Aramadan bir gün önce elinde çanta...
Abone olYıldıray Oğur, 2009 yılında 23 ilde gerçekleştirilen Hizb-ut Tahrir operasyonuna dair çarpıcı iddiaları yazdı.
Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin yayın organı Köklü Değişim
Dergisi’nin koordinatörü Süleyman Uğurlu'nun evinden çıkan
silahları polisin koyduğu iddia edildi.
Tahşiye grubuna yönelik kumpas kurulduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmalar benzer operasyonları gündeme getirdi.
"Sana yalan söylüyorlar Şakirt" ve "Sana hala yalan söylüyorlar şakirt" başlıklı iki yazıyla dikkatleri üzerine çeken ve Tahşiye operasyonunun bilinmeyenlerini kaleme alan Türkiye gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, bu kez 2009'daki Hizb-ut Tahrir operasyonunu masaya yatırdı.
İslami devleti hedef koyan ancak şiddeti reddeden bu hareketin üyelerinde 2009'a kadar silah bulunamadığına dikkat çeken yazar, yazısında "Avrupa ülkeleri ve ABD’nin olduğu 40’a yakın ülkede örgütlü olan partinin 1953'ten beri kayıtlara geşmiş hiçbir şiddet eylemi yok." ifadelerini kullandı.
O OPERASYONA DAHİL EDİLMEK İÇİN BEKLENDİ
Yargıtay 9. Dairesi’nin 2008 yılında verdiği içtihad kararla Hizb-ut Tahrir'in silahlı terör örgütüyle aynı muameleyi görmeye başladığını belirten yazar Oğur, kumpas iddiasını köşesine böyle taşıdı:
"Aranan silah ise 40 yıl sonra, 2009 yılı Temmuz ayında
bulunuyor.. Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin yayın organı Köklü Değişim
Dergisi’nin koordinatörü Süleyman Uğurlu, ceza aldığı bir davadan
kaçmak için Ankara’da adresi görünen evde değil, başka bir evde
kalmaktadır.
Ankara’da bir cami çıkışı gözaltına alınır. Normalde hükmü verilmiş
olduğu için kısa bir süre de cezaevine gönderilmesi gerekmesine
rağmen bir türlü işlemlere geçilmez. Avukatını istemesine rağmen o
talebi de karşılanmaz. Adresi sorulduğunda esas adresini değil,
saklandığı evin adresini verecek kadar kendinden emindir.
Ertesi gün farklı illerde Hizb-ut Tahrir’e yönelik bir operasyon
olduğunu öğrenir. O operasyona dahil edilmek için bekletilmiştir.
Sadece kendisi değil, geçici olarak kaldığı adresini polise verdiği
evde bulunan bir Kalaşnikof, bir pompalı tüfek, iki tane aydınlatma
fişeğiyle birlikte.
Savcılığa sevk edildiğinde avukatı ona gözaltına alındığı gün olan
tuhaf olayı anlatır Uğurlu’nun röportajından okuyalım:
ARAMADAN BİR GÜN ÖNCE ELİNDE ÇANTA OLAN İKİ KİŞİ...
“Avukatımdan; gözaltına alındığım gün yani evimde arama yapılmadan bir gün önce, elinde çanta olan iki kişinin evime girmeye çalıştıklarını komşuların gördüğünü, bu kişilerin komşulara kendilerini polis olarak tanıttıklarını, evde arama yapacaklarını söylediklerini, bunun üzerine komşuların 'Arayıp haber verelim' deyince de 'Biz sonra geliriz' deyip uzaklaştıklarını öğrendim...”
PARMAK İZİ ARANMASI TALEBİ GERİ ÇEVRİLİYOR
Ama buna rağmen tutuklanır. Hapis yattığı 3 yıl boyunca bulunan
silahlarda parmak izi aranmasını talep eder ama bu talebi
karşılanmaz.
İKİ AYDINLATMA FİŞEĞİ BİLMECESİ
Evinde bulunan iki aydınlatma fişeği, askerî mühimmat çıkmıştır. Genelkurmay’a yazılmasını ister. Genelkurmay malzemeyi kabul eder ama ekler “eksik ve çalıntı bildirimi yapılmadığı için işlem yapamıyoruz. Savcılık, taleplerine rağmen Genelkurmay’a bu malzemenin kime zimmetli olduğunu bir türlü sormaz.
Sonra “örgütün eylem şekilleri, değerlendirildiğinde ERGENEKON terör örgütünün, Hizb-ut Tahrir terör örgütünü kontrol altına alarak yönlendirmeyi amaçladığı tespit edilmiştir” diyerek Hizb-ut Tahrir, Ergenekon’a bağlanmaya çalışılır. Tutmaz.
Halen hapishanelerde 12 Hizb-ut Tahrir üyesi bulunuyor. Çeşitli operasyonlardan ceza almış 200’ye yakın Hizb-ut Tahrirci için istenen toplamda 900 yıla yakın hapis cezaları ise Yargıtay’ın önünde bekliyor. Eğer cezalar onanırsa Türkiye, hapisteki Hizb-ut Tahrirciler sayısında Çin ve Özbekistan’dan sonra gelecek.
60 yıllık hareketin tarihinde dünyada sadece Türkiye’deki polislerin bulmayı başardığı bir Hizb-ut Tahrirci’nin evinden çıkan silahların üzerindeki parmak izi ise 5 yıl sonra hâlâ meçhul…"