Bu güne kadar başta ana muhalefet partisi olmak üzere, STK’lar,
akademisyenler, aydınlar ve çeşitli meslek grupları, iktidarı
neredeyse her konuda eleştirmiş fakat muhatapları tarafından
dikkate alınmamışlardı.
Buna son örneklerden biri de CHP’nin Soma Maden Ocağı ile ilgili
mecliste verdiği soru önergesiydi!
Ne yazık ki, hükümet yetkilileri, hangi konuda olursa olsun
iktidara yönelen tüm eleştirileri ya milli iradeye
saldırı ya da iktidarı yıpratma kampanyasının bir
parçası olarak görmek ve göstermek gibi bir zavallılık
sergilemekte.
Bu yaklaşımın ülke üzerindeki etkileri her geçen gün ağırlaşarak
içinden çıkılmaz hal almaktadır.
Dış dünya nezdinde Türkiye’nin itibarı her geçen gün erirken,
içeride sistematik kutuplaştırma politikaları nedeniyle tehlikeli
mecralara doğru hızla yol alınmaktadır.
Başbakanın Soma - Somali eleştirilerine cevaben
“…Somali’ye de ulaşabilecek güçte bir devletiz
artık” dediğinde elimde olmadan bir ülkenin büyüklüğü ya
da güçlü oluşu hangi kriterlerle anlaşılır diye düşünme ihtiyacı
duydum.
Bana göre bir ülkenin güçlü olup olmadığı konusunda
belirleyici olan, vatandaşlarının hayat standartları, yaşam
kalitesi, milli gelirdeki adil dağılım ve izlediği milli
politikaları hayata geçirip geçiremediğidir.
Oysa başbakanın genel başkanı olduğu AKP, iktidara geldiği
günden itibaren saydığım hiçbir kritere uygun politikalar
izlememiş, ülkeyi rüşvet, yolsuzluk, irtikap kuşatmış.
Başbakan hangi güçten bahsediyor anlayamadım!
* *
Soma faciasının üzerinden günler geçti.
Orada sadece 301 emekçimizi değil, insanlığımızı da diri diri
gömdük!
Neler duyduk, neler gördük…
Bir tarafta 2023 hedefinden sitayişle bahsedilirken
diğer tarafta 1860’lı yılların referans alındığına şahit
olduk!
Başbakanın; “Bunlar olağan şeylerdir. Bakın Literatürde
iş kazası denen bir olay vardır” gibi çok enteresan
açıklamalarını da duyduk, ölen işçi yakınlarının bizzat başbakan
tarafından tartaklandığını da.
Bir başka işçi yakınının yerlerde sürüklenip başbakanlık
müşavirlerinden biri tarafından tekmelendiğini de gördük.
Alçakça atılan o tekmelerin sahibi olan müşavirin daha sonra bir
haftalık rapor aldığını da öğrendik!
Neresinden tutsanız elinizde kalacak olayların ardı arkası
kesilmedi.
“İsrail’in dölü…” Diyerek kendi
vatandaşına hakaret eden kişinin bizzat başbakan olduğunu büyük
şaşkınlık içinde ve hayretle izledik!
Kasımpaşa’nın arka sokaklarında dahi artık bu tür basitliklerin
yaşanmadığı bir dönemde duyduklarımız, aklıselim herkesi ülke adına
utandırmaktadır.
* *
301 Emekçi vatandaşımızın hayatına mal olan ihmaller zinciri
ortada ve yargılanmayı bekliyor.
Biz de millet olarak bu yargı sürecine kilitlenmiş adalet
bekliyoruz.
“Geç gelen adalet, adalet değildir” sözünden yola çıkarak. Yargı
sürecinin zamana yayılmayacağını ümit ediyoruz.
Adalet beklentimiz Soma’dan başlayarak para hırsıyla ülkeyi
mezbeleye çeviren zihniyeti topyekûn alaşağı edeceği güne kadar
sürecektir.
Adaletin; yurt içi ve yurtdışı tüm bağlantıları da ortaya
çıkaracak boyutta, kim olduğuna bakmaksızın, toplum vicdanını
tatmin edecek nitelik ve adillikte gecikmeksizin
geleceğine olan inancımızı koruyoruz.
Aksi halde, Özdemir Asaf’ın dediği gibi;
“Ne diyordu şair;
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir.
Artık gelsen de bir gelmesen de…”