Ardıç'tan medyaya eleştiri
Abone olEngin Ardıç, gündem yaratmak için çabalayan medyayı eleştirdi. Son zamanlarda gündeme damgasını vuran konuları ve yerlerinin ne çabuk dolduğunu ele aldı...
Engin Ardıç, daha önceki eleştirilerini artamayan bir eleştiri
daha yaptı. Ardıç, gündem yaratmakta ve değiştirmekte üstüne
olmayan medyayı alaylı bir dille eleştirdi. Ardıç,başlıklı
yazısına; "Necip Türk matbuatı..." sözleriyle başladı.
Necip Türk matbuatı, laf kıtlığında asma budamayı sever. Başka
çaresi de olmaz ki... Çok şükür Putin geldi de Zeynep'ten
kurtulduk. Gora filmi de bizi 'korkunç kaynana' Semra'dan
kurtarmamış mıydı?
Bakalım futbol ligi kış tatiline girince ne halt edecekler? Boş
stadyumda adam bıçaklamak da mümkün değil, bunun tantanasıyla satış
yapmak da.
İç politika durgun olunca, daha doğrusu, iç politika diye
bildiğimiz hırgür artık hiç olmayınca (Mustafa Sarıgül'den de öyle
hemen ekmek çıkmayacağı belli), gözlerine 18 Aralık sabahını
kestirdiler.
Çünkü 17 Aralık Cuma günü, Avrupa Birliği'nin hakkımızda vereceği
hüküm açıklanacak, ve sanki 18 Aralık Cumartesi sabahı güneş başka
yerden doğacak!
Yahu, büyük bir ihtimalle müzakerelere başlama tarihi verecekler,
ama bu tarih bizim aculluk edip istediğimiz gibi 2005 başları değil
de sonları olacak işte... Belki de 2006... Ne farkeder? Ondan sonra
gene on yıllık bir bekleme süreci başlıyor, bakalım bugünkü yaygara
'momentumunu' on yıl aynı şiddette nasıl yürütebileceksin necip
matbuatım?
Fakat şimdi bir '18 Aralık muhabbeti' yaratma vaktidir. Asmalar
budanmadan kalmasınlar.
18 Aralık gününün hiçbir özelliği yoktur. Hayatımızda hiçbir şey
değişmeyecek, eğer o gün kar fırtınası falan çıkmazsa...
Ancak, bazı arkadaşlar '18 Aralık sabahı için ordunun bazı
çalışmaları var' dediler!
Ben bunu Türkçe'ye tercüme edeyim: 'Avrupa Birliği'den cuma günü
olumlu karar çıkmazsa cumartesi darbe olabilir!'
Yok yahu?
Bir kere sizin darbe kültürünüz eksik hemşerim... Hayatı boyunca
dört modern, bir postmodern darbe, üç de başarısız girişim görmüş
adamlar olarak biz bu konuda uzmanlaştık.
Türkiye'de darbeler cumartesi günleri değil, perşembeyi cumaya
bağlayan geceler yapılır. 18 Aralık'ta 'karşı cinsten bir sarışın
size ilgi gösterebilir' ya da 'üç vakite kadar üç kapıdan temiz
temiz laflar alabilirsiniz' ama darbe olmaz.
İkincisi, Amerika Birleşik Devletleri gizlice desteklemeden,
onaylamadan ya da en azından hoşgörmeden Türkiye'de darbe marbe
yapılabilemez.
Günümüzde bile 'belki ordu sol darbe yapar da iktidarı da bizimle
paylaşır' umuduyla bekleşen zavallılar var da, o bakımdan
söyledim.
Üçüncüsü, Türk ordusu darbe fikrine bugün o kadar uzak ki, Avrupa
Birliği yanlılarını fişlemeye kalkan bazı aklıevvelleri bile hemen
emekliye sevk ediveriyor!
Öyle 'kendi kafasına göre darbe yapmaya kalkacak' maceraperest
sergerdeyi bir yandan ABD bir yandan AB öyle bir kıskaca alırlar ki
adamın feleği şaşar! Kaç hafta değil, kaç gün tutunabilir, merak
ederim.
Demokratlar hiç boşuna üzülmesinler, faşistler de hiç boşuna
sevinmesinler.
Haaa, yoksa darbeyi marbeyi değil de, Avrupa bizi almazsa kurulacak
'yeni bir dünyayı' ve orada alacağımız muhayyel pozisyonu mu
kastediyorsunuz, İsmet Paşa'nın 1964 yılında hayalini kurduğu
gibi?... Öyle bir dünya yok. Merhum paşa da zaten o lafın kendisini
nasıl çok kısa sürede devireceğini bilemeden öylesine sallamıştı...
Ne böyle bir dünya kuracak gücü vardı, ne de ona katılacak... 1955
yılında Bandung Konferansı'nda oluşturulmuş 'Bağlantısızlar
Hareketi', yani Endonezya, Yugoslavya, Hindistan falan, bir dünya
değildi. Onlara katılacak büzük de bizde yoktu ve olamazdı.
Bugün de, Putin'in, doğalgaz alışverişini konuşmak, esas olarak da
Türkiye'yi Çeçen meselesini fişteklemekten vazgeçirmek amacıyla
buraya gelmesi, bazı egzantrik feylesoflarımızın umdukları gibi,
Avrupa ve Amerika'ya sırt çevirecek bir Rusya-Türkiye-Hindistan-Çin
ittifakına, böyle bir 'bloka' götürmez bizi.
Çünkü o büzük gene yok.
YAZI:Engin ARDIÇ