Tarihin, savaşlar arasına sıkışan
salgın hastalıklar sayfalarını karıştırdığımızda, insanın ve
toplumun olumlu ya da olumsuz pek çok değişim geçirdiğini görmek
mümkün. Bu çerçeveden bakınca, geçmişin çaresizlik ve kısıtlı
imkânları arasında yaşanan salgın hastalıklar, bireylerin
yaşamlarıyla ilgili büyük ve ciddi sorular sormasına neden olması
bakımından oldukça dikkate değerdir. Örneğin, vebanın neden
olduğu acı ve çaresizlik insanların, görünen nesnelerin ardındaki
gerçeklik, sonsuzluk ve tevhide ulaşma yönündeki ruhî tecrübe olan
mistisizme yönelmesine neden olmuştur. Aynı zamanda veba,
insanın tabiatı tahrip ve tahrif ettiği, ekolojik dengenin
bozulmaya başladığı bir zamanda ortaya çıkarak insan - tabiat
ilişkisinin sorgulanmasını da gerektirmiştir.
Geçmişe nazaran daha girift ve
pamuk ipliğine bağlı olan günümüz toplumsal yapısına, korona
virüsün de ciddi ve kalıcı etkiler bırakması kuvvetle muhtemeldir.
Bunun nedeni salgınların, sadece insanı değil toplumu,
tabiatı ve diğer canlı türlerini etkileyecek kadar güçlü; insanın
ise geçmişe nazaran bir o kadar zayıf olmasıdır.
İnsan olarak doğmak, kendi
tercihlerimiz dışında gelişen bir süreç olmasına rağmen; insan
kalabilmek, tamamen kendi çabamızla ilişkilidir. Bu
nedenle insanı insan yapan değerleri muhafaza edebilmek, tarihin
her anında olduğu gibi günümüzde de zor ve meşakkatli olmuş, salgın
hastalıklar da bu duruma tuz biber ekmiştir.
***
Yaşadığımız salgın hastalık,
kabuğumuza çekilmemize neden olurken aynı zamanda bizi daha
bireyselci yaparak ve bir insanın nefes almasına ancak yetebilen
küçük mutluluklara göz dikerek, bireyi ve toplumu büyük bir
değişime zorlamaktadır.
Eskimemiş eskiyi ararken, korona
virüsün hemen öncesinde gözlerimizin içinin parladığı sohbetleri
hatırladığımızda, büyüğü ve küçüğüyle iki yıl öncesine özlem duyan
insanlara dönüştüğümüzü görmek insan için oldukça yıkıcı.
On yaşındaki çocuklarımızın ‘nerede o eski bayramlar’
söyleminin, insanı sarsmayacak kadar basit bir cümle olduğunu kim
iddia edebilir ki? Pandemi nedenli bireysellik,
kabuğa çekilme ve bencillik, kısaca insanın insandan uzaklaşması,
toplumsal sorunlarımızın ve eskisi kadar mutlu olmayışımızın ana
nedeni olmayacak kadar küçük bir sorun değil.
Bu açıdan bakıldığında, veba
salgınıyla yaşıyor olduğumuz korona virüs musibetini kıyaslamak
sonuçları bakımından oldukça dikkate değer. Virüs
karşısındaki çaresizliğimiz, dinimizi ve yaradan karşısındaki
konumumuzu anlamaya kâfi gelmediği gibi tabiat karşısındaki
sorumsuzluğumuzu da sorgulatmadı. Daha trajikomik olan ise bu
tespiti Google trend aramalardan çıkaracak kadar toplumdan uzak ve
korona virüsü dahi tüketecek kadar dünyevileşmiş
olmamız.
İnsanoğlunun yaşadığı/yaşayacağı
tüm felaketler, bildiğimiz ya da henüz bilmediğimiz tüm
sonuçlarıyla insanı ve toplumu dönüştürmeye, değiştirmeye devam
ediyor. Sonuç itibariyle başına ne gelirse gelsin, hangi
musibeti yaşarsa yaşasın, insanın vazgeçemediği tek bir şey var;
tüketmek! Bazen tabiatı, bazen bir eşyayı, bazen de başka bir
insanı…