Arınç'ı hayrete düşüren mahkeme
Abone olAnayasa Mahkemesi'nde reform tartışmalarına Bülent Arınç da katıldı. Mahkemenin bugüne kadar nasıl böyle çalıştığına akıl sır erdiremeyen Arınç eleştirileri sıraladı.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, ''Bir yargı reformu içerisinde
Anayasa Mahkemesi üyelerinden başlayarak görevlerine kadar, asıl
üye, yedek üye ayrımının kaldırılmasından, iki daire olarak
çalışmasına kadar yeni bir yöntem düşünülebilir'' dedi. Arınç,
önümüzdeki yasama döneminde bu konunun çözülmesi gerektiğini
söyledi. Arınç, AA muhabirinin, son günlerde kamuoyunun gündeminde
tartışılan Anayasa Mahkemesi'nin yapısının değiştirilmesi ve
Anayasa değişikliği konusundaki sorularını yanıtladı. Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı'na seçilen Tülay Tuğcu'nun değerli bir hukukçu
olduğunu, bir kadının ilk kez başkanlığa seçilmesinin Türkiye'ye
ayrı bir prestij de kazandırdığını bildiren Arınç, Tuğcu'nun görev
süresi içinde başarılı olmasını diledi. Anayasa Mahkemesi'nin
Kuruluş Kanunu'nun bir süreden beri tartışıldığını anımsatan Arınç,
eski başkan Mustafa Bumin'in 1, 1.5 yıl önce kendisine yaptığı
ziyarette, yargıda reforma ilişkin bir dosyayı kendisine verdiğini
söyledi. Bu dosyada sadece Anayasa Mahkemesi üyelerinin Meclis
tarafından seçilmesinin değil, bütüncül bir yaklaşımın yer aldığını
anlatan Arınç, ancak o dönemin Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya ve
Danıştay Başkanı'nın Bumin'in getirdiği dosyadaki görüşlere
katılmadıklarını anımsattı. -''HAYRETLER İÇİNDEYİM''- TBMM Başkanı
Arınç, Anayasa Mahkemesi bakımından yeni bir düzenlemeye ihtiyaç
duyulduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: ''Anayasa Mahkemesi'nin
fevkalade önemli görevleri vardır. Bu görevlerini 11 asıl 4 yedek
üye ile götürmeye çalışıyor. Asıl üyeler, asıl üye olarak seçiliyor
ve 65 yaşını doldurana kadar asıl üye kalıyorlar. Yedek üyeler,
yedek üye olarak seçiliyor ve 65 yaşını doldurana kadar yedek üye
olarak kalıyorlar. Eğer 11 kişilik asıl üye tüm duruşmalara çıkar,
tüm dosyaları inceler, tüm dosyalar için yapılacak müzakerelerde
hazır bulunursa 65 yaşını dolduruncaya kadar bir yedek üye bir
toplantıya bile katılamaz, bir dosyayı inceleyemez, bir duruşmaya
bile katılamaz. Bu, bugüne kadar doğrusu nasıl böyle geldi, bunun
hayretleri içindeyim. Dolayısıyla başkanın bize getirdiği öneri
paketinde asıl ve yedek üye ayrımının kaldırılması ve üye sayısının
artırılması yer alıyordu. Anayasa Mahkemesi; kanunların,
içtüzüklerin, KHK'lerin anayasaya uygunluğunu şekil ve esas
bakımından incelediğine göre -ve şimdi açılan dava sayısı
zannediyorum 70'e yaklaştı böylesine yoğun bir çalışma temposu
içinde olduğuna göre- sadece asıl üyelerle ve tek daire olarak
nasıl götürecektir? Bunu herkesin düşünmesi lazım. Olaya politik
olarak bakamayız. Protokol olarak da 03 plakayı taşıyan mahkemenin
başkanı yaptığı görev bakımından da çok önemli ve gerçekten de pek
çok şeyi iptal ya da reddedebilecek bir mahkemenin daha çok üyeyle
ve bazı yaptığı işler bakımından da iki daire ile çalışıp sonuçta
da bu iki dairenin birleşmesi ile daha üst bir merci haline gelmesi
bence şekil bakımından da çalışma programı bakımından da uygundur.
Bu tartışılabilir. Buna politik gözle bakmamak gerekir.'' -YÜCE
DİVAN KONUSU- Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatıyla yargılama
yaptığını da anımsatan Arınç, şöyle devam etti.: ''Yüce Divan
sıfatıyla bugünlerde eski başbakan ve bakanlar yargılanıyor. Yüce
Divan; cumhurbaşkanı, Yargıtay, Danıştay, askeri Yargıtay
üyelerini, başsavcılarını, başsavcı vekillerini de yargılayacak bir
makamdır. Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan sıfatını kullanması da
eleştiriliyor. Seçildikleri ve geldikleri yer bakımından, ceza
hukuku bakamından yeterli donanıma sahip olmadıkları, aslında Yüce
Divanı'nın, ceza mahkemesi ve üst bir ceza mahkemesi olduğu da
ileri sürülüyor. Ben sadece iş yükü bakımından olaya bakıyorum.
Bugün Anayasa Mahkemesi sonradan çıkarılan bir kanunla Adalet
Bakanlığı'ndan yardımcı üye talep etmiştir. Yüce Divan sıfatıyla
yargı görevine bakan Anayasa Mahkemesi'nin sekreteryasında,
altyapısında Adalet Bakanlığı'nın uzmanları ve hakimleri
çalışmaktadır. Onlar olmadığı takdirde bu işin yürümesi kendi
personeli bakımından da mümkün değildir. Yüce Divan sıfatının da
yerine getirilmesi bakımından Anayasa Mahkemesi'nin
kompozisyonunda, görevlerinde yeni bir değişiklik ihtiyaç konusu
olabilir.'' -İPTAL KARARLARI- TBMM Başkanı Arınç, Anayasa
Mahkemesi'nin siyasi partilerin kapatılması davalarına da baktığını
anımsattı. 2001 yılından bu yana Anayasa ve Siyasi Partiler
Kanunu'nda yapılan değişiklikle kapatma davalarında nitelikli
çoğunluğun getirildiğini, kapatma kararından başka tedbirlerin de
uygulanabileceği hükmüne yer verildiğini kaydeden Arınç, şunları
söyledi: ''Netice olarak ihtar verme konusunda da kapatma konusunda
da Anayasa Mahkemesi yetkilidir. Bu da Anayasa Mahkemesi'nin
işlevini, görev sahasını fazlasıyla artıran bir konuyu gözümüzün
önüne getirmektedir. Diğer bir konu Anayasanın 152 ve 153. maddesi
Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının ne olduğunu bize gösteriyor. Tek
bir hüküm fevkalade önemlidir. 'Anayasa Mahkemesi kararları
kesindir ve gerekçesi yazılmadan iptal kararları açıklanamaz'
deniliyor. İptal kararı verilecekse gerekçesi ile birlikte
açıklanması gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi bu asıl görevini
bugüne kadar yerine getirememiştir. Hiçbir iptal kararı gerekçesi
yazılarak açıklanmamıştır. Bazı iptal kararlarının gerekçesi 6-8
yıl sonra yazılmıştır. Son yıllarda kendi yaptığı bir içtihatla
153. maddede olmayan bir yetkisini kullanmaktadır. O da yürürlüğün
durdurulmasına karar vermektedir. Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasaya
ve kendi kuruluş kanununa göre Danıştay ve idare mahkemeleri gibi
yürütmeyi durdurma kararı verebilmesi mümkün değildir. Ancak iş
yükü bakımından son yıllarda buna ihtiyaç duyulduğu için kendi
kanununda olmamasına rağmen yürürlüğün durdurulmasına karar
verilmektedir. Ne gariptir ki bu da gerekçesizdir. Anayasa'nın 153.
maddesinde, 'her kararı gerekçeli olacak' denmesine rağmen Anayasa
Mahkemesi'nin ne yürütmeyi durdurma ne de iptal kararları gerekçesi
ile Resmi Gazete'de yayınlanmaktadır. Bu, mahkemenin istese bile
yapamayacağı bir konudur. Çünkü iş yükü fazladır. Hakimlerin önünde
dosyalar çok fazladır. Anayasa Mahkemesi üyeleri, çalışmalarını
mahkeme ile sınırlı tutmamakta, evlerine de dosyaları götürmekte,
hatta sosyal ilişkilerinde bile gerileme olmaktadır.'' -''YOK
SAYMAK BİLİMSEL DEĞİLDİR''- Arınç, sözlerini şöyle tamamladı:
''Böyle bir konumda bir yargı reformu içerisinde Anayasa
Mahkemesi'nin üyelerinden başlayarak görevlerine kadar, asıl üye,
yedek üye ayrımının kaldırılmasından iki daire olarak çalışmasına
kadar yeni bir yöntem düşünülebilir. Bu doğrudur, gerçektir. Bunun
nasıl olacağı üyelerinin ne kadarının Meclis tarafından, hangi
yöntemle seçileceği konuları da elbette ilgili kurumun da bu
konuyla ilgili pek çok kurumların da parlamento içinde siyasi
partilerin de Anayasa Komisyonu'nda üzerinde çalışması gereken
konulardır. Daha bu konular üzerinde bilimsel ve hukuk nosyonu
içinde çalışma yapmadan, 'Bunu kim söylüyor? Filanca. O zaman biz
buna karşı çıkalım' mantığı ile bu işi yok saymak bilimsel
değildir, hukuksal değildir. Dolayısıyla önümüzdeki dönem içinde
sadece Anayasa Mahkemesi ile e sınırlı olmamak kaydıyla yargıyı
içine alacak bir reform apılmalıdır. Bu gereklidir. Bunun içerisine
hangi hükümlerin onulacağı, özellikle 1982 Anayasası'ndan bugüne
kadar geçmiş ygulamalara bakarak, eksileri artıları dikkate almak
suretiyle yeni bir anayasal değişikliğe ihtiyaç olduğunu
düşünüyorum. Doğrudan karşı çıkmak yerine bilimsel ve hukuki açıdan
ne, ne kadar, ne bakımdan gereklidir, bunların dikkate alınması
gerektiğini üşünüyorum. Önümüzdeki yasama döneminde bu konunun
çözülmesi erektiğini düşünüyorum.''