Arman'ın hayranı olduğu gazeteci
Abone olArman, Emin Çölaşan'ı çok fazla beğenmediğini söylüyor ve ekliyor: "Ben Bekir Coşkun'a hayranım.."
Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman'ın köşe yazısı... Şu 24
Nisan geçip 25 Nisan olsa da milletçe kurtulsak... Her kafadan bir
ses çıkıyor. Millet çaktırmadan ya da çaktırarak birbirinin gözünü
oyuyor. ‘Evet’çiler ‘ver-kurtul’cu oluyor, onlar ‘vatan haini’ ilan
ediliyor. Bekir Coşkun gibi her satırını dikkatle okuduğum,
fikirlerinden beslendiğim bir yazar bile ‘hayır’ diyor, başka bir
şey demiyor. Haliyle kafam karışıyor. Emin Çölaşan yazınca değil
de, o yazınca karışıyor. (Mesaj anlaşılıyor değil mi, yazar olarak
Bekir Coşkun’u daha çok beğeniyorum.) Ben galiba ‘evet’e
meyilliyim, tam da bilemiyorum ama galiba öyleyim, o yüzden de
Bekir Coşkun’u ‘tutucu’ ve ‘geri’ olmakla suçlamaya kalksam, kendi
küçük beynimce... Yok ya olmuyor! Çünkü hayranlık duyuyorum ben bu
adama. Hani Rauf Denktaş değil ki o, oyuncağı elinden alınacak bir
çocuk gibi hissediyor kendisini diyeyim. Ama tuhaf olanı şu: Her
geçen gün ‘vatan haini’ sayısı artıyor. Millet sıkıldı herhalde
Kıbrıs’tan, ‘evet’lesek de gitsek diyor. Benim tanıdığım bütün
Kıbrıslılar ‘Evet’çi. Ben onların sözünü esas alıyorum. Da...
Ayıkla bakalım pirincin taşını. Etrafta çok gürültü olunca... Laf
bambardımanına kalınca... İçim şişiyor. Canım sıkılıyor. İşte o
zaman kendimi kitabıma veriyorum. O beni koruyor... * * *
Televizyon da beni geriyor. Dizileri, haberleri, eğlence
programları, yarışma programları, reality şovları... Kendimi şöyle
rahat bırakıp bir program izleyemiyorum ki. Kaskatı kesiliyorum.
Her şeyde sebep-sonuç ilişkisi kuruyorum. Hatta bazen gazeteleri
okurken bile böyle hissediyorum: ‘Bu haberin yapılma sebebi şudur,
bu manşet de bu yüzden atılmıştır. Herkes taraf olmuş, herkes
kutuplara ayrılmış, herkes car car car kendinin haklı olduğunu
anlatmaya, ispat etmeye çalışıyor, bütün bunlar da vatan, millet,
Sakarya için değil, sadece para ve güç için yapılıyor...’ ...Diye
düşünüyorum. Kimbilir belki de yanılıyorum... Muhtemelen
yanılıyorum. Ama ya doğruysa? Offf çok sıkıcı. Televizyonu açmak
mı? Deli misin? Kötülükler ekrandan bana mı bulaşsın? Nerede benim
kitabım? O beni korur... Elimden tutar, başka bir dünyaya
götürür... * * * Allahaşkına burada bu kadar yırtıyorum kendimi,
çeşitli numaralar çekmeye çalışıyorum, hiç mi merak etmediniz ben
ne okuyorum? Eski aşklarımdan Paul Auster’ı tabii. Can
Yayınları’ndan çıkan son kitabını: Kehanet Gecesi. Henüz bitmedi,
ödüm kopuyor bitecek diye, koruyucum başını alıp gidecek diye. Onun
sayfalarına dalınca, beni her türlü atmosferin etkilerinden koruyan
bir fanusa girmiş gibi hissediyorum kendimi. İşte şimdi güvenilir,
sağlam, sırtımı dayayabileceğim, anlaşılabileceğim, şefkat
bulabileceğim bir yerdeyim. Yalan değil bu dünya. Yalan olan
öteki... Hepinize tavsiye ederim.