Her geçen gün; senin yaşam yolculuğundaki duraklarını
tüketirken, sen anılar sandığını öyle ya da böyle
dolduruyorsundur.
Ama öyle anlar vardır ki belki yaşama galip geleceğin, belki bir
ömre bedel zamanları sana hediye ediyordur.
Daha da önemlisi; o andan sonra yaşanacak anıları; sana getiren
özel zamanlardır, o zamanlar.
Belki bir nefes, belki bir dokunuş, belki de bir bakıştır; sana
bunu anlatan.
O yüzden de anılarla yaşamaktansa; anıları yaşamına getirmek
sadece senin elindedir.
Yani karar verecek olan, tercihini gösterecek olan
sensindir.
O andan itibaren ya geçmişin anıları ile yaşayacak ya da yeni
bir yaşama, yeni anılara yolcu olacaksındır.
Eğer yüzünü; kurtulmak istediğin ama bir türlü seni bırakmayan
yaşanmışlarından başka bir yöne çevirmeye cesaretin yoksa sen zaten
anılara mahkûmsundur.
Eğer hayatını yönetenlere, seni istemediğin mecburiyetlere
mahkûm edenlere sırtını dönemeyeceksen, kendini ve yüreğinin sesini
dinlemeyeceksen; sen zaten anılarla yaşamaya mahkûmsundur.
Yani aslında sen o andan sonra anılarını tüketmeye
başlamışsındır.
Nefesinden uzakta kalacak, yaşamının sonraki bölümünde
yüreğinde saklı olanla; sessizliğinde anılarını
tüketeceksindir.
Hayallerin yok olacak, umutların kaybolacak ve sen
hayatın sana mecburiyetlerine yenilmişliğinle, yüzündeki
sahte gülüşle; mutsuzluğun karanlık dehlizlerinde
kaybolacaksındır.
Kimse bilmese de sen kalabalıklarda yalnız
kalacaksındır…
Yüreksizliğin bedelini; elindekinin kıymetini,
avucundaki hayallerini ve umutlarını kaybetmişliğinle
ödeyeceksindir.
Ve bunu bir ömür tükenmeyecek gözyaşlarının dışında kimse
bilmeyecektir.
Çünkü artık sana nefes olacak yeni anıların gelmeyecek ve sen
onsuzluğunda anılarını tüketerek, gözyaşlarına yoldaş
olacaksındır.