Ardıç Serdar Turgut'a dokundurdu
Abone olBayramları konu edinen bir yazı kaleme alan Engin Ardıç, Serdar Turgut'a gönderme yaptı. Ardıç, "milliyetçi-muhafazakar bir yazı değil" diyerek Turgut'a gönderme yaptı.
Akşam Gazetesi'ni 'milliyetçi-muhafazakar' bir çizgiye
oturtacağını sıklıkla tekrarlayan Serdar Turgut'a Engin Ardıç'tan
hafif dokundurma. Bayramlarla ilgili düşüncelerini kaleme alan
Ardıç, Serdar Turgut'a gönderme yaparak,dedi. Ardıç'ın
iğnemelerinden Zülfü Livaneli de payını aldı:
- Papa Johannes Paulus II Hazretleri, bundan on yıl kadar önce, '25
Aralık tarihinin İsa'nın doğum günü olmadığını biz de biliyoruz ama
gelenek olmuş bir kere, nasıl değiştirelim' demişti...
Biz de dini bayramları, ortada kutlanacak bir şey olmadığını bile
bile kutlarız.
Yeri cennet olası hocam Tahir Alangu da, bütün bunları 'enayilik'
olarak niteleyen bizlere, o zamanın hışır gençlerine, otuz sekiz
yıl önce 'insancıl bir dirençtir bu, mollalar', demişti, 'gelenek,
halkı kendi geçmişine ve kendi kültürüne yabancılaşmaktan
korur.'
Rahmetli, bayramlarda elini öpmeye gitmeyene de çok kızardı, şeker
hastasıydı ve bütün umudunu bayramlarda öğrencilerinin getireceği
tatlılara bağlamıştı, eşi Mesude Hanım'dan kaçırabildiği
ölçüde!
Halkımız dini bayramlarda samimi olarak çok sevinir ve
heyecanlanır. Milli bayramları iplemez.
Aydınlarımız dini bayramlarda da milli bayramlarda da hiç
heyecanlanmazlar ve kaçacak yer ararlar. Milli bayramlarda ise
görev gereği yalnızca bürokrasi ve basın heyecan duymaktadır.
Bendeniz de öteden beri milletin neye ve niçin sevindiğini merak
ederim. Benim de işim budur çünkü ben bayram yapmıyorum, bayram
günü de çalışıyorum. Lakin, ortaya çıkacak yazı pek de 'miliyetçi
ve muhafazakar' olmayabilir.
Örneğin, halk arasında Şeker Bayramı tabir edilen Ramazan
Bayramı'nda ne kutlanmaktadır? Oruç ayının, yani sıkıntının bitişi
mi? Öyleyse oruç tutmak kötü bir şey midir ki bundan kurtulunca
bayram edilmesi gerekiyor?
Kurban Bayramı'nda ne kutlanıyor? Hac mevsiminin gelişi mi? Hacca
gitmeyenin, yani beş farzdan birini yerine getirmeyenin, bundan
utanması ve tam tersine 'fazla ses etmemesi' gerekmez miydi?
Peki ama 'kameri takvime' göre her yıl değişen, bir bakarsın yaza
bir bakarsın kışa denk gelen mevsim, mevsim midir?
Yoksa çoluk çocuk harçlık keyfini, yoksul da 'tatlı ve et
yiyebilme' olanağını mı kutluyor?
Zengin 'atlayıp bir Roma, Paris ya da Londra yapma' fırsatını
kutluyor, onu biliyoruz da...
Bendeniz öteden beri bayramlarda insanlara niçin 'nefes alma
olanağı' sağlanmadığını da merak ederim.
Günde beş vakit namaz, bayram sabahı bayram namazı, fakat
'akabinde' namaza devam! Üç gün bir bayram, dört gün öbür bayram,
insanlara hiç olmazsa yılda yedi güncük 'namazı bırakma' fırsatı
verilmemiş. 'Non stop' devam edeceksin!
Eğlenmek yasak. 'Bayram yerinde kayık salıncağa binmek' gibi
eylemler yalnızca çocuklar için... Erişkinler, bir yandan namaza
hiç mi hiç ara vermeden devam ederken bir yandan da gerek ölülerin
mezarını, gerek dirilerin evini ziyaret edecekler. 'Etkinlikler' bu
kadar!
Ya da çağdaş yaşam gereği televizyonun karşısına geçip birbirinden
aşağılık gecekondu programlarına davar gibi bakacaksın. Sosyal
sınıfın ve medya patronları bunu emrediyor.
Her bayram, basında, bir yandan trafik kazalarında ölenlerin, bir
yandan kurban keseyim derken kıçını başını kesenlerin çetelesi
tutuluyor ve 'Avrupa Birliği'ne böyle mi gireceğiz?' edebiyatı
yapılıyor. 'Ünlüler ve siyasi liderler bayramı nerede geçirdiler?'
edebiyatı da yapılıyor ama bunu değil okuyucu, bizzat haberi yapan
gariban bile umursamıyor.
Bazı yazarlar da saf saf 'kurban vahşetine' karşı çıkıyorlar,
seçimi niçin AKP'nin kazandığına şaştıkları gibi, ve halka
kızıyorlar. Hatta Zülfü Livaneli, kurban kesiminin yasaklanmasını
bile isteyebiliyor.
Niçin asla iktidara gelemeyeceklerinin sırrı da bu talepte
saklıdır.
Yazı: Engin Ardıç
Kaynak: