunuzdan tutup sizi arabaya bindiren arkadaşım adına ben sizden özür diliyorum! Eğer davacı olmak istiyorsanız bu hakkınızı da kullanabilirsiniz’ dedi. O polis bu hareketi tek başına yapmadı! Asla bir memurdan davacı olmayacağımı söyledim. Ben sisteme karşı olan biriyim. |
-Şimdi Mehmet Ağar, ağırlığını koydu?
“Bir sosyalistin, bir devrimcinin Mehmet Ağar’ın sözüne
destek vereceğini hiç düşünebilir miydik? Mehmet Ağar’ın
söylediğinde farklı bir şey var mı? Hayır!
-Kenan Evren’e ne diyorsunuz?
“Kenan Evren’in
de bugün bu noktaya gelmesinin arkasında yatan neden budur:
Ülke artık Ankara’dan yönetilemiyor! Bir öğretmen
tayini, bir sağlık elemanı ataması Ankara’dan yapılıyor.
-Peki yine geçmişe uzanıp bugüne gelelim. 1994’te
tutuklanma nedeniniz neydi?
“Bugün bir sürü insanın rahatça söyleyebildiği şeyleri o tarihte
telaffuz ettiğimiz için tutuklandık. 1991 seçim çalışmalarına
başladığımız anda DGM Başsavcısı Nusret Demiral soruşturmalara
girişmişti. Parlamentoya geldiğimiz zaman soruşturmada
dosyaları da bir ‘demokrasi kamburu’ olarak sırtımıza
yüklenmişti. Benim hakkımda üç fezleke okunacak, savunmamı
yapacak, karara itiraz hakkım dikkate alınacak, Anayasa
Mahkemesi’ne gidecek, 15 gün bekleyecek, ancak ondan sonra benim
gözaltı durumum kesinlik kazanacaktı! Hukuki süreç böyleydi.
-Nasıl işledi?
“Ama bunu yapmadılar. 1994’ün 2
Mart’ında ilk fezlekede oylandıktan sonra benimle Hatip
Dicle’yi gözaltına aldılar. Oylamada Refah Partisi’de
vardı. Bize oy verenler bir gün kendileri için oy verilmemesini
isteyeceklerdi….
-O operasyon size göre ne ifade ediyordu?
“2
Mart operasyonu, Kürt halkının Türk halkıyla ortak
kurumlarda birlikte yaşama iradelerinin kesildiği gündür.
O günden beri parlamentoda bir iki milletvekili dışında Kürt
sorununu gündeme getiren kimse olamadı! Konuşanlar hakkında da
yüzlerce karalama kampanyası yapıldı. Fehmi Işıklar’ın da
milletvekilliği düştü. Anayasa Mahkemesi HEP’i kapattı. Sonra DEP’i
kurduk kapatıldı, ÖZDEP’i kurduk, o da aynı kaderi paylaştı. HADEP
kuruldu, o kapandı. DEHAP kuruldu, hakkında kapatılma davası
açıldı. Kapatılmadan DEHAP kendini fes etti.
TEHDİT EDEN KOMUTAN
-Siz Türkiye’de sesi yankı yapan bir politikacısınız. Sivil
politikacılarla olduğu gibi askerlerle de İstihbarat birimleriyle
de bire- bir temaslarınız oldu mu?
Hayır, hiç olmadı!
Bir gün yanımızda Sırrı Sakık, Mahmut Uyanık, Salih Sümer ve Cavit
Çağlar var. Mehmet Mengi CHP’li il genel meclis üyesi…
Bulunduğu ilçenin bölük komutanı tarafından tehdit
ediliyor. Ve onu öldürecek insanla da bir şekilde temasa
geçiyor. Çağırın gelsin dedik. Atladı geldi yanımıza. Dedi ki,
‘bende telefon numaraları var. Beni öyle bir yere götürün
ki, kayda alsınlar, ben telefonla görüşeyim, siz de duyun
anlattıkları doğru mu yalan mı?’ Önce İçişleri Bakanı
İsmet Sezgin’e gittik. Anlattık, ‘olmaz öyle bir şey’ dedi. Ses
kayıtları kurulsun, kimi çağırıyorsanız çağırın. Bizi aynı gün
başbakana çıktık. İçişleri Bakanı müsteşarını çağırdı. Ses kaydını
alın dedi. Bize inandılar tutanak tuttular. Ertesi gün Sırrı Sakık
ile İçişleri Bakanlığı’na gittik. Anlattıklarımızın doğruluğuna
inandıklarını söylediler. İlçe bölük komutanını oradan
alıp, Trakya’daki bir kampın komutanlığına tayin
etmişler!
-Bu çözüm sizi tatmin etti mi?
-Şimdi Kenan Evren, Mehmet Ağar, MİT’in eski ve yeni
müsteşarlarının çıkışları yeni bir açılım için fırsat olamaz
mı? “Onların dördü de devlete kendilerini kanıtladılar. Onların korkmalarına gerek yok. Tayyip Bey’in devletle sorunu olduğu için ileri adım atamıyor. Mehmet Ağar’ın yurtseverliği sorgulanabilir mi? Kenan Evren’in yaptıklarını unutabilir miyiz? Emekli olan MİT bürokratının yurt sevgisi sorgulanabilir mi? Türkiye’de hükümetin yönetme tarzında henüz askerin etkinliği kırılmış değildir. Asker, siyasetin üzerinde, bunu kabul etmek lazım. Siyaset piramidinin zirvesinde asker var. Türkiye’de birbiriyle çatışan üç çizgi var. Bir tanesi aralarında CHP’nin Baykal’ın da bulunduğu, ulusalcı bir takım örgütlerle desteklenen, daha çok AB ile ilişkileri reddeden, statükocu, çatışmadan beslenen çizgi... Diğeri ise AB’ye üye olduğumuz zaman zaten bu sorunlar çözülecek diyen liberal, özgürlükçü bir çizgi. Bir diğeri ise demokratik olan bir çizgidir. O da her sorunu ismiyle tanımlayan, çözüm üretmeye çalışan bir çizgi. Şimdi bu üç çizginin çatışması Türkiye’yi bir kaos aralığına taşıdı. Her kaos aralığında devletle sorunu olmayan insanlar çıkar ve kaosun çıkışına yön vermeye çalışır. Ağar’ın, Evren’in ve müsteşarların çıkışını biraz böyle okumak lazım. Belki de Hrant Dink öldürülmemiş olsaydı, Türkiye Barışını Arıyor Konferansı’nın sonuçları bugüne kadar tartışılıyor olacaktı. |
“Bizim bu olayları atlatabilmemiz için geçmişimizle yüzleşmemiz
lazım. Biz Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan bir Ermeni
sorununu omuzlarımızda niye taşıyalım? Biz Kürt
meselesiyle yüzleşmekten niye korkuyoruz? Geçmişiyle yüzleşmeyen
bir toplum, bir siyaset adamı, geleceğe doğru yön veremez. Çünkü
geçmiş gölge gibi sizi kovalar. Ancak geçmişimizle
yüzleştiğimizde böyle para-militer örgütlenmelerin açığa çıkması
mümkün olabilir. Dünyada çatışma yaşamış her toplum
geçmişiyle yüzleşmiştir. Afrika’da komisyon kuruldu. İnsanlar
birbirlerini anladılar ve affettiler. Biz hiçbir şey yapmıyoruz.
‘Bugünün sorunları dünün çözümlerinden kaynaklanıyor’ diyor Peter
Druker… Yaşar Büyükanıt da ona bir yorum
getiriyor: ‘Bugünün çözümleri yarının sorunları
olabilir!’ Doğru! Sizin dün askeri çözüm olarak
getirdiğiniz şey bugün önümüze sorun olarak yeniden geliyor. Eğer
siz bugün askeri çözümde ısrar ederseniz, o da yarın yine sorun
olur. Bir tek şey denenmedi: O da demokratik kanalların
açılması!
DTP, PKK'NIN SİYASİ KOLU MU?
-Diyarbakır’ın önceki Belediye Başkanı Feridun Çelik’le röportaj
yaparken şunu demişti, “Biz PKK ile aynı tabana
hitap ediyoruz. Eğer bizi güçsüzleştirirseniz o zaman doğal olarak
silahlı mücadele verenler güçlenir”
“PKK’yi besleyen toplumsal damar bizi de besliyor!
Siz demokratik kanalların önünü açarsanız, illegal olanlar
legalleşecektir! Çok rahat bir tartışma ortamı olursa
insanların kendisini baskı altında hissetmeyeceği, şiddet
içermeyen, ırkçılığı teşvik etmeyen mücadelenin önünü açarsanız, bu
sefer silahlı mücadelenin anlamı kalmaz. Parti Başkanları
tutuklanıyor, gözaltına alınıyor. Siyaset yapılamıyor.
Henüz ovada siyaset için uygun zemin oluşturulmuş
değil. Önce bir tansiyon düşürülmeli. Şiddet teşvik
edilmemeli. Siyasete yeni bir dil, yeni bir söylem bulmalıyız. Bunu
yapamadığımız sürece, halklar arası gerilimi daha da tırmandıran
bir atmosferler karşı karşıya kalabiliriz. Keşke aydınlar bir araya
gelip ortak kolektif bir kimliğe bürünebilseler ve Türkiye’yi
yapacakları etkinliklerle yönlendirebilseler. Emin olsun o zaman
Türkiye’nin önü açılacaktır.”
-Hrant Dink’in katledilmesi bununla mı
ilgili?
“Bununla da bağlantılıdır. Bir nedeni de
budur. Tartışmanın en dorukta olduğu bir dönemde Hrant öldürülüyor.
İnsanlar barışı, Kürt sorununu tartışıyor. Bir bakıyorsunuz
ki Hrant’la birlikte her şey bitiyor.
-PKK ile DTP arasında, IRA ile siyasi kanadı Sin
Fein arasındaki gibi bir benzetme var. Örgütsel olarak ayrı
yapılarsınız. İdeolojik olarak da bu farklılık var mı?
“HEP’den bugüne kadar kurulan partiler, hiçbir zaman etnik siyaset
üzerine politika üreten yapılar olmadılar. Türkiye partisi olarak
mücadele etmek istediler. DTP hiçbir zaman PKK’nin siyasi
kanadı olmadı! DTP bir kitle partisidir. IRA’nın siyasi
kanadı, IRA silahlı mücadeleye başlamadan önce de kurulmuştu. O
ilişki Britanya yasalarına göre de meşru bir ilişki.
Türkiye’de sürekli kurulan partileri, PKK’nın siyasi kanadı
olarak göstermek isteyen bir anlayış hâkim oldu. Çünkü
başka türlü kuşatamadılar.
-Eski, Kürt milletvekillerinden bazılarının daha sonra PKK
organlarında görev almalarını nasıl yorumluyorsunuz?
“Zübeyir Aydar burada milletvekiliydi. Türkiye onun
milletvekilliğine tahammül etseydi şimdi PKK’nin parlamentosunda
olur muydu? Ama siz bu adamı parlamentoya çok gördünüz ve
attınız. Niye bu sorgulanmıyor? Mutlu yaşabilmek imkânı varken ben
nasıl ittim bunu oraya gönderdim? Kalkıp onu orada olduğu
için mahkûm ediyorsun. Empati yapamıyoruz.
TÜRKİYE'NİN İKİNCİ DİYARBAKIR'I İSTANBUL
-Murat Belge İstanbul’daki Kürt Konferansı sırasında
“Milliyetçiliği tokuşturarak bir yere varamayız” demişti. Bir arada
olmak yerine daha etnik siyasete yönelme olduğunu ima etti…
“Ben de buna katılıyorum. DTP açısından daha etnik siyasete
yönelim doğru değildir. Türkiye’de Kürt etnisitesi üzerine
siyaset yapan partiler var. Örneğin KADEP… Biz federasyondan
yanayız diyorlar, bu onların görüşüdür. Ben buna saygı duyuyorum
ama farklı düşünüyorum. Bugün Türkiye’nin ikinci
Diyarbakır’ı İstanbul’dur. 1,5 milyon Kürt Diyarbakır’da 1,5 milyon
Kürt İstanbul’da yaşıyor. Demek ki İstanbul da bir
Kürt kenti. Kürt sorunun çözümü İran’da başka, Suriye’de
bambaşka olabilir. Türkiye’nin çözümü ise Türkiye’nin özgünlüğüne
göre olacaktır. Bu ülkede Kürtlerin bayrakla, sınırlarla bir sorunu
yok.”
KÜRTLER FEDERASYON MU İSTİYOR?
KUZEY IRAK KÜRTLERİ DEĞİŞİMİN ÖNCÜ
GÜCÜ “Türkiye’de devlet ve siyasi partiler şunu görmüyor: Ortadoğu’da değişimin öncü gücü Kürtlerdir. Değişimin öncü gücü olmak demek, ABD’ye stratejik partner olmak demektir! O halde yapılması gereken, Türkiye yanı başındaki Kürdistan ile hemen bir dostluk köprüsü kurmalıdır. Bundan korkmanın hiçbir manası yok. Irak’ta Kürtlerle dost olmak, oradaki Türkmenlerin de haklarını güvence altına alacaktır. Biz Türkmenlerin haklarını Kürt haklarını savunduğumu kadar savunuyoruz. Bunu da istiyoruz. Fakat Türkiye halen geleneksel Türk – Kürt politikasından uzaklaşmış vaziyette değil. Barzani ve Talabani’nin devlet için tehdit unsurları olmadıkları görülmelidir.” |
-Kenan Evren’den ayrılıyorsunuz bu noktada?
“Zaten o da federatif demiyor. Türkiye’de Şırnak’taki bir sorun
için Ankara’ya gelmek zorundasınız. Bizim parti programımızda bu
konuların çözümleri var. Genel güvenlik, kamu maliyesi,
adalet ve dış ilişkiler hariç, diğer yetkilerin yerel yönetimlere
bırakılmasına yönelik anayasa teklifimiz var.”
-Ertuğrul Özkök şunu söylemişti. “Yedi tane Başbakan olacak, biz
onların içinden bir Başbakan seçeceğiz biz”
“Biz o kadar ayrıntı üzerinde durmadık; ama öteden beri Türkiye’nin
merkezi, hiyerarşik, katı, bürokratik yapısının artık çağdaş
olmadığını düşünüyoruz. Federasyon yok bizim
kafamızda… Benim kişisel görüşüm ama DTP’deki arkadaşlarla
da aynı fikirdeyiz. Biz yerel yönetimleri güçlendirilmiş,
halkın valisini özgürce seçtiği, emniyet müdürünün işkenceye göz
yummadığı, insanların tayin olmak için Ankara’nın
yollarını tutmadığı bir çoğulcu, katılımcı, demokratik bir devlet
modelini Türkiye için çok yaşamsal görüyoruz.
KÜRTLER ABD'NİN STRATEJİK PARTNERİ
-Amerika’nın Ortadoğu’daki mevcudiyetini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
“Klasik bir solcu, anti-emperyalist olarak elbette ABD
müdahalesi yanlıştır! Ama biraz daha farklı yaklaşmak
istiyorum: Kuzey Irak’ta yani Kürdistan’da keşke iç
dinamikler üzerine bir kalkınma gerçekleşebilseydi ya da kurtuluş
sağlanabilseydi, iyi olurdu. Fakat bu başarılamadı. Onun
da kendine özgü sebepleri var elbette… Bu yüzden Saddam’dan
kurtuluş, Kürtler açısından ABD’nin stratejik bir partneri olmayı
haklı kıldı. Amerika insanları kurtarmak için Irak’a gitti
dersek, bu doğru olmaz. Ortadoğu dünyanın petrol rezervlerinin
1/3’ine tekabül eden bir zenginliğe sahip. Biz üniversitede, 6.
Filo’ya karşı, işgale karşı eylemler yaptık. Ama dünya değişti, biz
de o değişimin dışında kalamayız.
KERKÜK OPERASYONU BİZİ ÜZER
-DTP Diyarbakır İl Başkanı Hilmi Aydoğdu, ‘Kerkük’e
yapılacak müdahaleyi Diyarbakır’a yapılmış kabul ederiz’
demişti.
“Tam olarak öyle demedi. Burada da Kürtler yaşıyor, orada da…
Dolayısıyla bu tavır bizi de incitir… Orada yaşayan Kürtler
bizim akrabalarımızdır. Onlara yönelik operasyonlardan doğal olarak
üzüntü duyarız. İnsan akrabasının ölümü karşısında hiçbir
şey hissetmeyebilir mi? “
-Bu yanlış yorumlanan demeçlerin bir anlamı var mı?
“Bu yıl 28 Şubat’taki DTP’nin kongresinden bir gün sonra
gözaltı
TÜRKİYE'Yİ YÖNETME SIRASI
KÜRTLERDE Belki bu seçimlerde olmayabilir ama bir sonraki seçimlerde, Kürtler Türkiye’yi bir çeyrek yüzyıl yönetecek kadar güçlü bir potansiyelle siyaset sahnesindeki yerini alacaklar. Bu sözümde iddialıyım. Bu ülkeyi Generaller defalarca yönetti. Sağcıyım diyenler yönetti, solcuyum diyenler yönetti, dinciyim diyenler yönetti. Bu ülkeyi bir tek Kürtler yönetmedi. Arık yönetme sırası Kürtlerdedir. -Nasıl olacak bu? Kendi içimizde birliği sağlayarak, daha çok empati yaparak. En kötü ihtimalle bir koalisyon hükümetinin küçük bir ortağı olacaktır Kürtler. Parlamento çoğunluğunu yarısını alamayız ama artık ülke yönetiminde ortak olmaya başlayacak. Türkiye’de 11 – 12 milletvekili olan partiler koalisyon kurdular. DYP ve ANAP gibi… Önümüzdeki seçimlerde baraj da yüzde 10’nun altına düşecektir. Potansiyel var bizde. |
ve tutuklamalar başlatıldı. 1994 seçimlerinden önce DEP seçime
girme kararı aldığında o dönem belediye başkanlığı için bölgede DYP
ile bir yarış vardı. Tansu Çiller Başbakan’dı. Adaylarımız
Diyarbakır’daki basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtıldı. İki gün
sonra DEP’in Genel Merkezi bombalandı! Çankaya Yenimahalle, Ankara
Merkez ilçe binalarımız bombalandı. Belediye Başkan adaylarımız, İl
ve ilçe başkanlarımız gözaltına alındılar. 2 Mart’ta biz gözaltına
alındık. 17 Mart’ta tutuklandık. Bu ara parti seçime girmeme
kararını açıkladı. Baskılar sona erdi.
-Yani bunlar seçimlere yönelik mi?
“Tabii ki sadece o değil, 1993-95 yıllarına yakın
operasyonel ve imhacı bir konsept var! Şu Kürtleri seçimlere
sokmayalım da ne olursa olsun havası her dönem
yaygınlaştırılıyor. Bizim bu dönem bağımsız adaylarla
seçime girme kararımızdan sonra yine eski mekanizma çalışmaya
başladı.”
-Türkiye medyasından baktığınızda 30 bin kişinin katili, bebek
katili Apo… Peki Diyarbakır’dan baktığınızda, Şırnak’tan
baktığınızda nasıl?
Onu size soruyorum…
“Tony Blair Londra’da Gerry Adams’la görüştükten sonra çıkışta
gazeteciler, ‘IRA hala bir terör örgütü olma özelliğini koruyor,
niye görüştünüz Gerry Adams’la?’ dediler? Blair gayet sakin şöyle
yanıtladı: ‘Benim insanlarımın bir bölümünün sempati
duyduğu bir adamla ben neden görüşmeyeyim ki?!.’ İşte Türkiye’ye
böyle bir dil lazım. Kaldı ki, PKK ilk kez ateş-kes kararı
aldığı, Cumhurbaşkanı Özal döneminde muhatap bulduğu ateş-kes
kararına kadar ABD ve AB’nin terör örgütleri listelerinde yer
almadı. Barış çabaları yoğunlaştıkça PKK ve Kürtler uluslararası
alanda terörize edilmeye çalışıldı. Buradaki, Kürt gencini
de annesi şehitler ölmez diyor, Türk gencini de annesi şehitler
ölmez diyor. Kürtlerin hiç biri ‘Kuzey Irak’ demiyor,
sadece ‘Güney’ diye bahsediyorlar…
"SAYIN" ÖCALAN KRİZİ
-Bir de ‘sayın Öcalan’ meselesi çıktı?
“Bir yanda Katil Öcalan, bir yanda Sayın Öcalan…
Bir yanda hain Öcalan, bir yanda Başkan Öcalan…. Bir yanda
terörist, diğer yanda gerilla… Bir yanda Pekeke, bir yanda
Pekaka! İki farklı dil, iki farklı bakış açısı, iki farklı söylem.
Her ikisi de sosyolojiktir, ideolojiktir. 3 Milyon 200 bin
insan Öcalan için “O benim irademdir” diye imza veriyorsa, bu
dikkate alınmalıdır. Burada siyasetçiye düşen ikisini
kapıştırmak değil, yeni bir dil yakalamaktır. Biraz korkularımızdan
özgürleşmeliyiz. Korkularımızın esiri olan bir topluma dönüştük.
Sayın demek suç olmamalıdır. O mantıkla hareket edersek
bana da sayın demek suçtur. Çünkü ben de örgüt üyeliğinden
ceza almış biriyim. Tabii ki, Rahmetli Menderes’e de sayın demek
suç olur. Biz fırsatları besleyip, sorunları öldürmek yerine,
fırsatları öldürüp sorunları yaşatıyoruz
-Öcalan’ın zehirlendiğine inanıyor musunuz?
CUMHURBAŞKANI KEMAL
DERVİŞ “Bana sorsalardı kim olmalı diye, Kemal Derviş derdim. Bu ülkeyi düze çıkarır diye düşünüyorum. Ama ben siyasetçiyim. Her siyasetçi Başbakan olmak, her Başbakan da Cumhurbaşkanı olmak ister! Bu nedenle Başbakan’ın Cumhurbaşkanı olmak istemesi kadar doğal bir şey olamaz. Bence Cumhurbaşkanı’nın eşinin cumhurbaşkanlıkta bir kriter haline dönüştürülmesi de yanlış. Önemli olan oraya gidecek olan şahsiyetin kişiliğidir. Türkiye’yi nasıl yöneteceğidir. Türkiye’de Mustafa Kemal’den sonra seçilen, İnönü’de dâhil olmak üzere, pek çok cumhurbaşkanının öncesinde ve sonrasında bir kriz yaşanmıştır. İsmet İnönü’nün ikinci cumhurbaşkanlığı bir krizdir. Özal bir krizdir. Süleyman Demirel ve Cemal Gürsel de bir krizdir. Sezer de bir ekonomik krizin cumhurbaşkanıdır. Sezer de durup dururken ortaya çıkmadı. Bir ekonomik kriz olduğu için Sezer ismi ortaya atıldı. İlk defa Sezer döneminde Türkiye, Cumhurbaşkanı’nın kurumlar arası uyum işlerinden yoksun kaldı. Hiçbir şeyi önemsemeyen, müdahale etmeyen bir cumhurbaşkanı… Önemli olan gelecek cumhurbaşkanının sorunlara nasıl çözüm getireceğidir. Hangi vizyonla kucak açacaktır. Demirel ve Özal bile bu çoğunlukta değildi. Bunu bir gerilim, gerginlik, bir kriz ortamına dönüştürmek doğru değildir. En çok serin kanlı, sağduyulu yaklaşması gereken Baykal bile kışkırtıcı dile sahip. Değişimin önündeki en büyük engel de Baykal ve partisidir! |
-Sizin parti içinde yeriniz nedir?
“Şimdi, Merkez Yürütme Kurulu üyesiyim. Leyla Zana Hanım sağlık sorunları nedeniyle MHK’da görev alamayacağını söyledi. Üçümüz Merkez Yürütme Kurulu üyesiyiz: Hatip Dicle, Selim Sadak ve ben … Ancak başsavcı siyaset yapamazlar diye üyeliğimize son vermek istiyor. Mahkûmiyetten dolayı! Bizce de siyaset yapmamızın önünde hiçbir engel yok. Bunun iki örneği var. Birincisi Başbakan Tayyip Erdoğan, bir diğeri Şerafettin Elçi’dir. O da Anayasa Mahkemesi Yüce Divan’da yargılandı. Ceza aldı, bir müddet cezaevinde de yattı. Bizim 2001 yılından bu yana siyasi haklarımızın tümünü kazanmış olmamız gerekiyor.”
-Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
“Bu ülkenin barışa ihtiyacı var. Türkler ve Kürtler 1000 yıldır bir aradalar. Sonsuza kadar bir arada yaşamalarının güçlü bir zemini var. Bunu bozmak isteyen bazı güç odakları olabilir. Türk – Kürt aydını siyasetçisi, yazarı çok yoğun üzerinde tartışmalı, araştırmalı, iyi bir empati kültürü geliştirmeli ve Türkiye’yi bu kaos ortamından kurtarmalıdır!.. //