7 Şubat MİT krizinde denediler olmadı. 17 ve 25 Aralık darbe
operasyonları ile geldiler bu kez. Emniyet koridorlarında,
"Meslek hayatıma sebep olsa bile Tayyip Erdoğan ve oğlu
Bilal'e kelepçe takacağım" diyerek yeminler ettiler.
Yine olmadı.
Bu kez imkansızı mümküne çevirmenin yollarını aradılar. 30 Mart ve
10 Ağustos'ta sandıkları Erdoğan için birer tabuta çevirme
hayaliyle kapı kapı oy dilendiler. Dini hem seçime hem geçime alet
eden cemaatlerinin o aldatıcı lisanıylala insanları etkilemeye
çalıştılar.
Kimin için?
Ülkenin kuruluşundan beri ellerinden kan, dudaklarından yalan akan
din ve islam düşmanları için.
Allah biliyor ya!..
Epey zaman bizzat irademize saldırırken toslayıp düşen bu düşmanı
dosta çevirme gayesiyle el uzattık, uyarılarda bulunduk.
"Hala herkesin saygınlığını korayabileceği ve
kazanabileceği bir çıkış yolu kalmış olabilir. Çıktığınız bu yolda
misliyle zarar göreceksiniz. Vazgeçin" dedik.
Ancak yazdıklarımız bir zaman kaybından öteye gitmedi. Her zamanki
gibi hırçın tavırlarıyla ve düşük edeple küfür etmekle yetinip
durdular.
Bu hallerini eleştiren bizleri ise her seferinde Erdoğan
güzellemeleri yapmakla ve iktidara yılışmakla suçladılar.
Yazarları, "Fethullah Gülen'e şirk koşmayın"
diyerek onu bizzat Allah ile eş tutarken, bizi Erdoğan'a tapmakla
suçladılar. Düne kadar başımıza taç ettiğimiz Gülen bu dönemde
sadece kulağına zehirli şöyler fısıldamak için görevlendirilmiş
vesvesecilere inandı.
"Binde birini tanımıyorum" dediği darbecilere
dünyanın öteki ucundan şefaatçi olmayı tercih etti.
Ama bu sırada boş durmadılar. Yargıdaki adamları aracığıyla zaman
zaman çeşitli adam asmaca oyunları oynamaya devam ettiler.
Başaramadılar...
Dua ettiler olmadı, beddua ettiler tutmadı. Sırtları minderden bir
türlü kalkmadı. Her seferinde bir başka hedefe kilitlendiler.
Umutsuzluğun kahkahalarını atarak algı oluşturmaya çalıştılar.
Erdoğan'a kanlı bir ders vermenin hesaplarıyla geldiler. Daha
önce devleti ele geçirme önceliğinin kendisinde olduğunu iddia
ettiği için kavgalı oldukları herkesle iş tuttular.
Ama sırtları minderden hiç kalkmadı. Son umutları bugüne kadar
hukuksuzluklarıyla binlerce insanı per perişan eden yargı
mensuplarıydı.
Gelen sonuçlar yüzlerindeki son gülümsemeyi de sildi! Hatta
gördüğüm herkesin yüzünden bir öfke parıltısının geçtiğini
görüyorum. Çünkü siyasetin üzerine çöreklenen yargı vesayetini bir
sonraki seçime kadar kaybettiler.
"Dönemin başbakanı" diyerek milletin seçtiği
adamın başını bir kazığın ucuna geçirmek isteyenler
"Dönemin HSYK'sı" olarak tarihteki yerini aldı.
Bir süre sonra biat ettikleri adam da "Dönemin din
adamı" olarak anılacak.
Bugünden itibaren güneş yeni bir Türkiye'nin üzerine doğuyor. Düne
kadar suçlulardan çok suçsuzların ahını alanların hesap vereceği
dönem başlıyor.
Doğrusu, daha azını haketmediler.
Bu kutlu yolda bir millet olarak yürümenin onurunu kendilerine
sunan insanlara, küçümseme dolu bir sesle hitap ettiler. Bugüne
kadar kendileri gibi düşünmeyen herkese, bacaklarına sürtünmeye
çalışan bir köpeğe bakar gibi baktılar.
Yeni seçilen yargı mensuplarının hakkın ve halkın rızasını
gözeterek adaletli kararlara imza atacağına inanıyorum. Düne kadar
adaleti kendi mülkü sanan paralel savcı yargıçlara da vicdanların
kabul etmeyeceği bir davranışta bulunululmayacağını umud
ediyorum.
Son sözüm, bu yapıyı savunup bize kağıda kaleme gelmez küfürlerle
saldıran sözde cemaat mensuplarına...
Pejmürde bir grup halinde saldıran, küfürler ederek, iftiralar
atarak hak aradığınızı sanan sizlere söyleyeceğim tek şey var. Ben
yazdıklarımın ve yaptıklarımın hesabını Allah katında vermeye
hazırım.
Bu ülkenin kurumlarını ve insanların dini hassasiyetlerini seçim ve
geçim aracı olarak kullanacağınız dönem geride kaldı.
Kaybettiniz!
Artık tapınaklarınıza geri dönme vaktidir!