Ardıç'ın ağzını bozan olay!
Abone olAkşam Gazetesi yazarlarından Engin Ardıç, yazısının başlangıcında medya hakkında ağıza alınmayacak kelimeler kullanmakta. Ardıç'ın ağzını bozan ne olabilir. İşte cevabı:
Akşam yazarlarından Engin Ardıç Türk medyası hakkında ağır
sözcükler kullanmakta. Peki Ardıç'ı bu kadar fazla sinirlendiren
olay ne olabilir. Ardıç, adlı köşe yazısında bakalım neler
yazıyor:
Histeri, daha çok kadınlarda rastlanan bir sinir hastalığı türüdür.
Fransızca okunuşunda, başındaki 'h' harfi sessiz olduğu için
'isteri' şeklinde söylenir. Dolayısıyla, Türkiye'de akılları apış
aralarında olan bazı çemişler bunun 'istemek' fiilinden
türetildiğini sanırlar ve içleri gıcıklanır, pipileri kalkar:
'Kadın isterik, yani istiyor, verecek abi!'
Histeri hastalığına bir de Türk basınında sıkça rastlanır.
Örneğin, Manchester United'ın yedek takımına üç gol atan ve gene de
elenmekten kurtulamayan Fenerbahçe için koparılan gürültü ve bir
hafta geçmeden Galatasaray maçında tel tel dökülecek olan Tuncay'ın
milli kahraman ilan edilmesi, Türk basınına özgü bir
eşşoğlueşşekliktir.
Gecekondu kahvehanelerinde gazete okuyanları gıdıklayıp para
kazanma amacına yönelik bu histeri fırtınası, hükümete köpeklik
etmek amacına dönünce histeri de elbette siyasi bir kimlik
kazanır.
'17 Aralık yaygarasını' herhalde izlediniz.
Brüksel'den çıkan önemli sonuçlardan biri de Engin Ardıç'ın ahmak
olduğunun tescil edilmesiydi...
Çünkü Ardıç, müzakerelere başlama kararının çıkacağını bilememiş,
bunun bizim istediğimiz gibi 2005 yılının ilkbaharı değil sonbaharı
olacağını görememişti. Üstelik 'adamlar Güney Kıbrıs'ı tanımamızı
şart koşacaklar' lafını poposundan uydurmuştu.
Yoktu böyle bir şey! Dünya durdukça durası başbakanımız sert
çıkışlar yapıyor, ödün vermeyeceğini ısrarla belirtiyor, gavurun
ümüğünü iman gücüyle sıkıp kefereyi ıhtırıyor ve meseleyi
bitiriyordu!
Bunu böyle satarsak, basın da şirin görünürdü başbakanın
gözüne.
Aynı başbakan, arkadaşı Berlusconi'nin belki de bilerek ağzından
kaçırdığına göre 'tanıyacağız, bize biraz zaman verin' demiş.
Bu işlerden hiç mi hiç anlamayan ve münevver bile olmayan Engin
Ardıç da size bazı saçmalıklarını yeniden aktarsın:
Bir yere girmiş değiliz. 'Müzakerelerin' ucu açıktır ve en erken
2014 yılında bitecektir.
Dolayısıyla girersek en erken 2015'te girebiliriz (bu 2025'e de
sarkabilir, hiçbir güvencesi yok)...
Ayrıca son anda bile bizi reddetme haklarını saklı tutuyorlar.
Bunu politikacıları göze alamazsa, referanduma giderek kendi
seçmenlerine, halklarına yaptırabilirler.
Bir tek ülke bile reddetse bu iş yatar.
Kıbrıs'tan ordumuzu çekmeden Avrupa Birliği'ne giremeyiz.
'Emeğin serbest dolaşım hakkını' bize tanımayacaklar, yani
Almanya'da iş bulamayacaksınız. Bu tavizi çoktan verdik ama basının
hükümete köpeklik eden kesimi bunu sizden ısrarla saklıyor.
Üstelik şimdi bir de 'gezginin bile serbest dolaşamama' tehlikesi
ortaya çıktı, yani turist vizesi de kalkmayabilir!
'Tam üyelik' yerine 'imtiyazlı ortaklık' gibi fiyakalı bir terim
ardında gizlenen 'ikinci, hatta üçüncü sınıf yan üyelik' ihtimali
de, aba altından sopa gibi gösteriliyor ve yedekte tutuluyor.
Bu durumda girseniz ne olacak girmeseniz ne olacak yahu?
Bilemem. Benim asıl merak ettiğim şu: Müzakerelerin başlamasına
daha tam dokuz buçuk ay var! Yarattığınız bu histeri krizini
yorulmadan, usanmadan ve aynı ivmeyi koruyarak nasıl
sürdürebileceksiniz acaba, görelim bakalım.
Ondan sonra da müzakerelerin bitmesine tam dokuz yıl kalıyor ve
müzakere de her gün aynı şiddette yapılmaz, ne yazacaksınız?
Tabii ki Fenerbahçe.
Son dakika notları
Karşılıklı varılan ve 'diplomatik inceliklerle' metinlere
yansıtılan tavizler, temel gerçeği değiştirmiyor...
Bizim Güney Kıbrıs'ı 'tanımaz gibi yapıp dolaylı tanımamız', bunun
zamana yayılması ve bunu 'karara paraf atarak' değil de 'sözle'
söylemiş olmamız, Avrupa'nın dolaşım hakkımızı 'kalıcı olarak'
değil de 'gerektiğinde' kısıtlayacak olması, 'imtiyazlı ortaklığın'
Türkiye isterse gerçekleşmesi falan, ancak meslekten diplomatları
ilgilendiren numaralardır.
İki taraf da yumuşamış ve görünürde 'bir orta yol' bulunmuştur, iki
taraf da kendi kamuoylarına şirin görünecektir ama, dönüp yazıma
baktım, tek kelimesini bile değiştirme gereği bulamadım!
YAZI:AKŞAM