Arınç'ı hala utandıran olay ne?
Abone olDanıştay'da mülakat yapılırken çekilen video kayıtları Devlet Bakanı Bülent Arınç'ı hala utandıyor...
"Hala utanıyorum söylerken! ’Danıştay'dan mülakat
yaparken video kaydına alacaksınız’ şeklinde kararlar çıktı.
1950’lerden bu yana o kadar iktidarlar geldi geçti, hiçbirisi için
öngörülmeyen sözler, cümlecikler, AK Parti iktidarında Adalet
Bakanlığının alacağı hakim ve savcılar için konulmuş
oldu."
Bu sözler Devlet Bakanı Bülent Arınç'a ait...
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Yargıtay’daki
tetkik hakimi açığının kapatılabilmesi için başlangıç
mahkemelerindeki hakim ve savcı açığının kapatılması gerektiğini,
ancak hakim ve savcı almak üzere yapılan sınavlara YARSAV’ın
yaptığı itirazlar ve yürütmenin durdurulması kararı verilmesi
sonucu bu açığın bir türlü kapatılamadığını bildirdi.
Arınç, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün, valilik basın
ve halkla ilişkiler müdürleri ile il emniyet müdürlükleri pasaport
şubesi
sorumlularına yönelik toplantısına katılmak üzere geldiği
Alanya’da, gazetecilerle kahvaltı yaptı ve soruları yanıtladı.
Bir gazetecinin, tutukluluk süresini düzenleyen CMK’nın 102.
maddesi gereği, bazı sanıkların tahliye edilmesine ilişkin
kamuoyundaki eleştirilerin
hatırlatması üzerine Bakan Arınç şunları söyledi:
"Biz üzüntüyle takip ediyoruz. Üzüldüğümüz konu şudur:
Yargı, adalet, bir ülkenin olmazsa olmazıdır. Herkesin hakkını
kendine vermek, adaletin en güzel
tarifi bu. Yargı da, Türkiye’deki üç erkten birisidir.
Anayasamız yasama, yürütme, yargı derken yargının da bağımsız
mahkemeler eliyle yargı erkini
kullanacağını söylüyor. Son zamanlarda yaşanan olayı
özetlersek şu: Tahliyeler
oluyor ve bu tahliyelerde şu kadar insanı öldürmüş olanlar,
şu örgütün mensupları, Türkiye’yi kana bulamış şu çetelerin
mensuplarından zikrediliyor.
Bildiğiniz gibi yeni TCK 2005 yılında yürürlüğe girdi. CMK
da onu takiben yürürlüğe girdi. Burada geçiş maddeleri konuldu.
Tutuklama sürelerinin uzunluğu
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırıdır, yargının
uzaması, sonuçsuz kalması insan haklarına aykırıdır düşüncesiyle...
Çünkü tutukluluk bir tedbir, hüküm
verilinceye kadar belli sebeplerle tutuklama yapılır
kanaatiyle yeni hükümler konuldu. Bunlardan bir tanesi de 102.
maddedir. Bir insanın azami tutuklu
kalacağı süre 5 yılla bazı suçlarda da 10 yılla
sınırlandırılmış. Herkes 5 yıl sonra bu madde yürürlüğe girecek
diye biliyor, bilmesi gerekir. AİHM’ye müracaat eden pek çok insan,
tutukluluk süresinin uzunluğuna Türkiye Cumhuriyeti’ni mahkum
ettiriyor. Bu mahkum oluş açısından üzüntü verici bir olaydır.
İkincisi de bir insan hakları ihlalidir. ’Geciken adalet adalet
değildir’ diye güzel bir söz var."
-"HİÇBİR MAZERET BAŞARININ YERİNİ TUTAMAZ"-
Başlangıç mahkemelerinde davaların uzun sürdüğünü, Yargıtay’ın da
temyiz sürecinde geç karar verdiğini belirten Arınç, Yargıtay’ın
dosyaları karara
bağlama sürecinde aksaklıklar yaşandığına dikkati çekti.
Arınç şöyle devam etti:
"Yargıtay diyor ki, ’Bizim daire sayımız yetmiyor, Yargıtay
üyesi sayımız az, iş yükümüz çok fazla’. Hiçbir mazeret başarının
yerini tutamaz.’Başardım’ deyip dik durabilirsiniz, ama
kaybettiğiniz zaman 40 mazeret ileri sürebilirsiniz. ’Hakim azdı,
zabit katibi yoktu, kağıdımız yetmedi’, bütün bunların sonucu bir
caninin cezaevinden salıverilmesiyse hiç kimse bunu dinlemez.
Yüksek yargının da hatalarının bulunduğunu
söyleyebiliriz.
Ancak yargının süratli işlemesi noktasında yüksek yargı
veya başlangıç mahkemeleri ’Şu şu eksiklerimiz var, yerine
getirilemiyor, biz de elimizdeki dosyaları karara
bağlayamıyoruz’ demişse, o zaman yürütme organına da bir atıfta
bulunmak mümkün olabilir. Ama gördüğümüz kadarıyla Yargıtay’ın,
yüksek yargının işleyişinde bir gecikme söz
konusudur."
"YARGITAY KENDİ İŞ YÜKÜNÜ KENDİSİ ZAMAN
ZAMAN
İHMAL ETMİŞ, GÖZDEN ÇIKARMIŞ DA
OLABİLİR"
Arınç açıklamalarından çarpıcı ayrıntıları
okumak için ikinci sayfaya geçiniz
Kendisinin de yıllarca avukatlık yaptığını, Yargıtay’da en son
gelen dosyanın en öne konulduğunu veya tersinin yapıldığını, kendi
tecrübelerinden
bildiğini aktaran Bülent Arınç, şunları söyledi:
"Yargıtay kendi iş yükünü kendisi zaman zaman ihmal etmiş,
gözden çıkarmış da olabilir. Bu konuda pek çok şey söylendi. Ben
yeni bir şey ilave
etmek istemiyorum. Yargıtay’a yeni üyelerini seçmek
gerekiyor görebildiğim kadarıyla, daire sayılarını artırmak
gerekiyor, Yargıtay tetkik hakimlerinin
sayısını artırmak gerekiyor. Bütün bunlar sıfırdan alıp
Yargıtay üyesi yapmakla olmaz. O yüzden hakim ve savcı açığımızı
süratle gidermek gerekiyor. 8 sene
boyunca, bu ihtiyacı gördü Adalet Bakanlığı. Hakim ve
savcıları almak istedi. Hukuk fakülteleri senede 6 bin mezun
veriyor. Bu mezunlar arasında hakim ve savcı
olabilmek için çalışan, göz nuru döken, sınavlara giren
gençlerimiz var. Ama her sınav açıldığında Danıştay, idare
mahkemeleri YARSAV’ın itirazlarıyla,
şikayetleriyle karşılaştı ve binlerce gencimizin hakim ve
savcı olmasının önü kesildi. Dolayısıyla Adalet Bakanlığı görevini
yapıyor, adli yargıya ve idari
yargıya hakim ve savcı almak istiyor, ama bunların hepsi
yürütmeyi durdurma kararlarıyla maalesef bugüne kadar
engellendi."
-"ART NİYETLE DURDURMA KARARLARI VERİLDİ"-
40 yıldan bu yana bu sınavlar nasıl yapılıyorsa, mülakatlar nasıl
yapıldıysa, Adalet Bakanlığının "öyle yapmak istediğini" ifade eden
Arınç,
sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama Danıştay’ın verdiği pek çok kararda, adeta -yani mealen
söylüyorum- (Bu AK Parti hükümetine güven olmaz. Bunlar kim bilir
kimi hakim ve savcı
yapacaklar) düşüncesiyle bir art niyetle durdurma kararları
verildi. Ve hala utanıyorum söylerken, ’Mülakat yaparken video
kaydına alacaksınız’ şeklinde
kararlar çıktı. 1950’lerden bu yana o kadar iktidarlar geldi geçti,
hiçbirisi için öngörülmeyen sözler, cümlecikler, AK Parti
iktidarında Adalet Bakanlığının
alacağı hakim ve savcılar için konulmuş oldu. Bütün bu
engellemelerle bugün hakim ve savcı açığımız var. Bunlar dolarsa,
Yargıtay’a da üyelikler gelecek. Bunlar
geçmişte konuşuldu, söylendi, bakanlık üzerine düşeni yapmak
istedi, ama Yargıtay’ın yaptığı çalışmalara bakınız, verdiği
beyanatlara bakınız, HSYK’nın
bugüne kadar kamuoyuna yaptığı konuşmalara bakınız, bugüne kadar bu
ihtiyaçlardan bahseden bir tek cümleleri yoktur. Onlar maalesef
günlük siyaset içerisinde
siyasi aktörlerin konuşabileceği sözleri, bu hükümeti yıpratmak
amacıyla kullanmayı görev saydılar yıllarca. Şimdi acı bir tablo
çıkıyor ortaya. Bu acı
tablo içerisinde ah vah edeceğimize ihtiyacın nereden
kaynaklandığını ve nasıl çözülebileceğini çok güzel biçimde
sanıyorum teşhis edeceğiz."