Ardıç'a göre sıcaklar basını bunalttı
Abone olSıcaklardan gazetelerin de nasibini aldığını yazan Engin Ardıç'a göre bunun en son örneği Vahdettin tartışmaları. Ardıç, gazetecilerin yıllık izinlerini kullanmasını önerdi.
Aşırı sıcaklardan gazete ve gazeteciler de nasibini aldı. Bu
iddianın sahibi Engin Ardıç, adlı yazısında gazetecilerin bir an
önce yıllık izin kullanmalarını önerdi:
Yazı: Engin Ardıç
Kaynak:
- On yıl kadar öncesinin en keyifli Amerikan
gırgırlarından biriydi... Amerikan başkanı Bill Clinton ile eşi
Hilary bir toplantıya katılacaklar, sunucu şöyle sunuyor:
'Ladies and gentlemen... The President of the United States and...
her husband!'
Yani, şimdi huzurlarınızda, Amerika Birleşik Devletleri başkanı
ve... onun kocası!
Rahşan Ecevit'i ne zaman görsem aklıma bu gelir.
Kendi yaşı seksen iki, kocasının yaşı seksen olan bu hanımın hiçbir
'resmi' kimliği yoktur. Konumu, Kraliçe Elizabeth'in kocası Prens
Philip'in konumunu andırır!... Fakat Philip'in tersine, dönem dönem
perde arkasından ülkeyi yönetmiştir. Bir ara, tıpkı Turgut Özal'ın
eşini ANAP'a İstanbul İl Başkanı yapması gibi, güvercinli aile
şirketinin başına da geçmiştir.
Şimdilerde, kocasıyla tatlı, huzurlu ve mutlu bir emeklilik
yaşayacağına, duruyor duruyor demeçler patlatıyor. Kumsalda çıplak
ayakla elele tutuşup yürüyecekleri yerde, ona buna akıl
veriyor.'Huylu huyundan vazgeçmez' özdeyişini kanıtlamaya
çalışıyor.
Sıcak yaz günlerinde herhalde yayınlayacak yeterince çıplak karı
resmi bulamayan necip matbuat da alıp alıp koyuyor bu demeçleri bir
yerlerine...
Rahşan Hanım, geçenlerde 'memleket elden gidiyor, camileri
kapatacaklar, kilise yapacaklar' gibilerden inciler
döktürmüştü.
Rahşan Hanım son olarak Kıbrıslı soydaşlarımıza öğüt verdi, ve
onları tanımamakta direnen dünya ülkelerine karşı, 'siz de Temel
gibi yapın, 'ben sizi hiç tanımayrum' deyin' dedi...
Muhteşem bir dış politika tabii... Bu kadarını, 'otarşi'
politikasının mutemedi Tevfik Rüştü merhum bile akıl edemezdi.
Bunun üzerine Bülent Bey de boş durmadı, eşinden geri kalmamak
amacıyla 'Vahdettin'le akraba olduğunu ve onu aslında vatan haini
falan olmadığını' açıklayıverdi!
Emekli memur gazeteleri de bu lafın üzerine gene sazan gibi
atladılar ve tıpkı İstanbul Belediyesi'nin şu ünlü şehir rehberi
konusunda olduğu gibi, hemen bir tartışma başlattılar.
Bu tartışmaya 'evet' ya da 'hayır' şeklinde görüş belirterek
maydanoz olmaya meraklı çoktur.
Şimdi gene sil baştan, Vahdettin'in Atatürk'ü Samsun'a nasıl ve ne
suretle göndermiş olduğu, yanına kaç para verdiği falan
anlatılacak, sonra sıra Bandırma vapurunun boyuna gelecektir.
Aydınlar, 'transatlantikçiler' ve 'mavnacılar' olarak ikiye
ayrılacaklar, birbirlerine küfürler yağdıracaklardır.
Bu konulara ister istemez bulaşa bulaşa, bizim köşe de yakında
Feridun Fazıl Tülbentçi'nin tarih sohbetleri köşesine
dönecektir!
Lakin, bu Vahdettin tartışması, çocukluğumda haftalık dergilerin
dolgu sayfalarını süsleyen 'Hitler deli miydi?' tartışması kadar
kabak tadı vermiştir.
Ben de bir şey sormak isterim:
Cinayet haberlerinde kan ve ceset göstermek yasak. İntihar
haberlerinde bunu şirin gösterici yayın yapmak yasak. Terör
eylemlerinde teröristleri övücü ya da halkı onlara özendirici yayın
yapmak yasak. Tamam, amenna, peki.
Peki, 2005 gibi bir yılda, Ecevit ailesinin incilerini mal bulmuş
Mağrıbi gibi yayınlamak hangi kapsama giriyor? Bunun bir
'müeyyidesi' yok mudur?
Yani bu yazının başlığı 'tırışkadan gündem yaratmak' da olabilirdi
vallahi... Sıcaktan oluyor efendim, sıcaktan. Bu sıcak basına
yaramadı. Kullansanız ya hemşerim 'yıllık izninizin bir bölümünü',
bizi de sıkmasanız...