Ardıç ilk yazısıyla düşman çatlattı

Abone ol

Akşam Gazetesi için ilk yazıyı kaleme alan Engin Ardıç, düşman çatlatırcasına, 'eşek yüküyle' para almadığını ama 'eşek gibi' yazmakla yükümlü olduğunu söyledi.

Akşam Gazetesi'nde günlerdir "Türk basınının en cesur kalemi" şeklinde anons edilen Engin Ardıç, yeni gazetesi için ilk yazısını kaleme aldı.

Ardıç, ilk yazısında 'kalem erbabı' olduğunu gösterdi ve deyiş yerindeyse kendisine 'gıcık kapanların' beklentilerini boşa çıkardı ve simitçi edasıyla diyerek adeta düşman çatlattı:

Düşünüyorum da, eskiden gazeteler ne kadar derme çatma çıkarlardı yahu...

Lafa buradan girip eski Akşam Gazetesi'ne getireceğim, sonra döndürüp dolaştırıp yeni Akşam'dan çıkacağım. Hepiniz anladınız.

Hem Pazar günü, hem Bayram günü (mübarek olsun), hem burada ilk yazım. Zor iş. Herkes de atmaca gibi bekliyor, herif eşek yüküyle para almış, bakalım ne yazacak? Kuş mu konduracak?

Ortada eşek yüküyle para mara yok ama herif eşek gibi yazmakla yükümlüdür.

Bu durumda akıllı davranır, 'akşam' kelimesi üzerine zırtapoz çeşitlemeler yaparsın, en kolay yoldur elbette; Ahmet Haşim'e dönüp 'göllerde bu dem bir kamış olsam' dersin, sonra iyice ucuzlatıp 'ahşiyeem simidiiiyeee' diye sürdürürsün... Nasıl olsa ilk gün hiçkimse senden hükümetin tarım politikasını irdelemeni beklemeyecektir.

Ama eski okur azıcık 'nostalji' de isteyecektir, onun için biz gene eski Akşam Gazetesi'ne gidelim.

Eskiden gazeteler çok derme çatma çıkarlardı. Baskıları berbattı. Linotip mi entertip mi ne olduğunu bir türlü öğrenemediğim (hiç de umurumda olmayan) bir teknikle.

O sararmış pıyrım pıyrım Tanin, İkdam falan değil; altmışlı yıllarda da gazeteler çok berbat çıkarlardı. İlkelliğin solculuk olduğunu sanırdık.

Ancak, Akşam'ın özel bir yeri vardı. Tamam, Cumhuriyet solcu olmasına solcuydu (ya da biz öyle sanıyorduk) ama Akşam daha bir solcuydu. Patronu Malik Yolaç mıydı, Kayhan Yolaç mı, Erkan Yolaç mı, düşündüm, hatırlayamayınca vazgeçtim. Yahoo'ya Google'a falan da bakmadım. (Aslında şu anda hatırladım canım, numara yapıyorum.)

Çünkü orada Çetin Altan vardı. İlhami Soysal da vardı. Bu ikincisinin unutulmuş olması Türkiye'nin ayıbıdır.

Çetin Altan'ın Akşam'dan ayda üç bin lira aldığı söylenirdi, tam üç bin lira! Mebus maaşı. Viski içerdi, ona da kızarlardı.

Biz deliler gibi bir onu bir ötekini okurduk. İlhan Selçuk bunların 'ağababası' sayılıyor, dördüncü sırada Refik Erduran geliyordu.

Hiçbir zaman evine bakır bakraç, kilim, yün çorap ve makrame asan hıyarlardan olmadım ama bal gibi 'köy romanları' okuyor, 'köy oyunları' seyrediyor, bu memlekette Sosyalizm olabileceğini, bunun da köylüye dayanacağını sanıyorduk. Ham hışırdık. Dedim ya, altmışlı yıllardı.

Sonra 'o zamanın babalarının' herbiri başka bir yöne yelken açtılar. Biz de köylümüzle tanıştık.

Ve de döndük dolaştık Akşam'a geldik. Eskiden Çetin Altan yazarmış orada, şimdi de Engin Ardıç denilen tuhaf adam yazıyor, ne olmuş? Düşlerimde bile göremezdim bunu. Tıfılın tekiydim.

Eski dostlar da dün hoşgeldin demişler bize, sağolsunlar.

Bu Akşam o Akşam değil. Bu renkli ama boyalı değil. Bu daha iyi bir gazete.

Çünkü Türkiye de daha ileri bir ülke ve bendeniz de çok şükür Akşam'ı açıp da 'emekçi kardeşlerimiz sürüm sürüm sürünürlerken toplumcu bir yazar üç bin lira alır mıymış' diyen ahmaklardan olmadım hiç. Hadi itiraf edeyim, ahır ömründe Milliyet'te yazan Refii Cevat merhumu daha çok seviyordum o zamanlar (Ulunay) ve benimle alay ediyorlardı.

Eskiden Türk basını çok derme çatmaydı.

Kafalar da öyle değil miydi?

Yazı: Engin Ardıç
Kaynak:

Günün Önemli Haberleri