Anksiyete bozukluğu nedir anksiyeteyle başa çıkmanın yolları!
Abone olKoronavirüs salgınının da etkisiyle anksiyete sorunu, pek çok kişinin muzdarip olduğu bir rahatsızlık. Anksiyete bozukluğundan korunmak için yapmanız gerekenleri biraraya getirdik...
Kaygılar her insanın yaşamında olması gereken bir duygu olsa da
aşırı kaygı ve stres anksiyete bozukluğuna sebep olabiliyor. Kadın
erkek farketmeksizin herkeste görülebilen anksiyete sorunuyla
ülkemizde yüzde 6-7 civarında insan mücadele etmektedir. Peki
anksiyete nedir? Nasıl geçer? İşte anksiyete bozukluğuyla ilgili
merak edilenler...
Anksiyete nedir?
Kaygılar, günlük yaşamda karşılaştığınız sorunlar ile baş edebilmeniz için sizi hazırlayıp, daha hızlı karar verebilmenize ortam hazırlar. Kaygı aslında beyninizin strese tepki vermesi ve sizi ileride yaşayabileceğiniz potansiyel tehlikeler konusunda uyarma şeklidir.
Toplumun yaklaşık olarak %18’i kaygı bozukluğu probleminden muzdariptir ve problemin artış derecesi ile beraber hastalık seviyesinde seyredebilir. Anksiyetesi olan bir kişi, her zaman en kötü senaryoyu düşünür ve bu düşünceler kontrolü dahilinde gerçekleşmez.
Sürekli olarak kaygı, endişe yaşayan bir kişinin sosyal hayatı
sekteye uğrayabilir, ruhsal sağlığı bozulabilir ve gündelik işlerde
ki verimi azalabilir. Bu yüzden kaygı bozukluğu olan kişilerin
hayat kalitesi oldukça düşmektedir.
Anksiyete belirtileri nelerdir?
- Kendini gergin, huzursuz, panik halinde hissetmek
- Nefes darlığı, ağız kuruluğu yaşamak,
- Kötü bir şey olacakmış gibi endişeli hal
- Kalp atışlarında yaşanan aşırı hızlanma
- Aşırı terleme
- Ellerde titreme hali
- Odaklanma, konsantrasyon problemleri
- Hazımsızlık sıkıntıları
- Kaygı duymayı tetikleyecek etkilerden kaçınma hali
- Uyku problemleri başlıca semptomlardan sayılabilir.
Anksiyete bozukluğundan korunmanın yolları:
Anksiyete ile ilişkili düşünce kalıplarının etkisini hafifletmek adına değerli olabilecek bir takım zihinsel uygulamalar da mevcuttur:
- Eskisinden farklı olarak yaşadığım her yeni durum illa
“tehlikeli ya da zor olacak” şeklinde düşünülmemeli;
- “Şöyle bir olayla karşılaşırsam çok fena olurum, o durumla
baş edemem, dağılırım” şeklinde beynimizi programlamamalı.
- “Geçmişte benzeri durumla karşılaştım ve çok kötü anlar yaşadım,
yine aynısı olacak” şeklinde düşünülmemelidir. Anadolu’da M.Ö.
500’lü yıllarda yaşayan hemşerimiz Herakleitos’un söylediği gibi
“Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz”. Her şey değişmektedir. Biz de o
eski kişi değiliz, daha deneyimliyiz, daha güçlüyüz.
- Hayatta hiçbir şey tamamen siyah ya da tamamen beyaz değildir.
Güneydoğu Asya “Ying-Yang” düşünüş tarzı gibi. Siyahın içinde biraz
beyaz, beyazın içinde biraz siyah vardır”. Hiçbir şey tamamen
sıkıntısız değildir. Zor çekmeden lor yenmez.
Her şey için biraz emek gerekir.
- Hissettiklerimiz her zaman doğru değildir. Mantığımızı
kullanmalıyız, sadece duygularımızın söylediğine inanmak, bizi
gerçekçi olmayan korkulara sürükler. Biz de başkaları gibi
zorlukları karşılayabiliriz, başkaları gibi yeterliyiz, geçmişte
başarılarımız var, olumsuzluklar olsa da bunların üstesinden
gelebiliriz.
- Düşündüğümüz felaket senaryolarının gerçekleşme olasılığı
gerçekte çok düşüktür. Ancak biz olumsuz örnekleri kafamızda
büyüterek, gerçekleşme olasılığını kendimizce fazla gibi algılarız.
Aslında bu durumlarla karşılaşma olasılığımız çok düşüktür, yani
“doğmamış çocuğa adeta don biçeriz”. Gereksiz yere üzülür, gereksiz
yere kafamızda felaket senaryoları oluştururuz.
- Kendimizin ve çevremizin olumsuz özelliklerine odaklanmak yerine,
kendimizi “zorlukla baş edebilir” şekilde güçlü algılamalı,
olayları da “üstünden gelinebilir” olarak daha düşük zorlukta
algılamalıyız.
- “Ben artık bir ebeveynim ya da iş sahibiyim ya da şunların
sorumluluğu benim üzerimde, ben diğerlerine, çocuklarıma örnek
olmak durumundayım. Onların da sağlıklı bireyler olabilmesi için
yelkenleri suya indirmeyeceğim, ayakta duracağım” şeklinde
kendimize telkin vermeliyiz.
- Kendimizin ve başkalarının özelliklerini mükemmel olmasını
beklememeli, her şeyi olabildiği ölçüde benimsemeli ve sevmeliyiz.
“Yeterince çalışmadım, kötü not alacağım” yerine “bu kadar
çalışabildim, umarım yeterli olur, her zaman her şey mükemmel
olmayabilir, bunun sonu yok, ne kadar çalışırsam çalışayım, mutlaka
eksiklikler olacaktır” diye düşünmek gerekir.
- Amacımız üzüm yemek olmalı, bağcı dövmeye odaklanmamalıyız. Bazı
olumsuz şeyler sonrasında olumlu olaylar gelebilir, başkalarını ya
da kendimizi gereksiz yere yıpratmamalıyız. Eskilerin dediği
gibi bazı olumsuz durumlarda “her işte bir hayır vardır”
yaklaşımı isabetli bir yaklaşımdır.