Arınç CHP'yi 'Aşk Gemisi'ne benzetti
Abone olArınç, NTV televizyonunda son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı. CHP ile ilgili sözleri ise gündem oluşturacak cinstendi..
Referandum öncesi siyasi üslubun sertleştiğinin ve son olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ''Başbakan sertleşti ama ben sertleşmeyeceğim'' sözlerinin hatırlatması üzerine Arınç, ''Ramazan müjdesi gibi ne kadar güzel'' dedi.
Siyasetteki gerginliğin ve sertleşmenin daha da artıp artmayacağı yönündeki soru üzerine Arınç, Kılıçdaroğlu'nun, CHP kongresi sonrasında kendilerinden bir ay önce meydanlara çıktığını kaydetti.
Kılıçdaroğlu'nun meydanlara çıkmasının hakkı olduğunu ve bütün genel başkanların da bunu yapması gerektiğini dile getiren Arınç, ''Ama lütfen o bir ay içinde meydanlarda söylediklerine dikkat etmemiz lazım. Ben o kadar dolmuştum ki, elimle de bir işaret yaparak onu eleştirmek istedim. Dünyayı başıma yıktı'' dedi.
''Sonra pişman oldunuz mu?'' sorusu üzerine Arınç, ''Canım söylenecek şey değil bunlar. Ama size o kadar hakaret edildiğinde, 'Yeter artık be, sen de biraz kendine bak' demiş olmak, bizim için affedilir bir şey olmayabilir.
Ama ben bu nezaketsizliği yapmakla eğer suçlanıyorsam, onun bize söylediklerini tartmak mümkün değil. Ne sahtekarlığımız kaldı, ne kalpazanlığımız kaldı, ne yiye yiye doymadığımız kaldı, ne hırsızlığımız kaldı.
Söylemediği bir şey kalmadı. Vatan satıcılığı, bölücülük vesaire. Bunlar geçmişte bir insana söylendiği zaman cinayet çıkaran sözlerdi. Böyle bir sertliği böyle bir hakareti hiçbirimiz hak etmedik.
Bunu Kılıçdaroğlu'nun yapmaması lazım. Yapıyor ve yapmaya devam ediyor. Umarım dün bir eşref saatine geldi, böyle güzel şeyler söyledi.
Onun başlattığı polemiklere Sayın Başbakan da haklı bir tepki vererek işi biraz da yükselttiyse bunun siyasete bir faydası yok. Öncelikle kendi başlattığı işten kendisinin vazgeçmesi lazım.''
Kılıçdaroğlu'nun söylediği bütün sözlerin dökümünü çıkardığını belirten Arınç, okuyunca yüzünün kızardığını söyledi.
'ONLAR (MİZAH DERGİLERİ) SAYIN KILIÇDAROĞLU'NDAN DAHA İYİ BU KONUDA
Arınç, ''Biz de siyaset yapıyoruz, biz de rakiplerimizi eleştirebiliriz. Ama kişilik haklarımıza, özel hayatımıza, bizim sıfatlarımızı kendisinin tayin etmesine kadar hakaret içeren konuşmalarını bugün bazı köşe yazarları da artık rahatlıkla yazıp bunlardan rahatsızlık duyduklarını söylüyorlar'' diye konuştu.
CHP liderinin, ''Sayın Arınç'ı mizah dergilerine havale ediyorum'' dediğinin hatırlatılması üzerine Arınç, mizah dergilere baktığını belirterek, ''Onlar Sayın Kılıçdaroğlu'ndan daha iyi bu konuda. Çünkü iki karikatür çıkmıştı ikisi de fevkalade seviyeliydi. Ben bu seviyenin Sayın Kılıçdaroğlu'nun sözlerine de yansımasını bekliyorum'' dedi.
Leman ve Penguen dergilerine saygı duyduğunu dile getiren Arınç, geçmişte Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın açmış olduğu davalardan vazgeçmesi gerektiği yönündeki görüşlerinin de bilindiğini söyledi.
Dergilerin görevlerini yaptığına işaret eden Arınç, ''Ben ona, boyunu da işaret ederek, 'Yeter artık bu söylediklerin' demişsem. Beni istediği yere havale etsin ama kendisi de bu yanlışlarından vazgeçsin'' dedi.
'HAVUZLU VİLLA'
''Havuzlu villa'' konusunda polemik yapıldığını, bunun eleştirilecek bir konu olmadığını belirten Arınç, ''Sayın Başbakan'ın da varsa eğer, gidip görmedim doğrusu, ama fotoğraflar çekiliyor, 10-15 tane evin olduğu bir yerde ortada da bir havuz olması, üstünün de kapalı olması, kime ne zararı var? Senin de varmış bak, üstelik 7 tane de evin varmış'' diye konuştu.
Video kayıtları yayınlandığını ve ''Özel hayatla siyasetin ilgisi yok'' denildiğini ancak arkadan başka şeyler çıktığını ifade eden Arınç, özel hayatın siyasetle ilgisinin olmaması, bunun üzerinden bir tartışma açılmaması gerektiğini söyledi.
CHP'Yİ AYAĞA KALDIRACAK AŞK BENZETMESİ SÖZLERİ BİR SONRAKİ SAYFADA
''(AŞK GEMİSİ GİBİ BU NE BÖYLE HER GÜN VİDEO KAYDI YAYINLANIYOR) DEMEZLER Mİ?''
Arınç, siyasetçilerin de özel hayatlarına biraz dikkat etmesi gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Bir genel başkanı götüren, hatta ayakta duramaz hale getiren bir kaset, bir başkası hakkında olunca, 'Ya siyasetçi sen de kendine bir çeki düzen ver kardeşim.
Aşk gemisi gibi bu ne böyle her gün video kaydı yayınlanıyor. Sizin aileniz yok mu, aile hayatınız yok mu' demezler mi?
Şimdi bugün açık bırakılan bir telefonda, '40 derece sıcaklıkta o koşarken biz de kumar masasının başındayız' diyen bir başka vekilin sözleri yayınlanıyor.
Bunlar hoş şeyler değil. Bu tarafta olduğu zaman, 'Vay hainler bak nelerle meşguller'. Bu tarafta olduğu zaman, 'Özel hayatla siyaseti birbirinden ayrı tutalım'.
Amenna, tutalım ama her siyasetçinin de kendi özel hayatına da iş hayatına da, siyaset hayatına da dikkat etmesi gerekir. Hem de başkalarından daha fazla.''
''EVET'' MÜHRÜ TARTIŞMASI
Referandumda kullanılacak ''Evet'' mührünün zihinleri karıştıracağı yönünde bazı haberlerin medyada yer aldığının belirtilmesi üzerine Arınç, ''Bence zihin karışıklığı olmaz. Bu ''Evet'' mührü Yüksek Seçim Kurulunun da kabul ettiği bir şeydir.
Hangi tarafı tuttuğunuzu gösteren bir mühür. Onun üstünde de ''Evet'' olacak. Yani 'Ben bu taraftayım' denecek'' dedi. Arınç, mühür tartışmalarının çok yersiz olduğunu söyledi.
Referandumla ilgili AK Parti'nin yaptığı son bir anket bulunup bulunmadığı sorusu üzerine de Arınç, partisinin bu konuda yaptığı bir anketten haberdar olmadığını ve bugünlerde yapılıp yapılmadığını da bilmediğini kaydetti.
Referandumla ilgili tahmininin sorulması üzerine Arınç, ''Eski tahminimden vazgeçmiyorum. 'Evet'ler çok olacak inşallah.
Bunun bir delili de muhalefet partileri bu Anayasa değişikliğinin ne getirdiği ne götürdüğü konusunda hiçbir söz sarf etmiyorlar.
Sadece hükümeti, sadece Başbakan'ı eleştiriyorlar. Hükümetin eleştirisi üzerine bir seçim oluyormuş gibi, seçimde partilerin kamplaşması üzerine bu yöntemi sürdürüyorlar'' dedi.
AK Parti olarak Anadolu'yu dolaşırken Anayasa paketi içindeki değişiklikleri anlatmaya gayret ettiklerini belirten Arınç, ''Halkımız esasen bildiği konuları biraz daha pekiştirdikçe 'Evet' oylarının sayısı daha da artacak'' diye konuştu.
''Evet''le ''Hayır'' arasındaki makasın ne kadar olacağı yönündeki tahmininin sorulması üzerine Arınç, ''Anlamlı bir açıklık olması lazım. Bence bu 10 puandan aşağı olmamalı'' dedi.
Arınç, 10 puandan aşağı bir sonucu başarısızlık olarak görüp görmeyecekleri sorusunu yanıtlarken de, çıkacak sonucu ne hükümetin AK Parti iktidarı olarak, ne de muhalefetin kendi lehine yorumlamasını doğru bulmayacağını söyledi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, son Yüksek Askeri Şura'daki (YAŞ) atamalarla ilgili olarak, ''Bir Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı, filan kişinin filan noktaya gelmesine haklı sebeplerle hatta hiç bir sebep göstermeksizin dahi 'uygun görülmemiştir' sözüyle itiraz etme hakkına sahipken, bunu olağanüstü bir kriz olarak göstermek hiç bir akla hizmet etmemektir'' dedi.
NTV televizyonunda son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulunan Arınç, ''Son YAŞ ile ilgili değerlendirmesi ve bir kriz yaşanıp yaşanmadığı''nın sorulması üzerine, kriz meselesinin son zamanlarda hükümeti yıpratmak için kullanıldığını söyledi.
Sadece YAŞ değil, HSYK ile ilgili hakim ve savcıların atanması, demokratik açılım ve diğer bazı konularda da krizden çok bahsedildiğini anımsatan Arınç, ''Ben bunu planlı ve maksatlı bir hareket olarak görüyorum.
Hükümet sürekli birtakım kurumlarla didişen, o kurumlarla çelişki içerisinde olan ve her yaptığı iş bir kriz meydana getiren bir hükümet olarak gösterilmek isteniyor.
Bunu kesinlikle reddediyoruz. Bu planlı ve sistemli bir yıpratma hareketidir'' diye konuştu.
Hükümetin, Anayasadan aldığı bütün hak ve yetkilerini kullandığını, ancak bunların geçmişte karşılaşılmamış meseleler olarak algılanabileceğini ifade eden Arınç, bir işin kanun ve hukuk çerçevesinde cereyan etmesi halinde, bunun içerisinde meydana gelebilecek bir tartışmanın bile kriz olarak görülmemesi gereğine işaret etti. Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Önemli olan ortaya çıkan gerçekler ve ortaya konulmuş kararlardır. Kaldı ki bunlara karşı yerine göre yargı yolu açıktır.
Bazı konularda yargı yolunun kapalı olduğunu biliyoruz ama zaten anayasa değişikliklerini de bunun için yapmıştık. Eğer anayasa değişiklikleri kabul edilecek olursa bazı konularda yargı yolunu da açmış bulunuyor.''
Bunun YAŞ ile alakasının sorulması üzerine Arınç, şu yanıtı verdi:
''YAŞ ile alakası şu: Terfilerle ilgili YAŞ kararlarında yargı yolu kapalıdır, ancak diğer konularda; yani görevden çıkarma, uzaklaştırma, ilişik kesmelerde yargı yolu açıktır.
Yani Anayasa'da, 125. maddede yaptığımız değişiklikle ordudan şu veya bu sebeple 'disiplinsizlik' diye genel bir çerçeve içinde atılıyorsa yargı yoluna gidebilecek, kendisini savunabilecek, kendisinin orduyla ilişiğini kesenlere karşı hakkını alabilecek.
Aynı şey HSYK'da meslekten çıkarma kararlarına karşı yargı yolu açık. Bence referanduma 30 gün kalmışken bunları görüşmek ve tartışmak lazım ama meydanlar polemikten geçilmiyor.
Sadece HSYK ve YAŞ kararlarının bir ölçüde bile yargı yoluna açılmış olmasını büyük bir devrim olarak görüyorum.''
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde bu kararlara karşı yargı yolunun açılmasını savunduğunu anımsatan Arınç, geçmişte YAŞ kararlarının nasıl alındığıyla ilgili çok fazla değerlendirme yapılmadığını, ancak son toplantıdan sonra bununla ilgili bir çok değerlendirme yapıldığını söyledi.
BÜLENT ARINÇ'IN YAŞ TOPLANTILARIYLA İLGİLİ YAPTIĞI ÇARPICI YORUMLAR BİR SONRAKİ SAYFADA
YAŞ TOPLANTILARI
2-3 yıldır YAŞ toplantılarıyla ilgili süreçte bir farklılık yaşandığını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Kurulun başkanı olarak yapılan işlemleri takip ettiğini anlatan Arınç, bundan sıkıntı duyulamayacağını, olağan karşılanması gerektiğini belirtti.
''YAŞ bitti ama atamalar bitmedi. Bu sizin için sürpriz oldu mu?'' sorusuna ise Arınç, ''Bu toplantılar sırasında bir atamalar, bir de terfiler var.
Ben tabii herkesin bu konularda ince bir araştırma yaptığını veya konuyla doğrudan ilgilendiğini de düşünmüyorum'' yanıtını verdi.
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununa göre Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının nasıl atanacağının öngörüldüğünü hatırlatan Arınç, bu atama sürecinde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Milli Savunma Bakanının da yer aldığına işaret etti.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bütün bu atamalarda yetkili ve son sözü söyleyecek olan, hem yürütme hem de cumhurbaşkanı varken 'neden böyle oldu, filan olmadı falan oldu' şeklindeki bir tartışmayı lüzumsuz görüyorum.
Çünkü nihayetinde 4. gün olmadı ama 5., 6. günde de bir Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanı ataması yapıldı ve terfiler de açıkça ilan edildi. Bu görüşmeler sırasında deniyor ki '1. Ordu Komutanının Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına Köşk'ten ve Başbakandan (hayır) cevabı geldi, bunun üzerine sıralamada yer değiştirmeler oldu, işler uzadı'.
Kimin Kara Kuvvetleri Komutanı olması gerektiğine, şu veya bu gerekçeler ileri sürerek, isteyen veya istemeyen, arzu eden veya etmeyen Başbakan veya Cumhurbaşkanının varlığı niçin kimseleri rahatsız ediyor?''
Buna benzer olayların geçmişte de yaşandığını anımsatan Arınç, her şey zemininde ve kanunlar çerçevesinde cereyan ediyorken bunu AK Parti hükümeti ve bugünlere münhasır bir kriz olarak görmenin saçma bir düşünce olduğunu bildirdi.
Komuta kademesinin şekillendiğini, ancak bazı kişilerin terfi etmedikleri halde çeşitli görevlere atandıklarını kaydeden Arınç, bu işlemden zarar gördüklerini iddia edenlerin YAŞ kararı kapsamında olmamaları kaydıyla Askeri Yüksek İdare Mahkemesine başvurabileceklerini söyledi.
Arınç, ''Ancak, bir Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve Cumhurbaşkanı, filan kişinin filan noktaya gelmesine haklı sebeplerle hatta hiç bir sebep göstermeksizin dahi 'uygun görülmemiştir' sözüyle itiraz etme hakkına sahipken, bunu olağanüstü bir kriz olarak göstermek hiç bir akla hizmet etmemektir'' diye konuştu.
'İKTİDAR-ASKER İLİŞKİSİ'
İktidar-asker ilişkileriyle ilgili değerlendirmesinin sorulması üzerine ise Arınç, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ve 1. Ordu Komutanı'nın bu konuyla ilgili hiçbir açıklamada bulunmadıklarını, YAŞ içerisinde cereyan eden olayın hukuki ve şekil bakımından uygunluğunun tartışılamayacağını belirtti.
Arınç, ''Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ile hükümet arasındaki bu ilişkiyi ben bir rutin ilişki olarak görüyorum. Bu ilişki içerisinde cereyan eden olayları da işin doğasında var olarak görüyorum, çok önemsememek gerektiğini düşünüyorum'' diye konuştu.
''YAŞ toplantısı sırasında 102 askerle ilgili tutukluluk kararının kaldırılmasının yorumlara yol açtığı'' anımsatılarak, ''Balyoz iddianamesiyle ilgili tutuklu bulunmamasına rağmen benzer bir başka yargılama sürecinde 2 seneye yakın tutuklu olan siviller var.
Gazeteciler Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay 'biz mi verdik darbe emrini, biz niye içerdeyiz onlar dışarıda?' diye konuştular. Bütün bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusunu da Arınç, olayın yargıyla ilgili boyutu bulunduğunu, iddia edilen olaylarla ilgili hem soruşturma, hem de kovuşturmanın tamamen yargısal bir işlem olduğunu, olaya soyut olarak bakılması gerektiğini bildirdi.
''Ama soyut baktığımız zaman arka planında yaşanan olaylar bence çok daha dehşet verici' diyen Arınç, bununla ilgili yargı sürecinin nasıl işlediğini anlattı.
İddianame tanzim edildikten sonra mahkemenin bazı kişilerle ilgili yakalama kararı verdiğini, bunun bir hukuki tedbir olduğunu ifade eden Arınç, söz konusu sanıklardan birinin orduevinden para çekmek için çıktığında yakalandığını hatırlattı.
Arınç, şunları kaydetti:
''Diğerleri görevlerinin başındalar. Hatta o kadar görevlerinin başında ki, İçişleri Bakanı ile bir cenazede yan yana bile gelebiliyor.
Öbürleri kendi görev sahaları içinde kalıyorlar, diğerleri de bir şekilde bir yerlerde, kimisi ordu evinde toplanmış, kimisi başka yerde toplanmış, kendisine yakalama emrini infaz edecek olanlara da haber gönderiliyor, 'gelme suç işlersin bak senin hakkında da şöyle bir şey yaparız' anlamında.
Bunlar gazetelerde yazıyor, ben de oradan okuyorum, okuduğum, duyduğum zaman da üzülüyorum, çünkü hakim ve savcıyı hükümet tayin etmiyor, talimat vermiyor. Bunlara yakalama emri çıkartılması konusunda ne bakanımızın, ne Başbakanımızın, ne bizim dahlimiz yok.''
Bu olaylar cereyan ederken verilen tutuklama kararını bir başka mahkemenin kaldırabildiğini belirten Arınç, ''Bu yargının içerisinde bulunduğu tutum bir takım telefon dinleme kayıtlarında veya bazı belgelerde iddia edildiği gibi 'bizdendir, ondandır' şeklinde bir ayrıma uğramışsa bu, Türkiye için büyük bir felakettir. Aslında bizim HSYK ile ilgili Anayasa değişikliği konusundaki olmazsa olmaz itirazlarımızdan birisi de budur'' şeklinde konuştu.
ARINÇ'IN TUNCAY ÖZKAN'IN DÜNKÜ FERYADINA YÖNELİK YORUMU BİR SONRAKİ SAYFADA
YARGI BAĞIMSIZLIĞI
Yargının bağımsızlığı kadar tarafsızlığının da önemine işaret eden Arınç, şöyle konuştu:
''Düşünebiliyor musunuz, adam görevinin başında, 'sen git, izne çık' diyorlar, izinden birisini çağırıyorlar, mahkeme heyeti öyle teşekkül ediyor.
İzne zorla çıkarılan adamın tutuklama kararı verdiği biliniyor. Onun izne çıkmasıyla yerine getirilen insanın tahliye kararı vereceği de önceden biliniyor.
Birisinin ismi her gün gazete sütunlarında, 'işte şu telefon görüşmesine göre şu gelecek ve bunları tahliye edecek', bir bakıyorsunuz aynısı oluyor. Madde madde 10 madde yazın, 10 madde 3 ay içerisinde cereyan edebiliyor.
Telefon dinlemeler yasal mı değil mi, elbette yasal olması lazım, gerekiyorsa o da bir yargı kararıyla olacak. Ama eğer yasal dinlemeler yoksa bile 10 maddesinin 3 ay içerisinde cereyan ettiği bir senaryonun tamamen uygulanmış olması bile bu konuda tereddütler, hatta yargı konusunda endişe uyandıracak bir durum.
Dolayısıyla 102 kişinin alınması, gitmesi gelmesi konusunda yaşanan çelişkiler fevkalade üzüntü vericidir.''
Arınç, Anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde HSYK'nın yapısının da değişeceğini hatırlattı.
Çok sanıklı davalarda sorguların yapılmasının gecikmeye yol açabileceğini, her duruşmada tahliye kararı verilebileceğini, ancak delillerin tahliyeyi gerektirmediği kanaatinin oluşmuş olabileceğini anlatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ama şimdi ileriye sürdükleri savlar bence dinlenilmeli. Çünkü diyorlar ki, 'böyle bir olayı aslında meydana getirmeyi düşünen ve planlayan kişiler serbest bırakılıyorlar, onların silahı, topu, tüfeği var, bizim yok da onun için mi hala içeride kalmaya devam ediyoruz?'.
Bence bu feryada kulak vermek lazım. Bu feryada kulak verecek olan; bir, yargının kendisidir, ikincisi, yargıyı yanlı, taraflı kararlar vermeye yönlendiren bir güçtür.''
''Bu güçten kimi kastediyorsunuz?'' sorusuna ise Arınç, ''Bu olayları planlayanlar, perde arkasında olanlar, avukatlığını yapmaya kalkanlar, bu olayların yargı sürecine müdahale ederek bulandırılmasına çalışanlar'' yanıtını verdi.
Bir başka soru üzerine, bunların arasında siyasetçiler de olduğunu belirten Arınç, ''Ama bunun dışında da bir güç odağının, bununla ilgili soruşturmalara, kovuşturmalara doğrudan bir planlama yaparak müdahale ettiğini düşünüyorum'' dedi.
''Balyoz Planı'' iddialarına ilişkin olarak açılan davanın 16 Aralıkta başlamasının hukukçuların konuşabileceği bir konu olduğunu belirten Arınç, şunlara dikkati çekti:
''Ama şimdi emsal göstererek 'onlar çıkarılıyorlar, tahliye ediliyorlar'... Yani fer'inin de fer'i olmak şartıyla. Bir asli fail vardır, olayı bizzat planlayan, işleyen ve onların ortakları, azmettirenler vardır, bir de 7., 8. derecede bu işe çanak tutanlar veya bu işte birlikte olanlar, yani yardım ve yataklık, propaganda yapmak, onu teşvik etmek, suçu övmek vesaire...
Eğer bu konuda suçlananlar varsa, en sonundaki insanın en birinciye bakarak 'benim durumum onlardan daha kötü değil ki biz hala içerdeyiz' demesini ben haklı bir itiraz olarak görüyorum.''
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 2011 genel seçimlerini geciktirmenin mümkün olmadığını, ancak öne almanın anayasa gereğince mümkün olduğunu belirterek, ''Dolayısıyla 22 Temmuz iyi bir tarih değildi.
Seçimlerin ya mart ya da nisan, mayıs veya eylül, ekim, kasım aylarında olması çok daha doğaldır'' dedi.
Arınç, NTV'de son gelişmelere ilişkin açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.
15 Ağustostan sonra şiddet olaylarının artacağı yönünde haberler bulunduğu belirtilerek, ''Referandum öncesi böyle provokasyonlar olmasını bekliyor musunuz?
Hükümetin elinde böyle bir bilgi var mı?'' sorusu üzerine Arınç, güvenlik zirvesi toplantısının zaman zaman yapıldığını, bu toplantıya kendisinin de katıldığını anlattı.
Arınç, ''Ama böyle bir rapor ve o rapora dayalı olarak ne yapmamız gerektiği konusunu görüşmedik. Bu istihbarat örgütlerinin, İçişleri Bakanlığının görevidir, onlar analiz ederler'' dedi.
Konuya ilişkin endişesini daha önce ifade ettiğini dile getiren Arınç, terör örgütü PKK'nın eylemsizliği bitirdiği ve eylemler yapacağını önceden de ilan ettiğini belirterek, bunun sonucunda herkesi üzen olayların yaşandığını söyledi.
Bu olayların bir kısmının şehir merkezlerinde, petrol boru hatlarında, bir kısmının da kırsal kesimde yaşandığına dikkati çeken Arınç, ''Çok acı çektik ve çekmeye de devam ediyoruz.
Halen de bu olayların devam ettiği ya da edeceği konusunda da bir endişemiz var'' diye konuştu. Arınç, şöyle devam etti:
''Son günlerde yapılan açıklamalarda ramazan dolayısıyla ve kendi demokratik toplum kongrelerinde, vesairelerinde aldıkları kararlarında bir eylemsizliğe girecekleri ve bunun sonucunda da bazı siyasal taleplerde bulunacakları ifade ediliyor.
Eğer bu ciddi ve doğru kabul edilirse, eylemlerin giderek azalacağını tahmin edebiliriz.
Ancak Türkiye'yi karıştırmak, halkta korku, panik ve endişe meydana getirmek ve bunun sonucu olarak da bir, sandıklara gitmemek (kendilerinin yaptıkları propaganda sebebiyle), bir diğeri de 'Evet' ve 'Hayır' konusunda 'Ülke elden gidiyor, parçalanıyor bölünüyor', 'O zaman bu anayasa değişikliklerinin ülkeye faydası yok' gibi bir kanaat oluşturmak ve pekiştirmek amacıyla bunların yapılabileceği konusunda bazı istihbaratımız var, düşüncemiz var.
Herşeye rağmen ister eylemsizlik kararı alsınlar ve ister 'Silah bırakıyoruz' desinler, biz her an hazır olacağız. Bütün tedbirlerimizi alacağız.
Gözümüzü dört açacağız, şehir merkezlerinde, kırsal kesimde, sandık güvenliğini ve vatandaşların canına malına yönelik bütün eylemleri karşılayabilecek bir güçte ve hazırlıkta olacağız.''
BDP'NİN ATEŞKES SÖYLEMLERİNİ NEDEN TEHLİKELİ BULUYOR? CEVABI BİR SONRAKİ SAYFADA
''İKİ TARAFLI ATEŞKES FEVKALADE YANLIŞ BİR İFADE''
''BDP'nin iki taraflı ateşkes çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine de Arınç, ''İki taraflı ateşkes fevkalade yanlış bir ifade.
Yani güvenlik önlemlerini almaya ve güvenlik güçlerinin de saldırılara karşı koymaya hakkı var. Bu her demokratik ülkede olması gereken...
Asıl saldırıda bulunan, eylem yapan, insan öldüren, şehitlerimizi, gazilerimizi ve insanımızı perişan eden eylemlerin sorumlusu kimse, onun ateşkese veya onun silah bırakmaya, onun eylemsizlik kararı almaya görevi var.
Onun da silah bırakması, sanki iki düzenli ordu birbiriyle savaş yapıyormuş gibi bir ateşkes havasını fikren ve zihnen ortaya koymak bence çok yanlış'' dedi.
Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'in ''özerklik''le ilgili sözleri anımsatılarak, ''Eğer terör örgütü ya da herhangi bir uzantısı bir aşamada özerklik ilan etmeye kalkarsa yahut onu gündeme getirirse o zaman hükümetin tavrı ne olacak?'' sözleri üzerine Arınç, şöyle konuştu:
''Madem sordunuz, hükümetin tavrı bunu kabul etmemek, bunu tartışmaya bile gerek görmemek, bunun yanlış olduğunu söylemektir.
Ama eğer suç teşkil eden bir eylem haline dönüşürse, bu konuşmalar bu kararlar, o zaman da yargının görev sahasına girer. Kaldı ki bu söyledikleri şeylerin gerçekleri yansıtmadığı, bunları kimin ağzıyla konuştukları, bunun sonuçlarının ne olabileceği, böyle bir özerkliğin Türkiye Cumhuriyeti haritası içerisinde mümkün olup olmadığı, etnik kökenin sadece bir bölgede değil, her yerde yaygın bir şekilde bulunduğu dikkate alındığında bu sözlerin propagandaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Gerçekleşmesi de gayet zor olacak şeyler.''
'SICAK HAVA SEÇİM TARİHİNİ ETKİLER Mİ?'
Referandumla ilgili kampanyaların korkunç bir sıcak altında yapıldığı ifade edilerek, 2011 genel seçimlerinin öne çekilmesinin gündeme gelip gelemeyeceğine ilişkin soru üzerine Arınç, ''Bu sıcakları gördük, yaşadık. Sanıyorum unutmayacağız. Önümüzdeki seçimleri değerlendirirken buna dikkat etmemiz lazım'' dedi.
22 Temmuz tarihini kendilerinin koymadığını, Meclis'te Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir tıkanma olması nedeniyle seçimin Yüksek Seçim Kurulu'nun kararıyla 22 Temmuz'a alındığını anlatan Arınç, şöyle devam etti:
''Oysa biz Meclisten sevk ederken kanunu 24 Haziran olarak düşünmüştük. Yetişmez dediler, komisyonda 22 Temmuz oldu. Şimdi seçimi geciktirmek mümkün değil ama öne almak mümkün anayasa gereğince. Dolayısıyla 22 Temmuz iyi bir tarih değildi.
Seçimlerin ya mart ya da nisan, mayıs veya eylül, ekim, kasım aylarında olması çok daha doğaldır. Dolayısıyla 22 Temmuz'u biz koymadık.
Bu 22 Temmuz'da tekrar ısrar olur mu yoksa bir iki ay seçim öne çekilebilir mi? Bunu seçime yaklaştığımızda göreceğiz. Bana sorarsanız olabilir. Gecikmek mümkün değil ama öne almak mümkün.''
BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLİ ÖZCAN'IN MHP'YE KATILMASI
Ankara Bağımsız Milletvekili Mehmet Zekai Özcan'ın MHP'ye katılması konusundaki değerlendirmesinin sorulması üzerine Arınç, Zekai Özcan Bey çok değerli bir arkadaşımız, iki dönem bizde milletvekilliği yaptı.
Sanıyorum Plan Bütçe Komisyonu'ndaki tartışmalar sebebiyle, daha sonra 'Demokratik Açılım'la ilgili itirazları sebebiyle partiyle arasına biraz mesafe koymuştu.
Bir üzüntü ve sıkıntı içindeydi şahsen bildiğim kadarıyla. Hatta anayasa oylamaları sırasında onun da 'Hayır' vereceği söyleniyordu, bazı isimler üzerinde spekülasyon yapılırken'' dedi.
Zekai Özcan'ın bütün oylamalara katıldığını ve bildiği kadarıyla 'Evet' oyu kullandığını ve bunu hem kendilerine hem de arkadaşlarına defalarca söylediğini anlatan Arınç, şunları kaydetti:
''Hiç merak etmeyin ben geliyorum ve 'Evet' oyu veriyorum' dedi. Hatta biz böyle hatıra binaen oy verecek olanların gece 12'den sonra kalmayacaklarını düşünüyordum ama bazı arkadaşlar sabahın beş buçuğuna kadar kaldılar ve her turda oy kullandılar.
Yani 'Ben anayasa değişikliklerinde 'Evet' oyu kullandım' diyen bir insanın 'Hayır' oyu kullanmak için MHP'ye gittiğini düşünmüyorum.
MHP'nin de 'Evet' oyu kullanmış bir insanı reddetmesi gerekirken partisine almış olmasına da doğrusu anlam veremiyorum ama bu, referandumla doğrudan ilgili bir parti değiştirme olmayabilir.
Fikirlerini düşüncelerini bundan sonra MHP'de sürdürecek oluyorsa buna saygı duymamız gerekir. Kişilik olarak çok sevdiğimiz beğendiğimiz bir arkadaşımızdır.
Bize hiçbir yanlışı yoktur ama kendi fikirlerini partisinin fikirleriyle son zamanlarda üst üste koyamamıştır.''
'HAYIR OYUNA DİSİPLİN CEZASI VERİR MİSİNİZ?'
Arınç, ''Referanduma çok az bir süre kala bir belediye başkanınız çıksa 'Hayır' oyu kullanacağım dese, onu disipline vermez misiniz?'' sorusuna ise şu yanıtı verdi:
''Vermeyiz tahmin ediyorum, şu ana kadar böyle bir uygulamamız olmadı. Bizim kararımız, parti olarak 'Evet' oyu kullanılması yönünde tavsiyede bulunmak.
İlla 'Hayır oyu vereceksiniz, evet oyu verirseniz mahvolduk' şeklinde muhalefetin yaptığı propagandayı biz yapmıyoruz.
Biz diyoruz ki bu anayasa değişikliklerini 'ey millet senin için, senin iyiliğin, hayrın için yaptık.' Burada bütün toplum kesimleri var.
Daha ileri bir demokrasi, daha güçlü bir özgürlük. Bunu sen de kabul ediyorsan 'Evet' oyu kullan ama senin vereceğin karara biz saygı duyuyoruz.
Söz de senin karar de senin diyoruz. Şimdi bunu söyleyen bir insan 'Ben (Hayır) oyu vereceğim' diyen birisine karşı herhalde onu partiden atmaz.''
İŞTE AŞK GEMİSİ'NİN MÜZİĞİ
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın istifasına neden olan kasetin ardından CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın yasak aşk iddiaları içeren görüntülerinin ortaya çıklmasını “Aşk gemisi gibi” diye yorumladı.
Arınç’ın gönderme yaptığı “Aşk Gemisi” TRT’nin 1980’li yıllarda çok izlenen dizilerinden biriydi. Dizinin her bölümünde gemide bulunan yolcular arasındaki bir aşk konu ediliyordu.
İşte o dizinin başlangıç müziği: