Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı emekli akademisyen Dr. Erol Kesici, son yıllarda Türkiye’deki göl ve göletlerdeki su seviyesinin yüzde 60-70 oranında azalmasının çok önemli sorunlar oluşturduğuna dikkati çekti. Tatlı su gölleri ve içme suyu kaynaklarında su sevilerinin azalmasıyla 'dip suyu' seviyesine ulaşan suların aşırı derecede kirlilik ve çözünmüş madde içerdiğini belirten Dr. Kesici, “Bilim insanlarının uyarısı, bu tür suların sağlığı tehdit ettiği şeklindedir" diye konuştu. Küçülmeler hala devam etmektedir: Türkiye'nin en büyük tatlı su kaynaklarından Eğirdir ve Beyşehir göllerinde son 2 ayda bazı araştırmalar yaptıklarını anlatan Dr. Erol Kesici, “Yaz dönemine göre aşırı su alımları olmamasına rağmen, göllerdeki su seviye azalmaları devam etmektedir. Örneğin kasım ayının ilk iki haftasında Eğirdir Gölü'nün yüzey alanındaki küçülmeler hala devam etmektedir. Aynı zamanda yağışların olmayışı, birçok yerde gölün dip kısmının gözükür hale gelmesine neden olmaktadır" dedi.Koloniler oluşturdu: Dr. Kesici, “Eğirdir ve Beyşehir göllerinde dipteki kirlilikle birlikte, daha önceki yıllarda da belirlemiş olduğumuz, sağlık bakımından tehlikeli olduğu bildirilen, mikroskobik alglerden olan siyanobakteri olarak bilinen Microcystis aeruginosa türünün gerek su içerisindeki dağılımı, gerekse bu mikroskobik su yosunlarının göl yüzeyinde suyu yeşile boyayan koloniler oluşturduğu belirlenmiştir" şeklinde konuştu. İlkel su yosunları: Dr. Kesici, su renginin yeşile dönme sebebiyle ilgili, zirai ilaç ve kimyasal gübrelere dikkat çekti. Dr. Kesici, “Eğirdir Gölü havzasında sadece elma üretiminde mevsim koşullarına göre her yıl 15-30 kez ilaçlama yapıldığı ve elma için her yıl 30 bin ton sentetik gübre, 650 ton pestisit içeren tarım ilacı kullanıldığı ve ilaç maliyetinin yüzde 48,37'sinin aşırı kullanım olduğu belirtilmektedir. Göl çevresinde su ve toprakta ağır metal birikimine yol açan diğer bir önemli etken de herbisit adı verilen yabancı ot-bitki öldürücüsü kullanımının yaygın olması. Göllerin su seviyelerinin azalması, dip çamurunda tarımsal atıkların azot-fosfor birikimlerinin artışı ve suyun durağanlığı, güneş ışınlarının etkisiyle toksik özellikte ilkel su yosunlarının artışına neden olmaktadır." diye ifade etti. Halk sağlığı bakımından da riskler taşımaktadır: Dere ve yüzey sularının geçtikleri yerleşim alanlarının kanalizasyon, sanayi tesisleri ve tarım alanlarından taşıdığı atıklarla göllerin su, toprak ve havasının aşırı oranda kirlendiğini kaydeden Dr. Kesici, “Bu tür birikintili göllerin suyu, '1V. Sınıf' yani 'Çok Kirlenmiş Su' sınıflandırmasında yer alıyor. Göl ve taban çamuru sızma suyunda fosfat değerinin fazla oluşu nedeniyle gölün taban çamurunda yüksek miktarda fosfat depolanmış bulunmaktadır. Kontrolsüz bir şekilde göle deşarj edilen atık suların sulamada kullanılıyor olması, halk sağlığı bakımından da riskler taşımaktadır" diye konuştu.Özel arıtma sistemleri kurulmalı: Dr. Erol Kesici, göllerdeki mavi-yeşil alg oluşumuna ve sulardaki çözünmüş mineral madde miktarını da artıran dip çamurunda biriken ağır metal vb. maddelerle ilgili Haliç ve İzmit Körfezi'nde olduğu gibi bilimsel yöntemle dip çamur temizliği yapılması gerektiğini söyledi. Su seviyelerinin mutlak korunması ve önceliğin tarımdan daha çok içme suyu olması gerektiğini de belirten Dr. Kesici, “Bu kaynaklara ulaşan dere-yüzey sularının göle kirli su taşıması engellenmeli. Suların arıtılmasında biyolojik arıtmanın yanı sıra, ağır metaller için özel arıtma sistemleri kurulmalı" dedi.Sakıncalı olabilir: İçme suyu kaynaklarında siyano türü bakterilerin oluşumunun engellenmesi gerektiğini belirten Dr. Kesici, “Her dönem bakteri sayımları yapılarak normal düzeylerde olması sağlanmalıdır. Farklı bilim dallarından insanların da belirttiği gibi pandemi vb. dönemlerde ve kış aylarında dip sularının içme suyu olarak kullanımının sakıncalı olabileceği, bu suların bu dönemlerde çok iyi analizlerinin yapılarak ve özel arıtma yöntemleri kullanarak dağıtımları sağlanmalıdır" diye konuştu.