2002 yılında Ak Parti yozlaşmış, ekonomik olarak batmış bir
ülkeyi devraldı.
Ülke bir krizdeydi.
Seçmen, kendisine nefes aldıracak, derdine derman olacak yeni
bir umut arıyordu.
Ak Parti işte tam da bu dönem, söylemleriyle ve seçmene sunduğu
vizyonla bu oksijen yetersizliğinin ilacı olarak iktidara
geldi.
Bataklıkta tutunulan bir dal oldu.
***
Cumhuriyet döneminin yarattığı infialleri onarmak, ceberut
devleti dizginlemek ve düzeni değiştirmek iddiasındaydı,
Önce Ekonomi ve kalkınma dedi,
Çetelerle ve mafyayla mücadele dedi,
Adalet dedi,
AB kapısını arşınlamamız ve içeri girmemiz gerekir söylemini
dillendirdi,
Proaktif bir dış politika ortaya koydu, komşularla sıfır sorun
dedi,
Tabuların ve kökleşmiş korkuların üstüne gitti,
Alevi sorununa ilişkin konfernaslar, çözüm toplantıları
düzenlendi,
Kıbrıs konusunu çözmeliyiz,
Ermeni meselesiyle yüzleşmeliyiz,
Yüzümüzü batıya çevirdiğimiz kadar, Ortadoğu’ya Afrika’ya hatta
Uzak Doğu’ya da döndürmeliyiz dedi,
Kürt sorununda gelenekselleşmiş güvenlik tedbirlerinin yanı sıra
yatırımlarla ve yasal değişikliklerle yol kat etmeye çalıştı,
Vesayet karşısında dik durdu,
Liberallerin desteğini aldı,
Buna “Herhalde ülkeyi İranlaştırmacayklar”
diyen sosyal demokrat kesimler eklendi,
Ekonominin gidişatından memnun olan yatırımcılar onun yanında
durdu,
Ve böylece seçmen tabanını genişleterek yoluna devam etti.
***
Fakat;
2006’dan itibaren AB yolundaki hızın yavaşlaması,
2011 seçimlerinin “Vesayeti kaldırdık, devlet içindeki
derin yapıları temziledik” söyleminin alanlarda
kullanılmasını sağlayan Balyoz, Ergenekon gibi siyasi davaların
hallaç pamuğuna dönmesi.."Pardon yanılmışız"
denmesi...
Gezi süreci, 17-25 Aralık operasyonları sonrasında yaşanan hukuk
ihlalleri ve otoriterleşme eğilimleri,
“Paralel örgüt” diye tabir edilen bir yapıyla
mücadele edilirken, hükümete muhalefet eden her kesimin
“paralel” yaftası yemesi,
Yargıya müdahaleler,
Arap baharı ve Suriye politikasıyla birlikte “Komşularla
sıfır sorun” stratejisinin ciddi yara alması,
Batıda oluşturulan “Hem Müslüman olup hem de batı
demokrasinin değerlerinin yaşandığı bir ülke olma”
imajının her geçen gün zedelenmesi,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görevini ifa ederken Anayasa’daki
tarafsızlık ilkesini aşması ve Merkez Bankasından, hükümet
polikalarına kadar her şeye karışması,
Potansiyel bir Ak Partili Devlet Başkanı gibi davranması,
gibi daha örneklerini artırabileceğimiz gelişmeler, Ak Parti’ye
yıllardır oy veren beli bir seçmen kesiminin kafasını
karıştırdı.
***
Artık “Ak Parti nereye doğru gidiyor?” gibi
sorular akıllarını meşgul ediyor.
Neden çoğulcu politiklara ve 2011 seçimlerinde kullandığı
“Biz hep beraber Türkiye’yiz” söylemine geri
dönemiyor diye içerliyor.
Bir yandan Sayın Erdoğan’ı hala ilk günkü gibi
seviyorlar, başka bir partiye oy vermeye elleri gitmiyor, hatta
muhtemelen 2015 Haziran seçimlerinde de yine Ak Parti’ye oy
verecekler.
Diğer yandan ise ülkenin geleceği için tedirgin oldukları
meseleler var.
Kafaları karışık.
Ben onları “Endişeli Muhafazakarlar” diye
tanımlıyorum
***
Ve Ak Parti’nin önündeki en büyük tehlike, kendi tabanını
oluşturan kesim içerisinde endişeli muhafazakarlar sayısının
artması olacağını görüyorum.
Çünkü bu kesim alternatif bir siyasi parti söz konusu olduğunda,
muhtemelen Ak Parti’yi yalnız bırakıp, tercih
değiştireceklerdir.
Ve dahası bu kesimin oranı büyümeye devam ederse, önümüzdeki
yıllarda seçim tablolarında değişikliğe neden olacaktır.