Arınç'tan sendikalara 1 Mayıs cevabı!
Abone olBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 1 Mayıs'ta Taksim'de kitlesel kutlamalara kesinlikle izin vermeyeceklerini söyledi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Bakanlar Kurulu’nun
ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Arınç, 1
Mayıs'ta Taksim'de kitlesel bir kutlamaya kesinlikle müsaade
edilmeyeceğini söyledi. Sendikalardan yanıt ise gecikmedi. DİSK
Ankara Bölge Temsilcisi Remzi Çalışkan, hükümetin 1 Mayıs
Komitesi'nin Taksim Meydanı'nda kutlama kararlılığını ve direncini
kıramayacağını söyledi.
Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, bazı
sendikaların 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak istemelerine ilişkin,
"Sendikaları temsilen bir küçük topluluğun bir çelenk sunmak veya
bir basit bildiriyi orada okumak gibi anlamlı bir jesti olabilirse
sanıyorum valilik buna izin verebilecektir. Ama toplulukların,
büyük kalabalıkların orada sabahtan akşama gösteri yapması şeklinde
kesinlikle bir izin verilmeyecek ve ne olursa olsun emniyet
kuvvetleri duruma müdahale edecektir" dedi. Arınç şöyle
konuştu:
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ
Bunlar Bakanlar Kurulu gündemimizde yok. Sayın Mehmet Ali
Şahin'in bugün sabah saatlerinde bir televizyon kanalındaki
mülakatını ben de takip ettim. Şüphesiz soru soran kişi, Mehmet Ali
Şahin beye soruyor. Partimizin Hukuk ve Siyasetle İlişkili Genel
Başkan Yardımcısı olan önceki Meclis Başkanlarından değerli
arkadaşımız da kendi özel düşüncelerini ifade ediyor. Bazı
düşünceleri itibarıyla da benimle örtüştüğünü söylüyor. Şüphesiz
bunu sormaya bile gerek yok. Konuşan Sayın Mehmet Ali
Şahin'dir ve bunlar onun özel düşünceleridir. Eğer sorulması
gereken bir konu varsa herhalde yine kendisine sormakta fayda olur.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Kütahya'yı ziyaretlerinde söz konusu
ettiği cümleleri bana cumartesi günü Bursa'da bulunduğum bir sırada
arkadaşlarımız sormuşlardı. Ben de geniş bir açıklama yapmıştım. O
geniş açıklamamın da medyada yer aldığını gördüm. O sözlerime de
ilave edecek bir husus yok.
YENİ SEÇİM SİSTEMİ
Daraltılmış bölge mi olmalı Türkiye gerçeklerine uygun, dar bölge sistemi mi olmalı. Çeşitli simülasyonlar üzerinde çalışılıyor ve bunun hem temsilde adalete hem de yönetimde istikrara yol açabilecek bir seçim sistemi, hangisi daha idealdir, hangisi daha gerçekçidir bunun çalışması yapılıyor. Şüphesiz bu çalışma bittiğinde Bakanlar Kurulumuza bir tasarı olarak bunu sunacaksak gelecektir. Teklif olarak gelecekse de Merkez Yürütme Kurulu'nda tartışılarak buna karar verilmesi ayrıca gerekebilir.
Çünkü Anayasamızın 67. maddesinin 2. fıkrası Türkiye'deki
seçim sistemlerinin temsilde adalet ve yönetimde istikrara uygun
olması bir, ikincisi de yapılacak seçimden en az bir yıl önce de
kanunlaşması gerekiyor. Madem ki 2015 Temmuz ayında seçim
yapılacaksa Türkiye'de bunun bir yıl öncesinden seçime yönelik bir
değişikliğin yapılması mecburiyeti var. Bugün Nisan'ın 21'i ise
önümüzde topu topu ancak yani yasalaşma sürecini dikkate alırsak 1
aylık bir zaman var. Bu çalışmalarımızın ne zaman bittiğini ve
hangisi üzerinde karar kıldığımızı elbette sizlere açıklayacağız
ama bugün o noktada değiliz.
"TAKSİM'E İZİN VERİLMEYECEK"
Bir defa sendikalar Taksim'de, 1 Mayıs'ta toplantı veya
gösteri yapmak istiyor sözü eksik. Mesela Türk-İş Kadıköy'de miting
yapmayı kabul etti. Sadece DİSK ve ona bağlı sendikalar her yıl
olduğu gibi belki bir toplantı ve gösteri yürüyüşünden daha fazla,
bir tartışma ortamı çıksın, bir çatışma olsun ve Taksim geçmişte
yaşanan olayları yine acı örnekleriyle hatırlatan bir gösteriye
sahne olsun diye bir çabanın içerisinde. Bu konuda kanunlar
geçerlidir. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu,
İstanbul Valiliği'nin aldığı kararlarda Taksim'in ayrılan bir alan
olmadığı çok açıktır. Mitingler, gösteriler için hem
Maltepe'de hem Yenikapı'da miting alanları tahsis edilmiştir ve bu
sendikaya müracaatı da olmamasına rağmen sadece görüşmeler
yaptıkları için sizin toplantı alanınız orasıdır, orada miting
yapacaksanız hemen başvurunuzu yapın, mutlaka orada yapabilirsiniz'
denilmiştir. Ama onlar tartışmayı sürdürmek, hatta şiddetlendirmek
ve neye mal olursa olsun Taksim'de yapmak gibi bir ısrarın
içindeler. Bir defa Taksim'de yayalaştırma projesi
gerçekleştirilmiştir. Orası bir gösteri alanı değildir. Geçmişteki
güvenlik sebepleriyle, vilayetimizin aldığı bir başka karar
vardır.
REKTÖRE DESTEK VERDİ, MİLLETVEKİLİNİ ELEŞTİRDİ
REKTÖRE DESTEK VERDİ, MİLLETVEKİLİNİ ELEŞTİRDİ
Şüphesiz bir ilk olması bakımından bir Sayın Rektörün de
başını örterek göreve başlaması doğrusu beni şahsen çok sevindirdi.
Kendisini çok takdir ettim. Neden? Çünkü her şeyin bir ilki vardır.
O kendisi ifade ediyor ki bir eksikliğim vardı. Ben bunu bir manevi
huzur elde edebilmek için böyle bir günü beklemiştim. Keşke bir
başkası başlasaydı ben arkadan gelseydim ama bir ilk olmak da beni
çok mutlu etti dedi. Bu bence takdir edilecek bir davranış.
Fakat maalesef bir milletvekili arkadaşımız, Diyarbakır
Milletvekili Sayın İçten, bu baş örtmesinin hemen arkasından
yıllar öncesine dayanan bazı yolsuzluk iddialarını yüksek
sesle konuşmaya başladı. Bir defa şuna dikkat etmemiz
lazım: Yolsuzluk kim tarafından ne zaman yapılırsa yapılsın büyük
bir suçtur. Bunun üzerine mutlaka gidilmesi gerekir. Bunun için bir
bayan rektörün başını örtmesini beklemek de doğru değil."
PARALELCİ SUÇLAMALARI
Dicle Üniversitesine kendi yandaşlarını doldurmasından bahsediyor. Bu da incelenmesi gereken bir konudur. Unutmayalım üniversitelerimizin pek çoğunda geçmişte bu toplulukla ilişki kurmuş, onların çalışmalarına katılmış, onların faaliyetlerini beğenmiş kadınlar erkekler olabilir. Bundan dolayı bir rektörü sadece bu açıdan suçlamak vicdani değildir. Önemli olan eğer böyle bir yakınlığı varsa rektörlük faaliyetleri içerisinde bu yandaşlığını nasıl götürmüştür? Kanunlara aykırı mı gelmiştir, hükümetimizi dize getirmek, Sayın Başbakanımızı itibarsızlaştırmak, birtakım dinleme faaliyetlerine katılmak, devletin gizli kalması gereken bilgi ve belgelerini yasaya aykırı olarak toplamış, düşünmüş, yaymış bir insan olarak elinizde bilgi var, delil var mı? Bunları konuşmamız gerekir. Yoksa dindar insanların bir kısmı belli bir zamanda yollarını toplulukla kesiştirmiş olabilir."
Dicle Üniversitesine kendi yandaşlarını doldurmasından bahsediyor. Bu da incelenmesi gereken bir konudur. Unutmayalım üniversitelerimizin pek çoğunda geçmişte bu toplulukla ilişki kurmuş, onların çalışmalarına katılmış, onların faaliyetlerini beğenmiş kadınlar erkekler olabilir. Bundan dolayı bir rektörü sadece bu açıdan suçlamak vicdani değildir. Önemli olan eğer böyle bir yakınlığı varsa rektörlük faaliyetleri içerisinde bu yandaşlığını nasıl götürmüştür? Kanunlara aykırı mı gelmiştir, hükümetimizi dize getirmek, Sayın Başbakanımızı itibarsızlaştırmak, birtakım dinleme faaliyetlerine katılmak, devletin gizli kalması gereken bilgi ve belgelerini yasaya aykırı olarak toplamış, düşünmüş, yaymış bir insan olarak elinizde bilgi var, delil var mı? Bunları konuşmamız gerekir. Yoksa dindar insanların bir kısmı belli bir zamanda yollarını toplulukla kesiştirmiş olabilir."