Ankara'nın göbeğinde bir dram yaşanıyor
Abone ol30 bine yakın Afgan, Iraklı ve İranlı, Türkiye'ye yığıldı.
Onlar Suriyeli değil. Afgan, Özbek, Uygur...
Irak’tan, İran’dan, Somali’den gelenler de var. Yer de Hatay değil. Ankara’nın Çankaya’sının Lozan Parkı. Karton kutularda, toprak üstünde yatıyorlar.
Mülteci statüsü almak için bekliyorlar. Sayıları bir yılda ikiye katlandı ve 30 bine ulaştı. Seneye 50-60 bin...
En erken 1.5 yıl sonraya başvuru randevusu alabiliyorlar. Şartlara dayanamayanlar facia teknelerine gidiyor.
Suriye’den kaçan 80 bin kişi ile birlikte gündemin üst sıralarına oturan Türkiye’nin mülteci sorunun bilinmeyen bir boyutu da Ankara’nın göbeğinde yaşanıyor.
Türkiye’ye sığınmak için bekleyen Suriyeli olmayan mültecilerin sayısı 30 bine ulaştı. Bunların yarısı henüz mülteci statüsü alabilmek için resmi makamlara başvuru için sıraya girebilmiş bile değil. Sadece başvuruda bulunmak için ancak 1.5 yıl sonraya randevu alabilen mülteciler, Ankara’nın göbeğindeki Lozan Parkı’na korsan kamp kurdu. Çoğu Afgan olan mülteciler ile güvenlik güçleri arasında zaman zaman gerginlik yaşanıyor. Bu koşullara dayanamayan mültecilerin bir bölümü kaçmak için geçen hafta Ege’de faciayla sonuçlanan tekne yolculuğuna benzer riskleri göze alıyor.
AFGAN VE IRAKLILAR
Türkiye’deki prosedüre göre mülteci statüsü almak için öncelikle Ankara’da
1 YILDA 2'YE KATLANDI
Türkiye’de geçici sığınmacı olmak için bekleyen tüm bu milletlerden toplam sayı geçen sene 15 bin civarındaydı. Sayı bu yıl ikiye katlanarak 30 bine dayandı. Yığılmanın temel sebebi ABD, Kanada, Avustralya gibi Türkiye’den mülteci kabul eden üçüncü ülkelerin kotalarına sınırlama getirmesi. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre 2013 yılı içinde Türkiye’den üçüncü ülkelere toplamda 7200 mülteci, gönderilebilecek. Mültecilerin geçici olarak kaldığı 51 ilde saha çalışması yapan Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Avukat Taner Kılıç’a göre bu gidişle Türkiye’de yığılan Suriyeliler dışındaki mülteci sayısı birkaç yıl içinde 50-60 bine çıkması yüksek ihtimal. Kılıç, Ankara’nın göbeğine kadar uzanan dramatik tabloyu şöyle anlatıyor:
NASIL BEKLESİNLER?
“Doğu ve güneyimizdeki ülkelerde artan insan hakları ihlalleri nedeniyle Türkiye’ye bireysel başvuru yapan mülteci sayıları hızla artıyor. Ancak BM’nin buradan diğer ülkelere gönderebileceği kapasite daralıyor. Türkiye ancak Suriye’den gelenlerde olduğu gibi kitlesel göçlerde derme çatma da olsa çadır ve konteynır kentler kuruyor. Ama bireysel göçlerle gelen bu kadar sığınmacıyı iskan edebilecek fiziksel bir mekanlar yok. Tek istisna Yozgat’taki misafirhane. Ona da sadece can güvenliği riski taşıyan özel konuklar alınıyor. Bu nedenle de çoğunluk Ankara’daki gibi parklarda yaşıyor. Eve çıkabilenlerin kira için ayırabildiği para ortalama 100 TL. Eve çıksalar bile hiçbir eşyanın ve hijyenik koşulun olmadığı ortamlarda yaşıyorlar. Yani bu insanlardan bu koşullara tahammül edip 6-7 yıl beklemelerini istiyorsunuz. Zaten travmatik koşullardan kaçıp gelmişler. O nedenle birçoğu Türkiye’deki ağır süreçten umudu kesip kaçıyor. O nedenle de maalesef geçen hafta Menderes açıklarındaki gibi vakalarla daha sık karşılaşma ihtimalimiz yüksek.”
KAĞIT ÜSTÜNDE İZİN
Türkiye’de geçici statüde kalan mültecilerin çalışma izni alabilmeleri teknik olarak mümkün ancak pratikte imkansıza yakın. Çünkü bir mülteci de Avrupalı bir bankacı da yabancılara çalışma izni verilmesinin şartlarını düzenleyen aynı kanuna tabi. Bugüne kadar resmi başvuruyla sadece 2 mülteci çalışma izni alabilmiş.