Televizyonlar, radyolar, gazeteler, haftalık dergiler ve hatta magazin içerikli yayınlar, programlar bile bunları toplumun gündemine taşımak için olağanüstü bir çabaya girerdi. Böylelikle hem “aydın sorumluluğu” içinde, toplumsal ve sosyal bir olayı büyütmüş olurlar, hem de “vicdanlarını” rahatlatır, temizlemiş olurlardı…
Her anne saygıdeğerdir. Her annenin sözü, duruşu önemlidir. Dolayısıyla bu adlar altında anılan annelere yönelik herhangi bir söz söylemek niyetinde değilim. Onlar kendilerine göre yeterince acılar, çileler çektiler. Söyleyeceklerim onlara değil ama, o annelerin kendi içinde tutarlılık taşıyan anılarına, acılarına büyük bir sorumsuzluk içinde davranan, araçsallaştıran, kullanan yapılaradır…
Anneleri Taksim’e, Galatasaray Lisesi’nin duvarlarına yığanların derdi elbette o annelerin acılarına ortak olmak, onların derdini paylaşmak değil, onlar üzerinden Türkiye’yi kendi içinde çatışma ve kavgalara sürüklemek idi…
Şimdi annelerin daha büyük, daha acı, daha travmatik bir çığlığı var. Diyarbakır’da Hacire Akar annenin yaptığı yiğitçe eylemle evladını terör örgütünden koparması üzerine benzer acıları yaşamakta olan annelerin çığlığı bu…
Her geçen gün büyüyen, sayıları artan, teröre başkaldıran, oğullarını ve kızlarını artık bu eli kanlı katillerden kurtarmak için seslerini ve sözlerini yükselten ailelerin anneler üzerinden feryadı bu…
“Barış, barış” diye pek çok kez çıkışlar yapan, projeler üreten, uluslararası inisiyatifler oluşturan yapıların şimdi bu sese kulak vermesini, duymasını ve barış için bu annelerin yiğit duruşunu bir vesile olarak görmesini bekliyoruz.
Görünen o ki, çok bekleyeceğiz. Şu ana kadar annelerin dediklerini duyan, dağa götürülmüş çocuklarını bekleyen ailelerle dayanışmaya giren bir tek barış akademisyeni, barış annesi, cumartesi annesi destekçisi çıkmış değil…
HDP’li belediyelere kayyum atanmasından rahatsız olan, Türkiye’nin demokratik değerlerden hızla uzaklaştığını iddia eden, dayanışma platformları oluşturmaya uğraşan çevrelerin de yine Diyarbakır HDP İl Başkanlığı binası önünde oturan annelerle bir ünsiyet kurma girişimi yok…
Siyaset ne yazık ki ilkesizliği en başat ilke haline getiriyor. Terörün bitişi için yıllardır o kadar çok öneri yapılırken şimdi en sahici yol anneler üzerinden belirmiş iken, artık kimse dağlarda çocuklarının ölmesini istemediğine dair iradesini net bir şekilde ortaya koymuş iken tam da bu noktada hareket herkesin en aklı başında tavrı olacakken bekliyoruz ki, siyaset her kanadıyla bu işe sahip çıksın…
Ancak, kayyum meselesinde kendisini ortaya atanların Hacire annelerin çığlığına, acısına en ufak bir ilgisi doğmuyor.
Hacire anneleri anlamadan peki barışa nasıl ulaşacağız?
Güçsüzün, çaresizin, garibanın çocuklarının canı ve kanı üzerinden sürdürülmekte olan bu terörist yapılanmanın çözülmesi için halkın kendisinin anneler üzerinden üstlendiği bu sorumluluk, inisiyatif önemlidir.
Eğer gerçekten ve kalıcı bir huzur ve barış iklimi oluşacak ise bu ancak annelerimizin haklı çığlığını duyabilirsek, duymakla kalmayıp çözümden yana tavır alırsak olur.
Anneleri görmeden, dikkate almadan ne barış gelir, ne de huzur…