Ardıç'ın canı sıkılmış
Abone olEngin Ardıç, rutin konuları işlemekten sıkıldı. Bugünkü köşesini kendisi için yazan Ardıç, daha söze başlamadan köşe yazalarını eleştirmeyi de ihmal etmedi.
Engin Ardıç, başlıklı yazısında can sıkıntısını giderdi. Ardıç,
köşe yazarlarını da hafiften eleştirdi.
Bugün entellik edeceğim, kusura bakmayın. Günlerden pazar olduğuna
göre, edebilirim.
Gündelik sevimsiz politikadan azıcık ayrılıp 'kültür ve sanat'
konularına girmek entellik sayılıyor ya bu ülkede, kimse
ilgilenmiyor, tepki vermiyor. O zaman biz de kafamıza göre
takılalım. Nasıl olsa 'bok yazsak köşe yazısı olur' aşamasına
geldik! Ben şaka ediyorum ama köşe diye bok yazan birçok kişi de
yok değil basında...
İspanyol kültürüne bodoslamadan daldım ya, İspanyol şoparlarının
ağır ve yoğun Arap etkisi altında üretip dünya çapında bir sanat
müziğine dönüştürmeyi de başardıkları 'flamenco'ya merak sardım.
Eskiden de severdim ama, sözlerini iyi kötü anlamak şartmış
bilincine ve tadına varmak için.
'İyi kötü' dedim, çünkü 's' ve 'd' seslerini hemen hiç kullanmayan
Endülüslü ağzında İspanyolca bilmeceye dönüşüyor.
'El Cigala' yani 'Cırcırböceği' namıyla maruf Diego'nun, Kübalı
efsane piyanist Bebo Valdes ile gerçekleştirdiği muhteşem bir
'flamenco jazz' albümünü, 'Lagrimas Negras'ı (Kara Gözyaşları)
koyup koyup dinliyorum günlerdir, doyamıyorum. Bu Diego El Cigala
denilen adam, uzun kara saçlarıyla 'güzel' değil ama hanımlara
sorarsanız çok 'çekici' bir adam, bizim Arda Uskan'ın gençliğini
andırıyor.
Orada, 'La Bien Paga' adında bir şarkı beni çok çarptı.
Sonra, Madrid'den 'büyük fedakarlıklarla getirttiğim' bir İspanya
İç Savaşı belgeselinde (çünkü posta parası kol gibi girdi), aynı
Endülüs türküsü 'orijinal' haliyle, eski ve büyük sanatçılarından
birinin, Miguel De Molina'nın ağzından karşıma çıkmasın mı? Bu
adama da 'İspanya'nın Münir Nurettin'i' diyebilirsiniz.
Yahu bir yerlerden de ayrıca çıkaracağım sanki, derken, meğerse
Pedro Almodovar'ın 'Bütün Bunları Haketmek İçin Ne Yaptım?'
filminde de rastlamayayım mı?
Ay çok mu entel kaçtı bu yazı? Sözlerini kendimce tercüme ettim,
okuyun da öyle kızın bana.
Nada te debo, nada te pido... Me voy de tu vera, olvidame ya...
Que he pagao con oro tus carnes morenas
(...) No te quiero, no me quieras,
Si tu me lo diste yo nada te pedi
(...) Bien paga, si tu eres bien paga
Porque tus besos compre, y a me te supiste dar
Por un punao de parne
Bien paga bien paga fuiste mujer!
Falan filan, falan filan... Serdar Turgut'un 'köşe yazarlarımız
kısa yazacaklar' ilkesi uyarınca fazla uzatmayayım. Ancak bir de
fakirin naçiz çevirisiyle dilimizde okuyun:
Sana borcum yok, istediğim bir şey de,
Sağlama gidiyorum ha, iyice unut beni.
Senin esmer etine ben altın saydım,
Dudağını avuç avuç parayla aldım.
Sevmiyorum seni, yakamdan düş artık.
İlenme arkamdan kadın, biz seninle ödeştik.
Ben mi asıldım? Zorla verdin kendini.
Kandırma onu, gönlüm bir başkasında,
Ama o parayla satmıyor kimseye sevgisini...
Paylaştık acı tatlı, gömdüm onları şu duvarın ardına,
Sana aldığım mücevher varsın başkasına parlasın.
Sana iyi para verdim kadın, iyi para verdim,
Seni sana ödedim, daha sesin çıkmasın!
Bu yazıyı kendim için yazdım. Belki de bana eskiden yaptığım bazı
eşeklikleri hatırlattı. Belki de Stendhal'in deyimiyle 'to the
happy few', mutlu bir azınlığa. Anlayana.
YAZI:Engin ARDIÇ