Anlatmasam Olmazdı
Abone ol"Pis Yahudi" demesinler diye bu kitabı yazdım
Türk Musevi Cemaati Onursal Başkanı Bensiyon Pinto’nun anılarını
derlediği kitabı “Anlatmasam Olmazdı- Geniş Toplumda Yahudi
Olmak” Doğan Kitap tarafından yayımlandı.
Türkler'in yüzde 84'ü beni komşu istemiyor, ne yaptım ben
onlara?
72 yıllık hayatını, Müslüman bir toplumda Yahudi olarak
yaşamanın bıraktığı derin izleri, yakın tarihimizdeki trajedileri
adlı kitapta anlatan Pinto: "Artık kimse 'pis Yahudi' demesin diye
bu kitabı çıkardım. Kimse dinime sövmesin. Ben hiç kimsenin dinine
sövmem çünkü..."..
-Bir Yahudi olarak nasıl bir çocukluk geçirdiniz
İstanbul'da?
- İstanbul'da Kuledibi 73 numarada doğdum, İsrail serüvenimi
çıkarırsak, bütün gençliğim 26 yaşına kadar orada geçti. Biz harp
çocuğuyuz; sıkıntıların içinde büyüdük, sıkıntıların içinde okula
gittik ama ağlamadık. Çünkü ağlamanın ne olduğunu bilmiyorduk.
Hiçbir zaman kimseye küsmedik, kimseyle kavga etmedik, hayat çok
normalmiş gibi devam ettik. Ama annenizin, yatak odasında
hıçkırıklarını duyduğunuz zaman ufak yaşta olsanız da 'Ne oluyor?'
diye sorguluyorsunuz...
- Ne düşünüyordunuz?
- Benim zamanımda... Yani gençliğimde, çocukluğumda, biz din ayrımı
bilmezdik. Ahmet'lerin bayramı vardı, Niko'ların bayramı vardı,
Mişon'un, Yorgo'nun bayramı vardı, hep birlikte kutlardık,
eğlenirdik, rahattık. Ta ki babamı bir gecede askere aldıkları güne
kadar! Yıl 1941. Harp var Avrupa'da, o zamanki hükümet karar
alıyor, yol yapacaklar. Gidişi var, dönüşü belli değil. Ama
Mehmetler, Mustafalar, Kemaller gitmedi; Salomonlar gitti, Yorgolar
gitti.
- Sadece Yahudiler...
- Yahudi değil, bütün dini azınlıklar.
- O zaman mı bilincine vardınız 'öteki'
olduğunuzun?
- O zaman da değil, Varlık Vergisi'nde hissettim bunu ilk! Bizim
binamızın yarısı dedemindi. Bir gün kapı çalındı şiddetli, açtık,
"Maliyeden geliyoruz, borcunuz var, niye borcunuzu ödemiyorsunuz?"
diyorlar. Annem "Benim borcum yok," diyor. "Nasıl yok, Varlık
Vergisi kâğıdı gelmedi mi size Yahudi?" cevabı geliyor. Ne oluyor
hiç anlamadım, bu kez başladılar taciz etmeye. Altımızdaki halıyı o
kadar hızlı çektiler ki yere düştüm. Hiddetimden ağlamadım, 7-8
yaşındayım. Orada ilk kez 'Yahudi' lafının aşağılayan, terörize
eden şekilde söylendiğini hissetmiştim.
- 'Benim burada ne işim var?' diye mi düşünüyor insan o
anda?
- Düşünenler oldu ve gittiler...
MEMLEKET MESELESİ YAPMAMAK LAZIM!
- Sizin burada kalmanıza neden neydi?
- Türkiye benim evim! Sizden çok kendimi haklı görüyorum yerimle
ilgili olarak. Aşağı yukarı 800-900 seneden beri buradayız. Beni
niye kovuyorsun sen kardeşim, niye gideyim? Ama bazen moraliniz
bozuluyor tabii. Bir kez disiplin kurulunda dayak yiyince, sonra da
Galatasaray Kulübü'nde kramponları çıkarmadan yürüdüğüm için
antrenörden "Yürüme ulan bunlarla Yahudi!" lafını işitince kalktım
gittim bu ülkeden...
- Sırf kötü muamele gördüğünüz için?
- Evet ama bütün bunları memleket meselesi haline getirmemek lazım.
Olabiliyor, bir insan eğer sana 'Yahudi' diyorsa bunu bütün topluma
mal etmeyeceksin! Biri 'Sen kötüsün,' diyorsa, bütün Türkiye sana
'kötü' demiyor ki.
- Şimdi düşünüyorsunuz bunu; ama o dönem kalkıp İsrail'e
gittiniz?
- Unutmayın ki 16 yaşındaydım o dönem! Ama kitapta da itiraf
ediyorum, yapamadım. Ne demek yapamadım? İsrail'de gayet iyiyim,
mutluyum, bir kız arkadaşım var, kalacağım orada. 'Anneniz çok
rahatsız dönün,' diye bir telgraf alınca anladım ki bir imdat
çağrısı bekliyormuşum. Döndüm ama bir gece polis dayandı eve "Asker
kaçağısın hadi yürü bakalım," dedi ve ben askere gittim.
- Dolayısıyla üniversiteye gidemediniz...
- Çok meraklı da değildim galiba! (gülüyor) İsrail'den döndükten
sonra evleninceye kadar ekmek parası için gazetecilik yaptım.
Yabancı gazetelere yazdım, Türkiye'de, rahmetli oldu, bir mecmuaya
yazı yazıyordum. Sonra elektrik işlerim oldu, birkaç iş
denedim.
- Geriye dönüp baktığınızda ne görüyorsunuz peki; hüzünlü
bir hayat mıydı sizinki?
- Çok neşeli bir hayat olmadı. Çok küçük yaşlarda tokatlar yedim
çünkü. Bu Yahudi olmakla da ilgiliydi, farklı sebeplerle de...
CEMAATİN GİDİŞİNİ BEĞENMİYORDUM!
- Musevi Cemaati Başkanı oldunuz sonra. Kimler cemaat başkanı olur,
o koltuğun kriterleri nedir, anlatır mısınız?
- Yıl 1964-65. Tabii cemaatin bir bireyisiniz ve ben cemaatin
gidişini beğenmiyordum her genç gibi...
- Niye beğenmiyordunuz?
- 1960'da ihtilal oldu, o ihtilalde İstanbul milletvekili İsak
Altabev'i şehit verdik. Beyin kanamasından öldü ama nasıl, hiç
bilmiyoruz, 50 tane şey söylendi. Ben o zamanki cemaatimin bu işe
sahip çıkmadığını gördüm ve cemaatin içine dalmaya başladım.
Cemaatin büyükleri çok becerikli gördüler beni, 'Bu adam girgin
adam, bu adam dürüst adam, insanları ikna edebilir, bizim mali
durumumuz da kötü, bu adam bir şeyleri düzenleyebilir,' dediler ve
beni cemaatin para musluklarının başına koymak istediler.
Yanılmadılar da. Bakın ne kadar mütevazı konuşuyorum. (gülüyor) Ben
çok az bir rakamla devraldım başkanlığı ve üç sene sonra
devrettiğim zaman aldığım rakamın belki 150-200 misli üzerine
çıktım, çalışanların standartlarını yükselttim.
- Cemaatin yaptırım gücü var mı, tam olarak görev alanları
nedir?
- Yaptırım hakkı yok ama sizin bir şeyler düzelttiğinizi
görüyorlarsa ve onlara fayda getiriyorsanız size çok değer
veriyorlar, saygı duyuyorlar. Her Yahudi, cemaatin birer üyesi
sayılır. Yaşlılara bakar, bayramları koordine eder, bayram geceleri
tertiplerler. Kendisine özgü küçücük bir çalışmadır ama mühim bir
çalışmadır, yurtdışıyla temasları götürür, bir okulumuz var,
okuluna bakar.
- Hangi yıllar arasında yaptınız başkanlığı?
- 1977-80 paranın başındaydım. 81-83 yılları arasında başkan
vekilliği yaptım. Biraz sıkıntılarım oldu işlerimle ilgili, derhal
istifa ettim. 89'da bir daha göreve geldim. Bıraktım, 92'de bir
daha aldım. 2000 yılında bir kez daha verdiler, 2004'ün haziran
ayına kadar götürdüm. Aynen Süleyman Demirel gibi gittim,
geldim!
- Hadi Demirel'in sebebi vardı, siz niye bu kadar gittiniz
geldiniz?
- Ben kişilerin koltukta fazla kalmalarına karşıyım. Bu koltuk
insanı çok yıpratır ve koltuk insana bıraktırtmaz o yeri. Ben iki
dönem üst üste yapmayı hiçbir zaman istemedim ama oldu. Ben
isteseydim, halen başkandım. Ama gençlere imkân vermek lazım.
KİTAP İÇİN NE DEDİLER?
“Kaleme aldığınız anılarla yansıtacağınız tecrübe ve
birikimlerinizin de, toplumsal barışımıza, birlikte yaşama
kültürümüze katkıda bulunacağını düşünüyor, çalışmalarınızda
başarılar diliyorum.”
Recep Tayyip Erdoğan, başbakan
“Uzlaşıyla, kardeşlikle ve dostça birlikte yaşama kültürünü
geliştirmiş, toplumumuzun önemli bir parçası olan Musevi
cemaatimizin kanaat önderlerinden Zat-ı Âlinizin, tarihe bir not
düşmek üzere kaleme aldığı, içinde çok değerli hatıralarınızı
barındıran bu kıymetli eserden istifade edileceği düşüncesindeyim.
Bu düşüncelerle, kitabınızın hayırlara vesile olmasını temenni
eder; selam ve saygılarımı sunarım.”
Cemil Çiçek, adalet bakanı
“Çocukluğumun geçtiği Beyoğlu’nun eşsiz mozaiğinin bir
parçasıdır Bensiyon Pinto. Dostum Bensiyon Pinto’nun kaleme aldığı
bu eser, İstanbul’un eski yaşamını ve dostluk anlayışının çok hoş
anılarla yeniden anlaşılmasını sağlayacak ve İstanbullu olan herkes
burada kendinden bir şeyler bulacaktır.”
Kadir Topbaş, İstanbul Büyükşehir belediye
başkanı
“Şartlar ne olursa olsun güvenebileceğim, hatta başvuruya bile
gerek kalmadan yardımını, desteğini anında yanımda bulabileceğim
bir “Bensiyon”un varlığının benim için ne demek olduğunu umarım az
da olsa ifade edebilmişimdir. Senin duygularına, düşüncelerine ve
ileri görüşlülüğüne, desteğine her zaman ihtiyacımız olacaktır.
Bazı insanlar yüz yılda, bin yılda bir yetişir, sen de ben ve
cemaatimiz için böyle bir isim ve yüreksin.”
Rav İsak Haleva, Türkiye hahambaşısı
“Türkiye’ye yaptığım resmi ziyaret ve sizin İsrail’e
ziyaretleriniz sırasında yaptığımız görüşmelerimizde, cana yakın
kişiliğinizden, büyük yurtseverliğinizden, geniş bağlantılarınızdan
ve genç kuşağa sunulan Yahudilik eğitimi ile atalarımızın miras ve
geleneklerinin korunmasına verdiğiniz önemden çok etkilendim.”
Moşe Katsav, İsrail devlet başkanı
(Şirin
Sever)