Ardıç, YÖK Başkanı'nı taşladı
Abone olYÖK Başkanı Erdoğan Teziç, geçtiğimiz günlerde YÖK'ün sevimsiz bir kurum olduğunu söylemişti. Engin Ardıç yazısında Erdoğan Teziç'e anlamlı bir soru soruyor
Engin Ardıç başlıklı yazısında YÖK'ün ne amaçla kurulduğunu,
yaşanan süreci anlatıyor. Ardıç, YÖK Başkanı'nı da eleştiriyor.
Yazı: Engin Ardıç
Kaynak:
"Dün akşamdan beri futbol tufasından kafayı yemiş olacaksınız,
kimse bu yazıya aldırmayacak ama ben gene de yazayım:
YÖK deyip geçtiğimiz Yüksek Öğretim Kurumu, 12 Eylül yönetiminin,
üniversiteler üzerinde baskı kurmak amacıyla 'müesseseleştirdiği'
bir konseydir. Yapışmış kalmıştır.
Tıpkı çapsız kasaba politikacılarının, televizyonlar üzerinde baskı
kurmak amacıyla müesseseleştirdikleri RTÜK gibi.
Tıpkı ondan ilham alan bazı zıpçıktıların, basın üzerinde baskı
kurmak amacıyla yumurtladıkları Basın Konseyi gibi bir şey.
Baskının amacı, üniversitelerden, gerek hoca gerek öğrenci
düzeyinde, en kaba tanımıyla 'solu' temizlemekti.
Bu amaç bugün 'dincileri temizlemek' yönünde gerçekleşiyor.
Bu nedenle, bir zamanlar YÖK'e karşı çıkmış olanlar bile, şimdi
işlerine geldiği için bu kurumun varlığına göz yumuyorlar.
Bu kurum, yirmi küsur yıldır üniversiteleri 'zapt-ü rapt' altına
alarak 'muma çevirdi' ve onları hızla üniversite kimliğinden
çıkarıp birer 'yüksek lise' derecesine düşürdü. Günümüzde bunlarda
eğitim düzeyi de berbat, öğrenci düzeyi de berbattır. 'Kitapsız
profesör' sayısına bakın, hoca düzeyine de kendiniz karar
verin.
Bu kuruma, ne anlı şanlı demokrasi şampiyonu Demirel karşı çıktı,
ne de onun iktidar ortağı, aslanlar aslanı sosyaldemokrat
İnönü.
Sonra da 'Türk siyasetini ciddiye almıyorum' diye bana
kızıyorsunuz...
'Bizim zamanımızda' üniversite bağımsızdı ve rektör özellikle
çağırmadıkça, kapısından içeri polis giremezdi! Bugün öğrencilere
şaka gibi gelir.
Bu elbette 28 Nisan 1960 olaylarına, Zeki Şahin ve Bumin Yamanoğlu
gibi polis yöneticilerinin İstanbul Üniversitesi'ni basıp rektör
Sıddık Sami Onar'ı tartaklamalarına, yerlerde sürükleyip kaşını
patlatmalarına bir tepkiydi. İlmiyye, seyfiyyeden intikam
alıyordu.
Ama sonra da üniversiteleri eskisinden bin beter bir baskı altına
aldılar. Sakal bırakan hocaların sakalını zorla kestirecek kadar...
Çünkü sakal bırakmak 'piyade talimatnamesine' aykırıdır. İlmiyye
sınıfı, bu kez bedel ödüyordu.
Yetmişli yıllarda keyfe keder zart zurtla kurulan bu baskı,
seksenli yıllarda 'kayıt kuyut altına' alındı, YÖK doğdu.
YÖK başkanı, Galatasaray'dan ağabeyimiz Profesör Erdoğan Teziç,
geçen gün, 'YÖK sevimli bir kurum değil maalesef' demiş.
Haklısın Erdoğan Abi. Haklısın da, sevimli olmayan bir kurumun
başına neden geçtin, niçin oturuyorsun?
Atatürk kılığına sokulan tiyatro sanatçısının, Dolmabahçe'den
vapura binerken, yani 'SAMSUN HACISI' olmaya giderken belirttiği
gibi, 'şeriatçılarla mücadele etmek için' olsa gerek.
Et tabii... Et de, bir Fransız özdeyişiyle, biz de 'i'lerin
noktalarını koyalım'...
Erdoğan Abi, sen de bilirsin ki, hiçbir doğru düzgün ülkede
'hükümet üniversite kurmaz'... Bakanlıktan para beklemez. 'Ödenek
sıkıntısı' çekmez. Gecekondu üniversite, bize özgüdür.
Çünkü üniversiteler, o hükümetlerden de, o rejimlerden de, o
devletlerden de çok daha eski ve köklüdürler! Taa ortaçağdan beri
vardırlar!
Üniversite tam bağımsızdır ve tam bağımsız olmalıdır. Üniversite,
merkezden yönetilmez. Üniversite, 'yedek subay olmak için'
katlanılması gereken dört yıllık bir eziyet değildir. Bir yandan
meslek eğitimi veren ama asıl bilim üretilen yerdir.
Avrupa'da 'Katolik üniversitesi' vardır (Belçika'nın Louvain
şehrinde), burada 'Müslüman üniversitesi' olamıyor. Niçin bir
'komünist üniversitesi' de olamasın? Paris'in Vincennes
üniversitesi gibi...
Çünkü devlet bırakmıyor.
Ama biz Avrupa Birliği'ne gireceğiz, öyle mi? Adamlar bize
haksızlık ediyorlar canım, bundan iyi aday mı bulacaklar, gül gibi
memleket...
Fakat bir küçük sakınca var: Avrupa Birliği'ne faşist ülkeleri
almıyorlar.
Vay utanmazlar vay, Türkiye'siz Avrupa olur mu? Dört nala gelip
kısrak başı gibi bilmemne yapan bir ülkeyiz...