Ardıç'tan Pulur'a taş
Abone olEngin Ardıç, medya çınarı Hasan Pulur'a kendine özgü üslûbuyla eleştirilerde bulundu. Ardıç, Hasan Baba'ya güzelleme yazdı.
Engin Ardıç, polemiğe girmede dur durak bilmiyor. Ardıç'ın son hedefi medyanın en kıdemlilerinden Hasan Pulur... Ardıç düzdü.
Yazı : Engin Ardıç
Kaynak :
Hasan Pulur ustamıza bir kılçık atmıştık hani, 'ondan başkası bilir mi bilmem' demiştik... İnönü'nün 'dünya savaşına girmemekle milletin erkekliğini öldürdüğü' saçmalığı ve bir çocuğa da 'ama seni de babasız bırakmadım' demiş olması...
Sağolsun, o da bizim için 'bizim de birşeyler bilebileceğimizi kabul etti, hakkımızı teslim etti' diyor.
Bir de düzeltme yapmış, İnönü o lafı o kız çocuğunun 'bize şekeri beş liradan yedirdin' sözü üzerine etmiş meğer. Olay Balıkesir'de geçiyor. Kırklı yılların sonları ya da ellilerin başları. Kıza elbette Demokratlar 'öğretmişler', söyletiyorlar.
Biz de küçük bir düzeltme yapalım, savaş yıllarında şekerin kilosu beş lira değil, beş yüz yirmi beş kuruştu! O da, arayıp da bulursan... Tut ki buldun, aylık gelirin ortalama yirmi lira, neyinle nasıl alacaksın? Çayı kuru üzümle, 'kıtlamayla' içerlerdi... Rahmetli babam koltuğunun altında asker tayınıyla eve giderken yolda on kişi çevirip sorarmış: 'Ekmek satılık mı? Son kaç kuruşa bırakırsın?'...
Gırgır bir yana, Hasan Baba haksızlık ediyor. 'Bizim de birşeyler bilebileceğimiz' ne demek? Hasan Pulur'a 'bir şey bilmez' diyebilmek kimin haddine düşmüştür?
Muhterem babacığım, seni herkes sever. Ben de severim.
Tonton adamsın, babacan adamsın, neşeli adamsın, çelebi adamsın. Babıali'nin 'eski usul fıkra yazarlarının' nesli tükenmiş son temsilcilerinden birisin. Farkındaysan ben de çoluk çocuk gibi zıpırlık etmiyor, o geleneğe yaslanmaya, o kaynaktan su doldurmaya çalışıyorum.
Yabancı değilim canım, Kabataş'ta senin ön sırada oturan kambur Hilmi'nin arkadaşı!
Ne çare ki sen İnönü devrinin çocuğusun muhterem babacığım, ben de Menderes devrinin çocuğu. Aramızda kuşak farkı var.
Hasan Baba, bizim sana kızmamız, birşeyler bilmediğinden değildir.
Elbette seni, yeniyetmeler gibi pipisini yazmıyor, kukusunu yazmıyor diye de kimse suçlayamaz. Bu yaştan sonra 'Hıncallık' edecek değilsin ya.
Fakat, bir köşe yazarı olarak 'birinci vazifeni' yapmıyorsun, düşünce üretmiyorsun!
'Abdi İpekçi devrinden' kalma, 'karma ekonomi, muasır medeniyet' falan teranesine saplandın kaldın. Vallahi nadide müze parçalarına döndünüz çoğunuz yahu! İpekçi'nin bıraktığı 'yadigarlar' oldunuz. Haa, bir de 'İsveç sosyalizmi' vardı o zamanlardan kalma... O edebiyatın üstüne çıkamadınız.
O zaman ne oluyor? Gazeteniz de CHP seçmeni emekli memurların okuduğu bir cerideye dönüşüyor. Ara sıra 'magazine yatırmayı düşünen' genel yayın müdürleri kuyruklu yıldız gibi gelip geçiyorlar ama ne fayda?
Muhterem babacığım, bak Cumhuriyet Gazetesi bile değişti de faşizme döndü! Sizde tık yok.
O gazeteden birisi senin için 'kırk yıldır dağarcığına yeni hiçbir şey eklemedi' demişti. 'Bana cahil diyorlar' alınganlığın sanırım oradan kalmadır.
Ben öyle demiyorum, 'tembellik ediyor' diyorum. Elbette bu, sevimli göbeğin ve tonton yanaklarından gelen kilo tembelliği değil, zihin tembelliği.
Baba seni severiz, gel etme eyleme, kıpırda azıcık. Yaş yetmişe yaklaştı ama, bak Çetin Altan'a, delikanlı gibi mübarek!
Baba, CHP iktidara gelmez, gelemez. Gelse de bundan hayır gelmez.
Baba, dünya değişti. İsmet Paşa öldüğü gün doğan bebekler bugün otuz iki yaşındalar.
Baba, sen doğduğunda Roosevelt başkandı Amerika'da, ben doğduğumda Truman. Bunlar geçmişte kaldı.
Ziya Paşa'yla, Tevfik Fikret'le zor yürür bu meslek artık...
Not: Yahu, şu 'terkib-i bend' ile 'terci-i bend' arasında ne fark vardı, bir yazında anlatsana, bu yaşa geldim bir türlü öğrenemedim de... Bilsen bilsen bunu gene sen bilirsin muhterem babacığım!
Yazı : Engin Ardıç
Kaynak :
Hasan Pulur ustamıza bir kılçık atmıştık hani, 'ondan başkası bilir mi bilmem' demiştik... İnönü'nün 'dünya savaşına girmemekle milletin erkekliğini öldürdüğü' saçmalığı ve bir çocuğa da 'ama seni de babasız bırakmadım' demiş olması...
Sağolsun, o da bizim için 'bizim de birşeyler bilebileceğimizi kabul etti, hakkımızı teslim etti' diyor.
Bir de düzeltme yapmış, İnönü o lafı o kız çocuğunun 'bize şekeri beş liradan yedirdin' sözü üzerine etmiş meğer. Olay Balıkesir'de geçiyor. Kırklı yılların sonları ya da ellilerin başları. Kıza elbette Demokratlar 'öğretmişler', söyletiyorlar.
Biz de küçük bir düzeltme yapalım, savaş yıllarında şekerin kilosu beş lira değil, beş yüz yirmi beş kuruştu! O da, arayıp da bulursan... Tut ki buldun, aylık gelirin ortalama yirmi lira, neyinle nasıl alacaksın? Çayı kuru üzümle, 'kıtlamayla' içerlerdi... Rahmetli babam koltuğunun altında asker tayınıyla eve giderken yolda on kişi çevirip sorarmış: 'Ekmek satılık mı? Son kaç kuruşa bırakırsın?'...
Gırgır bir yana, Hasan Baba haksızlık ediyor. 'Bizim de birşeyler bilebileceğimiz' ne demek? Hasan Pulur'a 'bir şey bilmez' diyebilmek kimin haddine düşmüştür?
Muhterem babacığım, seni herkes sever. Ben de severim.
Tonton adamsın, babacan adamsın, neşeli adamsın, çelebi adamsın. Babıali'nin 'eski usul fıkra yazarlarının' nesli tükenmiş son temsilcilerinden birisin. Farkındaysan ben de çoluk çocuk gibi zıpırlık etmiyor, o geleneğe yaslanmaya, o kaynaktan su doldurmaya çalışıyorum.
Yabancı değilim canım, Kabataş'ta senin ön sırada oturan kambur Hilmi'nin arkadaşı!
Ne çare ki sen İnönü devrinin çocuğusun muhterem babacığım, ben de Menderes devrinin çocuğu. Aramızda kuşak farkı var.
Hasan Baba, bizim sana kızmamız, birşeyler bilmediğinden değildir.
Elbette seni, yeniyetmeler gibi pipisini yazmıyor, kukusunu yazmıyor diye de kimse suçlayamaz. Bu yaştan sonra 'Hıncallık' edecek değilsin ya.
Fakat, bir köşe yazarı olarak 'birinci vazifeni' yapmıyorsun, düşünce üretmiyorsun!
'Abdi İpekçi devrinden' kalma, 'karma ekonomi, muasır medeniyet' falan teranesine saplandın kaldın. Vallahi nadide müze parçalarına döndünüz çoğunuz yahu! İpekçi'nin bıraktığı 'yadigarlar' oldunuz. Haa, bir de 'İsveç sosyalizmi' vardı o zamanlardan kalma... O edebiyatın üstüne çıkamadınız.
O zaman ne oluyor? Gazeteniz de CHP seçmeni emekli memurların okuduğu bir cerideye dönüşüyor. Ara sıra 'magazine yatırmayı düşünen' genel yayın müdürleri kuyruklu yıldız gibi gelip geçiyorlar ama ne fayda?
Muhterem babacığım, bak Cumhuriyet Gazetesi bile değişti de faşizme döndü! Sizde tık yok.
O gazeteden birisi senin için 'kırk yıldır dağarcığına yeni hiçbir şey eklemedi' demişti. 'Bana cahil diyorlar' alınganlığın sanırım oradan kalmadır.
Ben öyle demiyorum, 'tembellik ediyor' diyorum. Elbette bu, sevimli göbeğin ve tonton yanaklarından gelen kilo tembelliği değil, zihin tembelliği.
Baba seni severiz, gel etme eyleme, kıpırda azıcık. Yaş yetmişe yaklaştı ama, bak Çetin Altan'a, delikanlı gibi mübarek!
Baba, CHP iktidara gelmez, gelemez. Gelse de bundan hayır gelmez.
Baba, dünya değişti. İsmet Paşa öldüğü gün doğan bebekler bugün otuz iki yaşındalar.
Baba, sen doğduğunda Roosevelt başkandı Amerika'da, ben doğduğumda Truman. Bunlar geçmişte kaldı.
Ziya Paşa'yla, Tevfik Fikret'le zor yürür bu meslek artık...
Not: Yahu, şu 'terkib-i bend' ile 'terci-i bend' arasında ne fark vardı, bir yazında anlatsana, bu yaşa geldim bir türlü öğrenemedim de... Bilsen bilsen bunu gene sen bilirsin muhterem babacığım!