Arazi kavgalarının sebebi otorite boşluğu
Abone olDiyarbakır Dicle Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Merkezi Başkanı Sosylog Germanist Prof. Dr. Sabri Eyigün, Diyarbakır’da yaşanan arazi kavg...
Diyarbakır Dicle Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Merkezi
Başkanı Sosylog Germanist Prof. Dr. Sabri Eyigün, Diyarbakır’da
yaşanan arazi kavgalarında meydana gelen katliamların nedeninin
çözüm süreci sonrası oluşan otorite boşluğu olduğunu söyledi.
Bütün şiddet türlerinin çok sayıda nedeni olduğunu ve tek bir
nedene bağlanamayacağını aktaran Eyigün, çözüm süreci boyutunun son
yaşanan olaylarda etkili olduğunu dile getirdi. Çözüm sürecinden
önce insanların silah kullanmada ve kavga etmede bu kadar rahat
olmadıklarına dikkat çeken Eyigün, “Bir tarafta PKK’nın korkusu,
diğer tarafta da jandarmanın otoritesi ve korkusu vardı. Veya bazen
devlet iki aşiret arasında veya aile bireyleri arasında uzlaştırıcı
bir rol de oynayabilmekteydi. Bu ikisi de kısmen çekilince, bir
anlamda köylülerin hem silaha davranması daha kolay oldu, hem de
uzlaştırıcı otorite devreye giremedi” dedi.
Hayatın eskiye oranla normalleştiğini dile getiren Eyigün,
bastırılmış duyguların yeniden canlandığını ifade etti. Eyigün,
“Aslında hayat eskiye oranla normalleşiyor, bastırılmış duygular,
ertelenmiş duygular yeniden canlanıyor. Eski hesaplar kaldığı
yerden devam etmeye başlıyor. Bu bölgede kırsal kesimden kentlere
doğru büyük göçler yaşandı. İnsanlar bir gecede köyünü ve toprağını
terk etmek zorunda kaldı. Daha sonra, yani çözüm sürecinden önce,
köye dönüş izni verilmiş olsa da kırsal kesimde yaşanan şiddet
olaylarından dolayı güvenli olmadı için insanlar geri dönmek
istemiyorlardı. Çünkü hem ortam güvensiz hem de topraklar
değersizdi. Çözüm süreciyle beraber Güneydoğu Anadolu Bölgesi
taşıyla toprağıyla daha da değerlendi ve bu süreçte araziler,
kartopu gibi sürekli katlanarak değer kazanmaya devam ediyor. Çözüm
sürecine paralel olarak köye dönmeler başladı, terk edilen köyler
yeniden dolmaya, araziler sulanmaya, ekilip biçilmeye başlanıldı.
Bunun için de daha önce terk edilen yerler, korkudan dolayı
kimsenin ekip biçemediği ve büyük bir aileden sadece bir kardeşe
terk edilen arazilere ailenin diğer fertleri de sahip çıkmaya
başladı. Bu da çıkar kavgalarını gündeme getirdi. İnsanlar adeta
geçmişin zararlarını bir an önce telafi etme aceleciliği içinde
arazilerine sahip çıkmaya başladılar. Sınırlı olan araziler hem
aynı aile içindeki bireylere az gelmeye başladı hem de rakip
aileler ve aşiretler arasında geçmişte var olan, ama terör
döneminde küllenen rekabeti yeniden su yüzüne çıkardı” diye
konuştu.
“OLAYLARA ÇOK BOYUTLU BAKMAK GEREKİYOR”
Diyarbakır’da yaşanan ve çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesine
neden olan arazi kavgalarının sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne
özgü bir olay olmadığına dikkat çeken Eyigün, ülkenin tüm
bölgelerine özgü bir durum olduğunu, ancak diğer bölgelerde aşiret
yapısındaki duygunun olmadığını aktardı. Eyigün, “Bu şiddet eğilimi
yalnız Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne özgü ve arazi kavgalarıyla
sınırlı değildir. Maalesef ülkemizin tüm bölgelerinde ve her alanda
şiddetin arttığı bir dönemden geçiyoruz. Dünyanın diğer
bölgelerinde hayatın her alanında, hem kırsalda hem de şehirde
bizden daha yoğun bir şiddet yaşanıyor. Kardeşler ve yakın
akrabalar arasındaki kavgalar, miras ve arazi anlaşmazlığı
sorunları Güneydoğu ölçeğinde olmasa da ülkemizin batı bölgelerinde
de yaşanmaktadır, bu bölgelerde de sorunun zaman zaman şiddetle
çözüldüğüne medyada şahit oluyoruz. Örneğin Hatay’da geçen aylarda
benzer bir anlaşmazlık yüzünden bir kişi ölmüş, 300 kişi de köyü
terk etmek zorunda kalmıştı. Hangi tür şiddet olursa olsun, hangi
bölgede yaşanırsa yaşansın, nedeni çok boyutludur ve ancak çok
sayıda değişken tarafından çözümlenebilir. Bu çerçevede sosyolojik
açıdan şiddet eylemleri genelde; yaşam biçimimizi belirleyen
değerler yapısı, toplumsal ve kurumsal yapı, sosyalleşme süreci,
bireyler arası ilişkiler ve ekonomik durum üzerinden
değerlendirilir. Bu çerçevede bölgemizde yaşanan arazi
anlaşmazlıklarına baktığımızda ise katliamların ana nedenini
öncelikli olarak bölgeye özgü sosyo-kültürel dinamiklerde, yine
bölgeye özgü köy ve aşiret yapısında ve tabii ki çözüm sürecinin
sosyal hayata etkilerinde aramak daha doğrudur" şeklinde
konuştu.
“YA DAHA GÜÇLÜ OLACAKSIN, YA DA BOYUN EĞECEKSİN”
Bölgenin şiddet yapısıyla ilgili olarak karşı tarafa boyun eğdirme
gibi bir düşüncenin olduğunu belirten Eyigün, bunun itaat kültürünü
oluşturduğunu kaydetti. Eyigün, “Bölgenin yapısında var olan şiddet
kültürü, tarihsel koşulları içinde güçlüye boyun eğme, itaat
kültürün doğurmuştur. Erkekler, bir güç karşısında, ’Ya daha güçlü
olacaksın, ya da boyun eğeceksin’ gibi ikili bir seçenekle karşı
karşıya bırakılıyor. Üçüncü bir yol izleme şansı bırakılmıyor.
Güçlüden korkma, zarar vermeme, ona boyun eğme kültürü, insanları
hep güçlü gözükme zorunluluğu içinde bırakmıştır. ’Güçlü olmazsam
beni yaşatmazlar’ anlayışı kişileri herhangi bir çıkar
zedelenmesinde hakkını korumak için daha fazla güç kullanmak
zorunda bıraktığından, anlaşmazlıklar bir yerde güç gösterisine
dönüşmektedir” ifadelerini kullandı.
“TOPRAK NAMUSTUR ANLAYIŞI”
Olayların yaşanmasında toprağa biçilen rolün ve verilen değerin de
etkili olduğunu aktaran Eyigün, toprağa namus gözü ile bakılmasının
toprak için adam öldürmeyi olağan karşılamaya neden olduğunu
belirtti. Eyigün, “Bölge insanının ’toprak’ kavramına bakışı da
önemlidir. Gerçi tüm Anadolu kültüründe, hatta Ortadoğu
kültürlerinde toprağa ayrı bir anlam atfedilmiş ve toprak ’Namus’
olarak algılanmıştır. Hatta Anadolu’da ’ev satılır, araba satılır,
ama toprak satılmaz, çünkü toprak namustur’, gibi bir algı var. Bu
algı, yani toprağı namusla eşdeğer görme algısı, Anadolu’nun diğer
bölgelerine göre Güneydoğu’da daha da güçlüdür. Toprağa tecavüz,
namusa tecavüz gibi algılanmaktadır. Namusa tecavüzün de karşılığı
ölümdür. Güneydoğu’da toprak namustur, denilmiş ve ona namus ve
şeref gibi olgular yüklemiştir, toprağa tecavüz namusa tecavüz gibi
algılanmıştır” dedi.
"KİŞİSEL ÖÇ ALMA DUYGUSU”
Yaşanan öldürme vakalarında vatandaşların kendi öçlerini
kendilerinin alma düşüncesinin katliamlara neden olduğunu kaydeden
Eyigün, devletin ilgili mercilerine başvurma kültürünün henüz
oturmadığını ifade etti. Eyigün, “Toplumumuzda kişisel olarak öç
alma veya cezalandırma bicimi yaygın bir davranış tarzı olarak
dikkat çekmektedir. Bireyler bazen kendi aralarındaki sorunları,
devletin ilgili merci ve kurumlarının dışında kendi
inisiyatifleriyle çözmeye çalışmaktadırlar. Bu tutumun temelinde,
sorunun yetkili merciler ile çözümünü olanaklı kılan bir tavrın
aynı şekilde korkaklıkla eş değer olarak görülmesidir” diye
konuştu.
(İHA)