Arabinin hayatı ve çevresi
Abone olMuhyiddin Arabi'nin felsefi ve tasavvufi düşüncesi üzerine bir araştırma
Hakikatin bilgisini ve aklın sınırlarını çizerek insanın
İslam-tasavvuf anlayışına göre kemale nasıl ulaşacağının bir
anlamda yol haritasını ortaya koyan Muhyiddin Arabi, akıl ile inanç
arasında ahenkli bir bütünlük kurmak için çabalamıştı
Şeyh-i Ekber sıfatıyla anılan Muhyiddin İbni Arabi üzerine bugüne
kadar pek çok söz söylenmiş ve yine pek çok şey yazılagelmiştir.
Bunların kimisinde onun düşünceleri ile İslam dünyasında çığır
açtığı ve bilgi nazariyesinden tasavvufun hikmetlerine değin müşkül
pek çok meseleyi açıklığa kavuşturduğu dile getirilmiştir. Kimileri
tarafındansa Batı felsefesinde panteizm olarak tanımlanan vahdet-i
vücutçu yaklaşımı dolayısıyla şiddetli eleştirilere maruz kalmış
hatta dinden çıkmış olmakla bile itham edilmiştir. Geride kalan
yedi yüz yıllık zaman içinde çeşitli şekillerde anlaşılan ve
yorumlanan Arabi gibi bir insanın hem felsefesi hem tasavvufi
düşüncesi itibarıyla anlaşılması bakımından ortada ciddi bir
eksiklik söz konusuydu.
Hakkında yazılan bunca şeye rağmen Muhyiddin Arabi’yi eserlerinden
hareketle görüşleri bağlamında bir bütün olarak değerlendirmek pek
de kolay bir iş değil elbette. Hele bundan yedi yüz yıl önce
yaşamış bir insanın kapsamlı ve detaylı bir biyografisini
hazırlayıp onun üzerinden yürüyerek söz konusu kişinin geçirdiği
aşamaları ortaya koymak, gelişim ve değişim çizgisini
belirginleştirmek kabul etmek gerekecek ki, çok ciddi bir çabayı
gerektiriyor.
İslam dünyasını etkileyen kişi
Her şeyden önce
böylesi bir eseri hazırlayabilmek için Muhyiddin Arabi tarafından
kaleme alınmış olan binlerce sayfalık bir külliyatın taranması icap
ediyor. Ancak bunun yapılabilmesi ilk etapta çok iyi bir Arapça
bilgisini gerektiriyor. Onun ardından felsefeye hâkimiyeti ve İslam
düşüncesi ile elbette tasavvuf konusunda esaslı bir birikime sahip
olmayı da zorunlu kılıyor. Tahmin edileceği gibi bütün bunların
gerçekleşebilmesi ise çok uzun yıllara dayanan bir çalışmaya
ihtiyaç duyuyor.
İslam dünyasını düşünceleri ve öğretisi ile derinden etkilemiş olan
Muhyiddin Arabi hakkındaki kitap, Arabi’nin kaleme aldığı
eserlerinin etraflı bir incelemesine dayanarak hazırlanmış. İki ana
bölümden meydana gelen kitabın birinci bölümü benzer biyografik
çalışmalardan farklı bir yaklaşımla önce Muhyiddin Arabi’nin
felsefe, inanç ve tasavvufla ilgili konulardaki değerlendirme ve
yorumlarını ele alıyor.
Bu bölümün en dikkat çekici yanını Arabi’nin akıl ile inancı ne
ölçüde ve nasıl birleştirdiği ve buradan hareketle bilgi teorisini
ne şekilde oluşturduğunun açıklanması oluşturuyor. Hakikatin
bilgisini ve aklın sınırlarını çizerek insanın İslam-tasavvuf
anlayışına göre kemale nasıl ulaşacağının bir anlamda yol
haritasını ortaya koyan Muhyiddin Arabi’nin akıl ile inanç arasında
ahenkli bir bütünlük kurmak için nasıl bir yol ve yöntem kullandığı
da bu bölümde ortaya konuluyor.
İlk bölümde düşünce sistemi net bir şekilde ortaya konulan
Arabi’nin ikinci bölümde bizzat kendi eserlerindeki bilgilerden
hareketle kronolojik yaşamöyküsü veriliyor. Doğduğu çevrenin
siyasal, ekonomik ve toplumsal koşulları, ailesi, çocukluğundan
itibaren irtibatta bulunduğu insanlar ve onlarla olan iki yönlü
etkileşimi, seyahatleri, kişisel anlamda gelişimi ve yaşadığı
dönüşüm akıp giden sayfalar boyunca anlatılıyor. Bu sayfalar aynı
zamanda vurgulamak gerekecek ki, Muhyiddin Arabi’nin bakış açısıyla
o dönem İslam dünyasının zaman zaman kesintilere uğrasa da bir
portresini çiziyor. Böylece sadece Arabi gibi önemli bir düşünce
adamının değil aynı zamanda 12. yüzyıldaki İslam dünyasının her
anlamda durumunu gözlemlemek şansı da doğuyor.
Evet, elimizdeki bu kitap, bugüne değin daha çok efsanelere
bürünmüş vaziyetteki bir büyük mutasavvıfın ve düşünce adamının
hayatını ve görüşlerini doğrudan birinci el kaynaklara dayanarak
anlatıyor. Fikirlerinin anlatılması ve anlaşılması hiç de kolay
olmayan bir insanı açıkçası herkesin kolaylıkla kavrayacağı bir
tarzda okuyucuya sunuyor. Bu kitapla hiç şüphesiz ki, Muhyiddin
Arabi ve onun etrafında yürütülen tartışmalar bağlamında birçok
şeyin yerli yerine oturtulması için önemli bir adım atılıyor.
Muhyiddin İbni Arabi kimdir?
Şeyhül-Ekber ve İbn-i Arabi olarak da bilinen Muhyiddin Arabi 1165
yılında bugünkü İspanya’nın Murcia (Mürsiye) kentinde dünyaya
geldi. 1240 yılında dolu dolu yaşanmış bir hayatın ardından Şam’da
vefat etti. Sayıları tam olarak saptanamamış olmakla birlikte
500’den fazla kitap yazdığı rivayet edilir. Özellikle de
Fütühatü’l-Mekkiyye ve Füsüsu’l-Hikem adlı kapsamlı eserleriyle
İslam düşünce dünyasında çığır açan isim oldu.
Dünyaya gözlerini Endülüs’te açan Muhyiddin İbni Arabi, otuzlu
yaşlarına kadar bu çevrede yaşadı. Dönemin saygın ve etkin
ailelerinden birisine mensup olduğu anlaşılan Arabi ilk tahsilini
de aile çevresindekilerden aldı ve onların dünya görüşlerinden
ciddi anlamda etkilendi. Muhtemelen 1198 yılında karşılaştığı bir
tecelli sonrasında o güne değin yaşamakta olduğu İspanya
topraklarından ayrılarak, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Mısır, Arabistan
ve Anadolu’yu da içeren çok geniş bir coğrafyada hareketli bir
yaşam tarzına yöneldi.
Sürekli hareketin yaşandığı bu yıllarda pek çok şeyh ve ilim
adamıyla sohbetler yaptı, dersler verdi ve kitaplar yazdı. Bir
yandan kendisini geliştirirken bir yandan da çevresindekileri
geliştirmeyi amaç edindi.
Muhyiddin İbni Arabi akıl ile inanç sahasına ait olanı
birleştirerek o güne kadar süregelen düşünsel kutuplaşmalara son
vermek istemiş bir mutasavvıftı. Yeni-Platonculuk’tan ciddi şekilde
etkilendiği görülen Muhyiddin İbni Arabi’nin tasavvuf anlayışının
temelini vahdet-i vücut yani varlığın birliği öğretisi oluşturur.
Kısaca tanımlamak gerekirse, mevcut evren Allah’ın yaratıcı olması
dolayısıyla mutlak aşkın varlığına rağmen ondan ayrı değildir. Bir
başka ifadeyle mutlak gerçeklik olan Allah’tan ayrı ve bağımsız bir
düzenin varlığını düşünmek mümkün değildir. Tevhid ilkesi olarak
adlandırılan bu yaklaşıma göre, evren Tanrı değildir ama gerçekliği
de Allah’ın gerçekliğinden başka bir şey değildir. Yani varlık
birdir, yalnızca Allah mevcuttur. Allah’tan gayrı her ne varsa onun
birer tecellisinden ibarettir.
İslam dünyasında asırlar boyunca tartışma konusu olan bu anlayış
Muhyiddin İbni Arabi tarafından sistemleştirilmiş ve geliştirdiği
öğretisiyle de İslam düşüncesinin ve dolayısıyla da tasavvuf
anlayışının odağına yerleşmiştir. Muhyiddin Arabi görüşleri ve
öğretisiyle kendisine muhalif olanlar da dahil yüzyıllar boyunca
tüm tasavvufçuları derinden etkilemiştir.
(Mehmet Ali Gökaçtı)
Kitapla ilgili detaylar.