Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 17 Aralık
soruşturmasında tutuklanan ve daha sonra serbest bırakılan bakan
çocuklarıyla ilgili kararın vicdanları yaraladığını
söyledi.
Bülent Arınç, CNN Türk'de gazetecilerin sorularını cevapladı.
Bursa'dan Ankara Günlüğü'ne katılan Arınç, Bahçeli ve Fethullah
Gülen'in çocuklarının olmayışıyla ilgili sözlerin siyasetin konusu
olmaması gerektiğini söyledi. Arınç şöyle konuştu:
"Kimseye özel durum getirilmemesini daha ahlaki buluyorum. Şu veya
bu kişi hakkında çocuğun olmadı denilmez. Özel hayatlar
konusunda konuşmamız gerekiyor. Sayın Başbakan'ın üslubunda sertlik
olduğunu söylüyorsunuz. Bu konuda siyaset üretilmemesi
gerekiyor. Başbakan nüfus politikası açısından çok çocuk olmasını
istiyor bu onun politikası. Bana göre de sayı, rakam vermeye gerek
yok.
"KARAR VİCDANLARI RENCİDE ETTİ"
Ben ne Hilmioğlu hakkında, ne İlker Başbuğ hakkında
ne Balbay hakkında, üç senedir "oh olmuş" demedim. Çıkmaları
gerekir dedim. Çıkmaları için kanun değişikliği yaptık, mahkemeler
dikkate almadı. İyi ki 12 Eylül 2010'da bireysel başvuru hakkını
referanduma koymuşuzda Anayasa Mahkemesi imdada yetişti.
Şimdi onlar bu kadar yıl kaldılar çıkmadılar, bunlar (
bakan çocukları ve Reza Sarrab) bir ayda çıktılar derseniz o zaman
ki iddialar ile bu kişilere yüklenen iddialara bakmak
lazım. Onlar özel yetkili mahmemelerde yargılandılar.
Bunlar hakkında ne iddiası var bilmiyorum ama hakimin verdiği karar
suç vasfı değişebilir felen olmuş. Bu konuda ben tek bir
şey söyleyeyim bu karar vicdanları yaralamıştır, aynı öbürü gibi
vicdanları yaralamıştır. Ben şu gözle bakmıyorum.
Kalsınlar içeride çıkmasınlar şöyle olsun böyle olsun. İyi bir
yargılanmayla ne yaptıklarını görmemiz lazım.
"KARAR MEMNUN ETMEDİ"
Dışarıdan baktığım zaman çıplak gözle. Haklarında bu kadar fazla
şey konuşulan, bir takım görüntülerle de herkeste ortak bir algı
meydana getirilmiş böyle bir olayda böyle bir tahliye kararı
herkesi memnun etmiş midir derseniz ben hayır deme
noktasındayım.
"PARAYLA İMTİHAN"
Bulunduğumuz mevkiler, gayri ahlaki ilişkiler ve para, servet
insanın gözlerini kamaştırabilir. Bunlarla imtihan olabilir, bizler
de imtihan oluyoruz. Maalesef kaybedinimiz de çok
oluyor. Allah korusun, neredeyse bunu meşru hale getirecek
çok tehlikeye düşen insan var.
"RÜŞVET İDDİALARI UTANDIRDI"
Diyelim ki Sayın Bakan, başka bir iş adamının uçağıyla Umre'ye
gitmiş olsaydı, bundan hiç birimizin haberi olmayacaktı. Bunun etik
olup olmadığını tartışmazdık. Hakkında iddialar var ve bir takım
alışverişler olduğu söyleniyorsa, en azından kolundaki saatle ya da
oğlunun para ilişkisiyle onun uçağıyla gidip gitmemesini,
siz tabi olarak sorarsanız ben maalesef mahçubiyetten bunu
cevap veremem.
AK PARTİ İLE GÜLEN CEMAATİ İLİŞKİSİ
Başta cemaat ve başındaki Fethullah Gülen Hocaefendi. Ben çok
üzüldüğüm için meseleyi şöyle lokalize etmek istedim, Başbakanımıza
söyledim. Bu cemaat Türkiye'de tek değil. 40 yıldır siyasetin
içindeyim, dindarlarla ilişkim var. Hiçbirine mensup değilim,
dostluğum var. 50 tane böyle camia varsa bir tanesi de Gülen
Cemaati'dir. Belki daha güçlüdür ama tek değildir. Bu insanlar
haksızlık yapmış olabilir, bunun başındaki Hocaefendi var, onu bir
kenara, bu camiada binlerce, milyonlarca insan var, öğretmenler,
ticaret hayatında, siyaset, bürokrasi hayatında insanlar var. Bu
insanların yapılandan haberi olmadığını düşünüyorum. Gücünü
cemaatten alıp bulunduğu yerde kanunsuz işler yapanlar yargıda,
bürokraside, istihbaratta, TİB'de varsa, bilerek isteyerek hükümeti
devirmek isteyenler varsa, bunları deşifre edelim, hücumu bunlara
yapalım dedim. Başbakanımız bunlara hayır demedi. İlk baştaki
konuşmalarında bunları söyledi. Ama şimdi her şey birbirine
karıştı.
Hocaefendi ile ilişkimiz var. Beni anlayacaklarını
düşünerek, 'Ortada fitne var, fitne ateşi büyüyor' dedim. Ve onlara
çok bildikleri bir hadisi söyledim. Yani herkesi sükunete davet
eden bir hadisi şerif. Bunu söylediğim zaman, 'biz susalım, onlar
da susarlar' diye düşündüm. O camiadan çok geveze insanlar benim bu
sözümü, kendi üstlerine alındılar, 'Biz fitne çıkarmıyoruz.
Dershaneleri savunmak fitnecilik mi?' dediler.
"SENİN LİDERİNE 'FETOŞ' DİYE HAKARET
EDİYORLARDI"
Fethullah Gülen ile geçen Mayıs ayında Başbakanımızla ABD'ye
gittiğimizde görüşmüştüm, Kasım'da görüşmedim. Bugünlere ait şu
kadar şey görmüş olsam gam yemeyeceğim. Bütün camiamızı
hükümetimizin başarısı için duaya çağırdığını anlattım. Benim
sözümün bir başka türlüsünü anlatmış bir insan. Çevresindekiler ne
söylüyor bilmiyorum ama onu bir kenara koymak istiyorum. Az mı
söyledim? Hüzünlü gurbet bitsin artık muhterem hocam. Ben
görebildiğim kadar çok vatansever bir insan. Odasında kaseler
içerisinde Anadolu'nun her tarafından gelmiş topraklar bulunuyor.
Türkiye'ye gelip gelmemeyi kendisi bilir. Gelmesi halinde de hiçbir
olumsuzlukla karşılaşmaz. 'Aldanmışız' dedik. Aldanmak değil
aldatmak kötü bir şeydir.
"NE HÜKÜMET NE PARLAMENTO KALIRDI"
Sayın Başbakanın bu sözleri bir gerçek. Sayın Başbakan
karşılaştığı sözlerin etkisinde. Aldığı tehditlerin, hakaretlerin,
aile mahremiyete girilmesinin karşısında bu tabirleri kullanıyor.
Onun bildiği konular böyle bir tanımlama yapmak için yeterli
olabilir. Eğer 17 Aralık'ta, 25 Aralık'ta muvaffak olsalardı... 7
bin civarında kanunsuz dinleme tespit edildiğini söyledim. Yine
yeni usulsüz dinlemeler tespit edildi. ÖYM'ler kalkıyor, ileride de
eğer alel acele imha edilmeyen elimize geçerse, millet kimin ne
yaptığını görecek. Eğer bunlara karşı HSYK'da, Emniyet'te, İdarede
bir şey yapılmamış olsaydı bugün Türkiye tam bir kaosun içinde
kalırdı. Bugün Türkiye'de ne hükümet, ne parlamento kalırdı. Çok
şükür hükümet duruma hakim oldu. Yapacaklarını yaptı. Daha
yapacakları var. Ama, bir hukuk devletiyiz biz. Her şey adli idari
soruşturmalarla ortaya çıkacak. Bir üst akıl bunları planlamış. Ama
bu üst akılın kim olduğunu söylemem. Ergenekon davası 5 yıl sürdü.
Birinci sıradaki isim kim diye bir şey yazıldı mı? Biz de biliyoruz
günü gelince yazar, söyleriz.