Arınç yine Erdoğan'ı kızdıracak! Başkanlık bombası!
Abone olBaşbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, Türkiye'de başkanlık sisteminin altyapısı olmadan kurulamayacağını söyledi.
BBC Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı
ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç, bu sistemin tartışılması için
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin genel seçimde 367 ya da en azından
330 milletvekili çıkarması gerektiğini belirtti.
Arınç başkanlık sistemi ile ilgili olarak, "montaj başkanlık
sistemi olmaz" vurgusu yaptı. Arınç, "Yani birileri diyorsa ki
'Meksika'da var, Arjantin'de var, Paraguay'da var, Bolivya'da var,
orada var, burada var. Biz bunların hepsinden kendimize göre bir
şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi getirelim.' Bu, çok
doğru olmaz" diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç BBC Türkçe'ye verdiği mülakatta,
Erdoğan'ın iki hafta önce çözüm süreci kapsamında oluşturulmasına
sıcak bakmadığını söylediği izleme heyetine de değindi. Arınç,
heyetin üyelerini isimlendirme aşamasında olduklarını, Başbakan
Ahmet Davutoğlu'nun bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı
bilgilendirdiğini söyledi.
Arınç'ın Ankara'da BBC Türkçe'nin sorularına verdiği
yanıtlar şöyle:
NEVRUZ MESAJI
Çözüm sürecinde şu an hangi noktadayız?
Sonuca henüz yakın değiliz. Ama bir uzlaşmadan veya bir
mutabakattan kısmen bahsedilebilir. Bir defa bu bir süreç. Adı
üstünde çözüm süreci. İmralı, Öcalan faktörü, HDP faktörü ve
hükümetimizin yetkili kişileri, yani biz, çözüm sürecinde bir kurul
olarak çalışıyoruz, zaman zaman görüşmek suretiyle bir noktadan
ilerleme kararı aldılar. Bu daha çok Dolmabahçe'de bir tarafın
açıkladığı, diğer tarafın da iyi niyetini belirttiği bir şekle
dönüştü. Bunlarda bir ihtilafımız yok.
Tabii orada esas konu, PKK'nın kongresini toplayarak artık silah
bırakma kararını almasıydı. 21 Mart Nevruzu'nda, bu mutabakat
üzerinde ve 10 maddelik anlaşma üzerinde çok tasvip eden ifadeler
kullanıldı. Ancak yakın bir vadede bu toplantının yapıldığı ve bu
kararın alındığı topluma ilan edilmedi. Nisan'da olması da
düşünülüyordu. Mesela 4 Nisan tarihi telaffuz edilmişti, belki bir
15 Nisan tarihi telaffuz edilmişti. Fakat Öcalan'ın gönderdiği
mesajda "Şu gün toplantınızı yapın" şeklinde bir tavsiyede
bulunulmadı. Bunun belki bazı sebepleri olabilir ama genel
itibariyle baktığımız zaman artık silahtan uzak, şiddetten uzak,
örgütün Türkiye dışına çekilmesi, Türkiye'ye yönelik hiçbir eylem
yapmaması, "tahkim edilmiş bir ateşkes" onların tabiriyle,
Türkiye’ye yönelik hiçbir tehdidin ve suikastın olmaması...Bu,
talimat olarak verildi ve talimat karşı tarafça da kabul
edildi.
Karşı tarafın beklentileri açısından mesela izleme
komitesi ne olacak?
Karşı taraf beklentilerinin çoğunu bulamamıştır. Yani kabul edeceği
etmeyeceği taraflar vardır ama "Kabul etmiyorum" demek hakkına
sahip değiller görebildiğimiz kadarıyla. Bizi tatmin eden, tatmin
etmeyen unsurlar olmuştur ama netice itibariyle 21 Mart'ta
Nevruz'da verilen mesaj, sürecin güçlü bir şekilde devam ettiğini
gösteriyor. Ama temennimiz Nisan ayı içerisinde en azından PKK'nın
kongresini toplamak suretiyle artık silah bıraktığını resmen ilan
etmesidir.
Sayın Cumhurbaşkanı, İzleme Komitesi ve bu 10 maddeyle
ilgili çekincelerini ifade etmişti. Sizin de hükümet olarak bir
açıklamanız olmuştu. Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasından sonra
"Süreç bitti" denmeye başlandı. Hükümet işi silahların gömülmesine
getirdi, diğer kanat ise "10 maddeyle ilgili sözler tutulsun ondan
sonra yapalım" diyor. Dışarıdan çözüm süreci kilitlendi gibi
gözüküyor.
Hayır, kilitlenmedi. Şu aşamada çözüm sürecinin takipçisi olan
hükümetimiz, sürecin devam etmesi iradesini büyük bir ölçüde
gösteriyor ve izleme heyetiyle ilgili olarak da bunu kabul ettiğini
ifade ediyor. Tabii o gün için Sayın Cumhurbaşkanımızın bu
düşüncelerini ifade ettiği tarihte de bu sadece bir fikir olarak
ortada konuşulmuştu. Yani 5-6 kişiden müteşekkil akil insanlardan
bir araya gelenler sürecin nasıl devam ettiğini, iki tarafın da
verdiği sözler veya en azından geri çekilme, silah bırakma gibi
unsurları yabancı bir gözün takip etmesinden ziyade yerli bir
heyetin takip etmesi çok daha uygun olacak diye düşünüldü.
İzleme heyetinin görevi, bu görevi yaparken takip edeceği usuller
de Başbakanlığımız tarafından belirlendi. Şimdi isimlendirme
aşamasındayız. O zaman bazı isimler telaffuz edilmiş ama onların
kendisiyle görüşülmemişti. Şimdi o kişilerle görüşülüyor. Kabul
ettikleri takdirde Avni Özgürel gibi bazı isimler ortada
konuşulmuştu. Onlar veya bir başkaları ama o 63 kişilik akil
insanlar heyetinden olmak üzere bir izleme heyetimiz veya komitemiz
olacak.
'CUMHURBAŞKANIMIZ MUTMAİN OLDU'
Sayın Cumhurbaşkanı da onay verdi mi, isimler üzerinde
konuştunuz mu?
Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Başbakanımız görüştüler.
Yapmak istediğimizi tekrar kendilerine anlattılar. O da bu konudan
mutmain (tatmin, emin) oldu.
10 maddeden bir tanesi İç Güvenlik Paketini
ilgilendiriyordu ve HDP kanadı o görüşmeden sonra İç Güvenlik
Paketi ile ilgili düzeltmeler yapılması yönündeki beklentisini
ifade etti. Şimdi düzenleme geçti. HDP kanadı "İç Güvenlik Paketi
olduğu sürece Türkiye'de bir demokratik anayasa olmaz" diyor. Bunu
nasıl çözeceksiniz?
O lafların hepsini alın bir kenara koyun. Onlar siyaseten söylenmiş
sözlerdir. Aslında İç Güvenlik Paketinin çıkmasından en çok
memnuniyet duyacak olan da HDP kesimi olmalıdır. Bu kanunun
çıkmasına engel olanlar veya engel olmak isteyenler, bu şiddet
olaylarını devam etmek isteyen insanlardır. Bugün HDP sözlerinde
samimiyse yani çözüm sürecinin devamı için Türkiye'de artık 6-7
Ekim benzeri herhangi bir kalkışmanın, herhangi bir şiddet olayının
olmayacağını taahhüt ediyorsa bundan dolayı sıkıntı duymaması
gerekir. HDP'nin, İç Güvenlik Paketi'ne yönelik itirazlarının
hiçbir ciddiyeti yoktur. Bu kanun bence hem Anayasaya hem
yürürlükteki yasalara hem de Avrupa Birliği müktesebatına uygundur.
Göreceksiniz hiçbir HDP'li kanun çıktıktan sonra bugünden itibaren
ağzını açıp da bir tek söz bile sarf etmeyecektir.
'BAŞKANLIK SİSTEMİNE DEĞİL CUMHURBAŞKANINA
KARŞILAR'
Seçim süreci 7 Nisan'dan sonra artık iyice hızlanacak.
Tartışmaların merkezinde de başkanlık sistemi, başkanlığın
tarifinin de olacağı anlaşılıyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bunun
tartışmanın bir parçası olmasını istiyor. Siz, "Alaturka-alafranga
başkanlık" ayrımı yaptınız. Nasıl bir başkanlık öngörüyorsunuz,
sizin anladığınız başkanlık, nasıl bir başkanlık?
Şunu söyleyeyim, alaturka-alafranga konusu benim kamuya açık bir
toplantıda sarf ettiğim bir söz değildir. Kapalı bir toplantıda
sohbet ederken bazı cümleler kullandım, bunları da ayrıca bir
açıklamayla duyurdum ama size tekrar ifade edebilirim. Bir defa
Türkiye'de başkanlık sistemine kategorik olarak karşı çıkanların
pek çoğu başkanlık sisteminin kendi yapısından dolayı değil, Recep
Tayyip Erdoğan'ın Başkan olma ihtimalinden dolayı karşı çıkıyorlar.
Yani bunu temelde yasal, samimi demokratik bir karşı çıkışı olarak
göremezsiniz. Kişiye bağlı karşı çıkma, taraf olma veya taraf
olmama var. Benim şahsen düşüncem, bu bir yönetim sistemidir. Bir
hükümet modelidir. Bunu kategorik olarak reddetmek doğru değildir.
Önemli olan bir ülke nasıl daha iyi yönetilebilir. Eğer başkanlık
sistemiyse başımın üstünde taşırım. Yarı başkanlıksa onu da başımın
üstünde taşırım. Bunun tartışılması lazım. Bunun görüşülmesi lazım
ve bu bugünden yarına olabilecek şey değil. Bunun temellerinin
Anayasa'da görülmesi lazım. 1982 Anayasası buna göre bir sistem
getirmiyor. Biz ancak yeni bir anayasa yaparak veya Anayasa'da
yürütme, yargı ve yasamayı başkanlık sistemine göre uyarlayabilecek
bir değişiklik yaparak bu sisteme geçebiliriz. Yani birileri "Aaa,
ne kadar güzel. Tamam hadi bakalım bir çay içelim başkanlık
sistemine geçelim" diyecek. Böyle bir şey yok dünyada.
Altyapısı olmadan, birbiriyle akort olmadan, birbiriyle
check-balance sistemini kurmadan bir başkanlık sistemi olmaz. Yani
birileri diyorsa ki "Meksika'da var, Arjantin'de var, Paraguay'da
var, Bolivya'da var, orada var, burada var. Biz bunların hepsinden
kendimize göre bir şeyler alalım. Ona göre bir başkanlık sistemi
getirelim." Bu, çok doğru olmaz.
Saat gibi çalışacak bir sistem kurmamız lazım. Bunun için de bizim
yeni anayasaya ihtiyacımız var. Daha yeni anayasa yokken elimizde
bugünden başkanlık sistemini tartışmaya başlarsak, bu tartışma
safhasında kalır. Bunu ne zaman yapabiliriz? Gücümüz olduğu zaman.
Gücümüz ne zaman olacak? En azından 367’yi bulduğumuz zaman. Çünkü
diğer partilerin başkanlık sevdası diye bir şeyi yok. Yaparsak bunu
biz yapacağız.
'EN AZ 330 MİLLETVEKİLİ OLMADAN...'
Dolayısıyla "367'ye ulaşamazsak başkanlık sistemini
tartışamayız" diyorsunuz.
Mümkün değil. 367 veya asgari 330’u bulmadıktan sonra artık
başkanlık sistemini kimse tartışamaz. Matematik olarak konuşuyorum.
Anayasa'da en az 330'la kabul edilirse vatandaşa gitmek zorundayız.
367 ile kabul edilirse o zaman Meclis'te kabul edilmiş sayılır. Ama
bizim düşüncemiz şu: Bir Anayasa yapıyorsak buna halkın da
katkısını almamız lazım. Dolayısıyla 367 ile de kabul etsek yine de
referanduma gitmeliyiz diye düşünüyoruz ama 329'da kalırsak
Anayasa'dan bahsedemeyiz. Reddedilmiş sayılır. Yani bugünden her
gün başkanlık sistemi demek suretiyle biz başkanlık sistemini
getiremeyiz. Alafranga, alaturkadan kastım da şudur:
Bu sistem hangi ülkede başarı ile yönetiliyorsa, yürütülüyorsa,
sistem çalışıyorsa, bizim onu örnek almamız lazım.
Sizin kafanızda var mı Türkiye için uygun olduğunu
düşündüğünüz bir örnek?
Şüphesiz. Başkanlık sistemi düşünüyorsanız, tam başkanlık
sistemini, o zaman Amerika'ya bakacağız. Yok Fransa usulü,
"Senatosuyla Meclisiyle bizim için daha uygun. Orada bir başbakan,
bir hükümet sistemi var" derseniz, ona bakacağız. Ama üçüncü dünya
ülkelerinden, dördüncü dünya ülkelerinden başkanlık sistemini alıp
da bir şekilde monte edecek halimiz yok. Montaj usulü başkanlık
sistemi olmaz.
Ya hangi ülkelerde varsa aslını alacağız veya biz iyi gördüğümüz
bir başkanlık modelini Anayasa'ya koyacağız. Ona da Sayın
Başbakanımız, "Ben kendi elimle başkanlık sisteminin nasıl olması
gerektiğini seçim beyannamesine koyacağım" diyor. Onun yazdığı
kabulümüzdür. Çünkü o, başkanlık sistemini Türkiye şartlarında
nasıl olması gerektiğini örneklerinden almak suretiyle yazacaktır.
Biz de onu savunacağız ama savunduğumuz şeyi gerçekleştirmemiz için
en az 367 milletvekiline ihtiyacımız var.
Sayın Cumhurbaşkanı 400 milletvekili istiyor.
İnşallah, ne güzel, ama hangi partiye istediği belli değil. Belki
CHP için düşünüyordur.
'400 MİLLETVEKİLİ İSTEMESİNİ YORUMLAMAM'
Yine de 1982 Anayasası'na göre bir Cumhurbaşkanının hangi
parti olursa olsun milletvekili istemesi hukuki olarak doğru
mu?
Şüphesiz, bu hukukla ilgili bir mesele değil. Hepiniz biliyorsunuz
ki her gittiği toplantıda bunu söylüyor. Eleştirenler
eleştirecektir. "Ben bunu şu veya bu parti için istemiyorum" diyor,
"İsmini zikretmiyorum" diyor. Türkiye demokratik bir ülke. İsteyen
kabul edecek bunu, istemeyen de eleştirecek. Doğruluğunu veya
yanlışlığını yorumlayacak bir noktada değilim.
Son dönemde sosyal medya üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı'na
hakaret olduğu gerekçesiyle insanlar gözaltına alınıyor. En son 13
yaşında bir çocuk evinden, 16 yaşında çocuk da okulundan gözaltına
alındı. Hatta biri iki gün tutuklu kaldı. 13 yaşında bir çocuğun
hakaret ediyor diye gözaltına alınması ne kadar doğru?
Şimdi şuna karar vermemiz lazım. Yani hakaret iyi bir fiil değil.
Kim olursa olsun. Hakaret ve eleştiri birbirinden farklıdır.
Gözaltılar hoş bir şey değil. Ama bunlar teşvik ediliyor ve Sayın
Cumhurbaşkanına karşı bir hakaret kampanyası başlatılıyor. Aklı
başında adamlar diyeceklerimiz öncülük yapıyor, çocuklar da
maalesef bunlara alet ediliyor. Keşke olmasa. Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın Başbakan, Meclis Başkanı, belki diğer bütün insanlar
kendileri açısından tazminat davaları açabilirler, açmayabilirler.
O kendi takdirlerindedir. Ama bazıları kamu davasıdır. Ben bu
hakaret sebebiyle, eğer şiddet sebebi yoksa şu anda hiç kimsenin
cezaevinde olduğunu düşünmüyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nde geçen hafta yaşanan tartışma
ve gerilimin ardından "Büyü bozuldu" görüşü dile getirildi. Büyü
bozuldu mu gerçekten?
Büyü bozuldu sözü iddialıdır. Yani eleştiri her zaman yapılabilir.
Eleştiriden kimse muaf değildir, yeter ki haklı olsun. Sayın
Cumhurbaşkanımızın tabii o heyetle ilgili olumsuz sözlerini duyunca
hükümet adına buna bir cevap verilmesi gerekir ki zihinlerde
herhangi bir tereddüt oluşmasın. Ben söyledim. Başka arkadaşlarımız
söyledi.
Bununla büyü bozulmaz. Yani Melih Gökçek'le Bülent Arınç arasında
kavga olmuş olsa bile büyü bozulmaz. Çünkü biz kötü işleri içinde
saklayan, susan, görmezden gelen insanlar değiliz. Ama birisi bir
yanlışlık yaptıysa ben ona bir şekilde cevap veririm. Ha bu cevap
fazla olur, ağır olur, orantısız olur, üslubu yanlış olur, çirkin
olur, onun bütün sorumluluğu bendedir. Ama söz ağızdan çıkar.
'KEŞKE KENDİMİ TUTABİLSEYDİM'
Melih Gökçek benim partimin bir belediye başkanı. Hiç haddi
olmadığı halde, bu partinin, bu hükümetin başbakan yardımcısına,
hükümet sözcüsüne hakaret ediyor ve istifaya davet ediyor. Ben de
ona, keşke bir yerde tutabilseydim kendimi, layık olduğu bir cevap
veriyorum. Ondan sonra da "Tamam ben bir daha konuşmayacağım" diye
kendisi bir kenara çekiliyor. Bunlardan dolayı büyü bozulmaz. Ha
bunun eskiden de yapılması gerekirdi diyenler olabilir. Biz onları
o zaman da usulünce kendi aramızda konuşmuşuzdur, söylemişizdir.
Ama o şimdi kamuoyuna bunu açıklayınca benim de açık bir şekilde
cevap vermem gerekti. Yargı sürecinden hiçbir endişemiz yoktur. Kim
ne derse onun da cevabını verecek bir noktadayız.
Tabii Sayın Cumhurbaşkanımızla geçmişten bu yana siyaset yapıyoruz.
Biz aynı yolda gidiyoruz ama beş kardeşin beşi bile bir değildir.
Üslubumuz farklı olabilir, duygularımız, düşüncelerimiz farklı
olabilir, yoğurt yiyişimiz farklı olabilir. Bu farklılıklar da
bizim bir zenginliğimizdir. Yani biz bütün bu eleştirilerimizde
"Kral çıplak" filan demedik daha. Belki öyle günler gelecek ki
"Kral çıplak" denecek. Ama biz, ilişkilerimizi dostane, kardeşane
götürürüz. Partimizin zarar görmesini istemeyiz.
Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın zarar görmesini istemeyiz. Çünkü
bu parti iktidar olmak ve millete hizmet etmekle görevlidir. Çok
şükür bugüne kadar yaptıklarımız ortada. Partiyi zayıflatacak,
seçim şansını zayıflatacak hiçbir hareketin içinde olmayız. Şimdi
iki ay boyunca bütün gücümüzle partimizin tekrar iktidar olması
için gayret edeceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanı ile en son ne zaman baş başa
görüştünüz?
Hükümet olarak birkaç defa şeyde toplandık. Onun dışında ayaküstü
de olsa belki bir 10-15 gün evvel filan görüştük.
Bu meselelerden sonra?
Bunun sonrasında görüşmedik.
Listeler konusunda tartışma var. Listeler nerede
hazırlanıyor?
Listeleri biz genel merkezimizde yapıyoruz. Ben o heyetin içinde
değilim ama 6 bine yakın aday teşkilatların temayülüyle, STK'ların
temayülüyle, anketlerle, kamuoyu yoklamalarıyla, o şehrin kanaat
önderlerinin fikirleriyle bir havuzda toplandı. Şimdi genel başkan
yardımcılarıyla beraber başbakanımız masanın başında. Zaten bir
haftadır o işle meşguldü. Listeleri Genel Başkanımız ve ekibi
yapıyor, hiç kimsenin endişesi olmasın. Şüphesiz Cumhurbaşkanımızın
da, bizim de, bazı arkadaşlarımızın da tavsiyeleri olmuştur. Sayın
Başbakanımızın, takdirleriyle, ciddi güçlü bir ekip kurma gayreti
vardır. İyi bir liste olacağından ve milletin o listeden memnun
olacağından hiçbir şüphemiz yok.
"Sayın Arınç, 3 dönem kuralı nedeniyle siyasete nokta
koyacağı için daha açık konuşmaya başladı" eleştirileri de var?
Doğru mu bu?
Günahımı alıyorlar. Çok yanlış. Bunlar Bülent Arınç'ı tanımayanlar
veya bu tür olaylarda yanlış istikametlere dikkat çekmek
isteyenler. Ben dobra dobra bir insanım. Hissiyatımı her yerde her
zaman açıklıkla söylerim. Güçlü bir siyasetçiyim ben. Kimse beni bu
noktalara getirmedi. Allah nasip etti, kendi gücümle geldim.
Dolayısıyla "3 dönem bitecekmiş de ondan dolayıymış", bunlar saçma
sapan sözler. Ben çok şükür 2011 seçimlerinden sonra "Tamam, artık
20 senedir parlamentodayım. 40 senedir siyasetteyim, dinlenmek
istiyorum, biraz kafamı toplamak istiyorum" dedim. Aktif siyasetin
içinde olmayacağım ama şüphesiz siyasete uzak kalamam, okuyacağım,
düşüneceğim, yazacağım, konferans vereceğim, güzel bir İngilizce
öğreneceğim. Onu da yapacağım. İngiltere'ye geleceğim.
genel seçimde 367 ya da en azından 330 milletvekili çıkarması gerektiğini belirtti.