Arınç sokak eylemlerinin hedefini açıkladı
Abone olBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç, gündeme ilişkin konuları değerlendirdi, merak edilen sorulara cevap verdi.
Sokak eylemlerinin Türkiye'yi yönetilemez ülke haline
getirmek amacını taşıdığını belirten Arınç, hedefin yerel ve
cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik ajitasyon olduğunu
açıkladı.
Çözüm süreciyle ilgili konuşan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, tek hedeflerinin terörü sonlandırmak olduğunu açıkladı.
Arınç, Demokratikleşme Paketi'yle ilgili, "Ay sonuna kadar açıklayacağız ve ekimden sonra, belki de kasımda bunları yasalaştırma imkanı bulacağız" dedi.
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün AK Parti'nin başına
geçmesini arzu eder misiniz" şeklindeki soruya Arınç,
"Tekrar dönecek olursa partimizle bütünleşirse başımızın
üstünde yeri var, ne demek." diye cevap verdi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Kanal 7 televizyonunda canlı
yayınlanan "İskele Sancak" programında gündeme ilişkin
açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
Başbakan Yardımcısı Arınç, "Demokratikleşme paketi dediğimiz konu,
bizim iktidara geldiğimiz günden beri, bazen AB noktasında
yaptığımız anayasa değişiklikleri veya kanun değişiklikleriyle
gündeme geliyor. Bazen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir karar
veriyor. O karara göre mevzuatımızda düzenlemeler yapıyoruz. Bazen
milli birlik ve kadeşlik projemiz içinde yapılması gereken yasal
tedbirler oluyor kanun çıkartıyoruz veya idari tedbirler oluyor,
yürütmenin bütün organlarına diyoruz ki 'böyle yapacaksınız'. Bazen
genelge çıkarıyoruz, bazen yönetmelik çıkarıyoruz. Mesela bana
bağlı kurumlarda TRT, RTÜK, Vakıflar zaman zaman kanunla zaman
zaman da yönetmeliklerle çok önemli, bu kapsamda sayabileceğimiz
yenilikler yaptı" diye konuştu.
Çözüm sürecinin geçen aralık ayı sonundan itibaren başladığını
hatırlatan Arınç, şöyle devam etti:
"O süreç içinde de yaptıklarımız var ve yapacaklarımız var ama bu
getirdiğimiz yasal düzenlemeleri çözüm sürecinin gelişmesinin bir
ürünü olarak veya o açıdan yapılması gereken düzenleme olarak
göremeyiz, görmemeliyiz. Gördüğümüz takdirde örgütün
propogandasının geçerlilik kazanacağını göreceğiz. Mesela şimdi
örgüt ne diyor, 'artık çekilme durdu' diyor. Hatta bir başkası
diyor ki, 'gerekirse eski günlere döneriz' diyor.
Şimdi biz de yeni bir çalışma üzerindeyiz. Birileri diyebilir ki, o
birileri CHP olabilir, MHP olabilir veya bir başkası olabilir.
'Gördünüz mü örgüt resti çekince hükümetin paçaları tutuştu bilmem
ne yapmaya kalktı'. Külliyen yalan. Bu çalışma geçmişten bu yana
devam ediyor ama bir şeyin olgunlaşması lazım, zamanının gelmesi
lazım ve bizim siyaseten bu işin olmasına karar vermemiz lazım.
Örgütten biri öyle söylemiş, birisi başka bir şey söylemiş hiç
umurumuzda değil."
Arınç, terörle mücadelenin 35 yıldır yürütüldüğüne dikkati çekerek,
"Bu süreç içinde çıkarılan, yapılan birtakım değişiklikler,
yenilikleri örgüt istediği için veya silah zoruyla yapıyor değiliz.
Bunlar, halkımızın temel haklarının zamanı geldiğinde, yeri
geldiğinde, imkan ve fırsat olduğunda, siyasi irade güçlü olduğunda
yapıldığını gösteriyor. Geçmişte böyle bir irade yoktu, bunlar
yapılamadı" ifadesini kullandı.
Paketin, terör örgütü PKK'nın çekilmeyi durdurmasını açıklamasıyla
ilgili bir hazırlık olup olmadığı yönündeki soruya karşılık Arınç,
"Belki başka fırsat olmaz. Ben veya başka arkadaşım böyle bir
programda, böyle bir soru gelip de bunu cevaplandıramayabilir ama
bugün yaptığımız çalışmaların geçmişi var. Biz bunları bugün de
değil, belki ay sonuna kadar açıklayacağız ve ekimden sonra, belki
de kasımda bunları yasalaştırma imkanı bulacağız" yorumunda
bulundu.
"Açıklamadan sonra bir hızlandırma da söz konusu değil mi" sorusuna
ise Arınç, zamanının geldiğini, kendisine sorulduğunda
hazırlıkların bittiğini ve Başbakan Erdoğan'la tekrar bu konunun
görüşüleceğini söylediğini belirtti.
"Bunun temelinde, 1 yıl önce yayınladığımız siyasi vizyonumuz var"
diyen Arınç, şimdi hedefe koydukları madde madde program haline
getirdikleri konuların bir kısmını gerçekleştirme imkanları
olacağını söyledi.
HEDEFİMİZ TERÖRÜ SONLANDIRMAK
Çözüm sürecinin tıkandığı yönündeki iddialarla ilgili soruya Arınç,
şöyle yanıt verdi:
"Bu sözleri bugün birileri söylüyorsa geçmişte de başkaları
söylüyordu. Gerçi aralarında bir görev değişiklikleri olduğunu biz
de biliyoruz. Onu aldılar bu tarafa, bunu aldılar o tarafa
getirdiler. Onların örgütlerinde bu işin şeması nasıldır, hangi
irade bu değişikliklere karar veriyor doğrusu o bizim uğraş
alanımız içinde değil. Bizim bir tek hedefimiz var: Türkiye'de
terörü sonlandırmak. Bugüne kadar yapılan mücadelenin kesin sonuç
verebilmesi için bu yolun denenmesi gerekiyordu. Çok zor bir işti,
neticesi çok önceden belli olmayan bir işti. Bir riske ihtiyaç
var.
O riski de derme çatma, kıtipiyoz koalisyonlarla değil, güçlü bir
siyasi iradeyle yapabilirsiniz. 2011 seçimlerinden yüzde 50 ile
çıkmış bir AK Parti iktidarı, maddi anlamda, gelişmişlik anlamında,
kalkınma anlamında Türkiye'ye gerçekten çağ atlattıktan sonra bu
kronik sorunu çözemezse o yüzde 50'nin hakkını verememiş
demektir."
BAĞCIYI DÖVMEK
Anadilde eğitim konusunu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "kestirip attığını"
belirterek, anadilin "ana sütü gibi helal" olduğunu ifade etti.
Mevcut anayasanın anadilde eğitime engel olduğunu, yeni anayasa
için oluşturulan komisyonun ise sadece "hava bugün ne güzel"
noktasında anlaştığını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
"Diyelim ki anayasa değişti ve anadilde eğitim mümkün hale geldi.
Anadil sadece Kürtçe mi? Başka ana diller de var. Kürtçe'yi esas
alalım, bugün bu dilde eğitim yapabilecek düzeyde yetişmiş
insanımız var mı? Fiziği, matematiği, coğrafyayı, siyasi
ilişkileri, bir dilde okutabilecek, diploma verebilecek noktada
mıyız? Bize örnek olarak sadece Kuzey Irak'taki bazı okulları
gösteriyorlar. Peki çocuklarınızı oraya gönderin bakalım, orada
eğitim alsınlar. 'Hayır, göndermem' diyorlar. Sen, benim seçmeli
dersime karşı çıkıyorsun. Senin amacın üzüm yemek değil ki bağcıyı
dövmek."
MÜDAHİL OLABİLİRLER
Başbakan Yardımcısı Arınç, 28 Şubat davasına AK Parti'nin müdahil
olup olmayacağının sorulması üzerine, 28 Şubat sürecinin
sonuçlarının Türkiye'ye çok zarar verdiğini belirterek, şöyle
konuştu:
"Bu konuda medya kesimini ayrı düşünmek, olayı destekleyen sermaye
kısmını ayrı düşünmek lazım. Hatta belki siyaset. O zaman
siyasetçilerin bir kısmı bu tür müdahalenin Türkiye için şart
olduğunu, Silahlı Kuvvetlerin o günkü komuta kademesine teşekkür
etmek için sıraya girdiğini biliyoruz. Elbet bir illiyet bağının
kurulması lazım. Ancak açılmış davalarda suçtan zarar görenler
müdahale talebinde bulunabilirler. Müdahilliği kabul edilirse
davayı takip edebilirler. Biz bu konuda kendi aramızda doğrudan
zarar görmüş arkadaşlarımızın dosya ve iddianameyi inceleyerek
müdahale talebinde bulunmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Bunlardan birisi Sayın Beşir Atalay'dır. Rektörlük yaptığı dönemde
karşılaştığı çok büyük baskılar, eziyetler, zulümler olmuştur.
Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğü döneminde kendisine reva görülen
gayriahlaki ve gayrikanuni birtakım baskıları ve zulümleri şahsen
biliyoruz. Bu davanın temeli de o dönemde yapılan bu haksızlıklar,
hukuka aykırı uygulamalar varsa bundan zarar gören bir kişi olarak
davaya müdahale etmesi mümkündür ama tamamen kendi takdirinde olan
bir konudur."
CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ
Seçim yılına girildiği, Cumhurbaşkanlığı adayının kim olacağı,
Başbakan mı olacağı yönündeki soru üzerine Arınç, şöyle
konuştu:
"Bugünden bir şey söylemek mümkün değil, şartlar müsait olursa
Sayın Başbakan da böyle bir istek arzu ederse olmaması için hiçbir
sebep yok. Ama bu çok konuşuldu, aslında zamanı geldiğinde bunu
göreceğiz, başka çaremiz de yok. 2014'ün Ağustos ayında Sayın
Cumhurbaşkanı'nın görev süresi bitiyor, ondan önceki 60 gün içinde
bu adaylıklar ve seçimler yapılmış olacak. Daha öncesinde de
başlayacak, yani 2014'ün Mayıs ayından itibaren biz bunları
konuşuyor olacağız, o tarihi görmeden bugünden ancak varsayımlar
üzerine konuşmak mümkün.
Bizim adayımızın kim olacağını sayın mevcut Cumhurbaşkanımızın da
ikinci dönem seçilme imkanı da olduğuna göre kanun gereğince, o
böyle bir talepte bulunur mu bulunmaz mı, Sayın Başbakanımız arzu
eder mi etmez mi, o günün şartları müsait olur mu olmaz mı, bence
biraz daha sabırla önümüzdeki 6-7 veya 8 ayı beklemek
gerekiyor."
BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİ VAR
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün AK Parti'nin başına geçmesini arzu
eder misiniz" yönündeki soruyu Arınç, şöyle yanıtladı:
"Abdullah Bey Cumhurbaşkanlığını başarıyla şu ana kadar 10
üzerinden 10'la götüren bir arkadaşımız. Partimizin kurucularından,
ilk Başbakanımız, böyle bir insanın, eğer tekrar adaylığını
koymayacaksa ve Sayın Başbakanımız Cumhurbaşkanı olacaksa, ondan
sonra siyasi hayata devam etmek isterse, başımızın üstünde yeri
var. Bu 'mutlaka partinin başına geçsin' demekle de olmaz.
Hepimiz bu parti için çalışmayı öncelikle kendimize vazife
bileceğiz. Zaten öyle bir insanı partimiz en iyi yerde
değerlendirir. Yani böyle 'partinin başına geçsin' dersek, bu
herhalde şık olmaz. Partinin başına da geçer mutlaka ama partiye
geçmesi önemli olan. Abdullah Gül Bey hiçbir zaman Mustafa Sarıgül
değil ki, başımızın tacı. Fevkalade pırıl pırıl bir insan. AK
Partimizin bu başarılara ulaşması için Cumhurbaşkanı seçilinceye
kadar bütün gücüyle çalışmış, halkın sevgilisi haline gelmiş bir
insan. Tekrar dönecek olursa partimizle bütünleşirse başımızın
üstünde yeri var, ne demek."
PSİKOLOJİK SAVAŞ
Sonbahar sendromu, çıkan eylemler ve beklentilere ilişkin soru
üzerine ise Arınç, "Bugün bir haber vardı, herkesin dikkatini
çekmiştir 'Taksim'deki yayalaştırma projesi bitti' diyor. Bu güzel
bir şey, demek ki, o olaylardan sonra sükunet avdet etti. Esasen
ana proje olan konu bitmiş durumda. Şimdi önemli olan birileri için
Gezi Parkı'nda ne yapılacağı konusu. Onu da Başbakanımızın vaadi
var, yargı sürecini bekliyoruz. 'Yargı süreci bittikten sonra da
İstanbulluya soracağız' diyor, daha ne desin bir Başbakan. Şimdi
onun gibi 'ODTÜ'de şu var, bilmem nerede şu var' demeye
kalkmayacağız.
Bunların hepsi o yasa dışı örgütlerin bir şekilde sokak
işgallerini yapmak için bahane aradığı yerler. Orada o bahaneyi,
bir başka yerde başka bahaneyi bulacaklar. Hepsinden bizim
haberimiz var bir, ikincisi de kendileri de zaten ne yapacaklarını
ilan ediyorlar. Bu bir psikolojik savaştır. Yani 'Türkiye'yi
yönetilemez bir ülke haline getireceğiz' iddiası, hükümeti
yıpratacağız iddiası. Seçimlere yönelik, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine yönelik adeta bir ajitasyondur. Bunlardan hepimiz
farkındayız" yorumunu yaptı.
Eylemcilerin yasal haklarını sonuna kadar kullanabileceklerini
belirten Arınç, "yakmak, yıkmak, kamu malına zarar vermek, masum
insanların hürriyetlerine engel olmak" gibi olaylara ise izin
verilemeyeceğini ifade etti.
SURİYE
Başbakan Yardımcısı Arınç, Suriye'de 2,5 yıldır iç savaşta binlerce
kişinin ölmesi, binlerce kişinin yerlerinden yurtlarından olması
karşısında dünyanın hiçbir şey yapmayıp da kimyasal silah
kullanımından sonra harekete geçmesinin bağışlanacak bir şey
olmadığını vurgulayarak, "(Bugüne kadar neredeydiniz) demek
hakkımız var. Bu kimyasal silahla saldırının sonucunda Suriye'deki
rejimin cezalandırılması gerekirken, 'siz bunların yerini bize
gösterirseniz ve bunları imha edersek, eh bundan sonra fiili bir
şey olmayacak' diyor. 'Bu ölenler de öldü hadi ona da gözlerimizi
kapatalım ama bundan sonrakileri bize verin bu işin dosyasını
kapatmış olalım' diyorlar ifadesini kullandı.
CAMİ-CEMEVİ
Cami-cemevi yan yana projesiyle ilgili tartışmalara ilişkin de
Arınç şöyle dedi:
"Bazı taleplerde cemevlerinin ibadethane kabul edilmesi
düşünülüyor. Biz laik bir devletiz, kimsenin ibadet usullerine,
inançlarına karışmayız. Ama cemevi bir niyaz evi olarak, bir erkan
evi olarak kabul edilmiş. Bir güzel Alevi'den dinlemiştim,
'Müslümanlar camide namaz kılarlar onların namaz yeridir, biz niyaz
yaparız cemevinde bizim de niyaz yerimiz'. Böyle bir tarifi kim
kabul etmez.
Diyelim ki, onların inancında da ibadet böyle oluyor. İbadethane
olarak da burayı arzu ediyorlar. Bu konuda da bir şey demeyeceğim.
Tuzluçayır'da bir dernek aynı arsanın içinde bir yerde cami biraz
ötesinde cemevi ortada bir aşevi kurmak için bir proje yaptı.
Temelleri atıldı, yüzlerce insan bunu protesto etti. 'Siz bizi
devletin dinine sokmaya çalışıyorsunuz, bizim istediğimiz bu
değil'. Kardeşim bak orada cami varsa onun sahibi belli, senin de
söylediğin şey ibadethane olarak kabul ettiğin de orada. İkisi de
ibadethaneyse ikisinin de bir arada olmasından ne gibi zarar var
sana göre? Bunu izah edemezler, neden ideolojik bakıyorlar.
Türkiye'de Mardin'e, Hatay'a giderseniz, İstanbul'un hemen hemen
pek çok mahallesini dolaşırsanız. Sokağın başında cami, sokağın
sonunda da havrayı görebilirsiniz. Hatta çan, ezan, hazan sesleri
birbirine karışır. Hatay'da gördüğüm için söylüyorum, duvarları
birbirine bitişik, duvarlarının birbirine bitişik olan ibadet
yerlerine ses çıkarmıyorsun da cami ile cemevi diyelim ki aynı
parselin içinde yapılıyorsa niye memnun olmuyorsun. Maksat başka,
maksat taş atmak, yol kesmek. Böyle bir şey olamaz."
Arınç, siyaseti bıraktıktan sonra bağcılık işiyle uğraşacağını da
sözlerine ekledi.