Altaylı'nın dayanılmaz ağırlığı
Abone olYenişafak Gazetesi yazarı Şamil Tayyar, Türk basınına bir fenomen olarak damgasını vuran Fatih Altaylı'yı yakın plana aldı. Tayyar yazısında ilgi çekici tespitlere yer verdi
Yenişafak Gazetesi yazarı Şamil Tayyar bugünkü başlıklı yazısında Hürriyet yazarınının analizini yapınca ortaya ilgi çekici bir tablo çıktı:
- Hangi patron daha temiz veya hangisi haklı? Yavuz Semerci'nin yazdığı gibi Turgay Ciner mi? Yoksa Fatih Altaylı'nın savunduğu gibi Aydın Doğan mı? Veya Dinç Bilgin nerede hata yaptı? Kusura bakmasınlar ama bu iki yazarın bayram münazarası, krala gösteri için arenaya çıkmış gladyatörlerin durumundan pek farklı değil. Ama o yazıların mutlaka "katma değeri" olacak, sahiplerine "yol, su, elektrik, köprü" olarak dönecektir.
Patronlara gelince, içlerinde en "savunmasız" olanı Dinç Bilgin. Bir zamanlar kartaldı ama şimdi elinde ne TV kanalı ne bir gazetesi var. Dinç Bey'in bugün içine düştüğü durum, tüm medya patronları için "ibret verici" olmalıdır. Hani, "kendi düşen ağlamaz" diyebilirsiniz. Haklısınız. Gazeteci aileden gelen Dinç Bey, gazetecilik refleksleri çok güçlü birisiydi ama maalesef iyi bir "patron" değildi. Nitekim, kendisi de cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul'daki bir "özel" görüşmede, "Maalesef iyi patron olamadım" diyerek itiraf etmiştir.
Sabah Gazetesi borç batağındayken bile hep "Lale Devri" yaşandı. SABAH'ın eski Ankara İdari Temsilcisi İbrahim Mendilcioğlu anlatmıştı. Kimi aylar, kozmetik ürün ve iç çamaşırı satan mağazalara 30 milyar lira ödeme yapılırmış. Meğer, Ankara'daki bazı yöneticiler, Bilgin ailesinin bilgisi dışında, birlikte oldukları Rus revü kızlarının "kozmetik" harcamaları ve "iç çamaşır" ihtiyaçlarını gazetenin kasasından karşılarmış. Gerçi bu olay, diğer rezaletlerin yanında "devede kulak" sayılır. Hürriyet'in başarılı yazarı Faruk Bildirici, SABAH'ın "Lale Devri"ni yazsa, eminim "roman" olur.
Etibank'a el konulması bile Bilgin ailesini uyandırmadı. Vatan Gazetesi'ni kuran ekip ayrıldıktan sonra beni ve şu anda SABAH'ta Temsilci Yardımcısı olarak çalışan Okan Müderrisoğlu'nu İstanbul'a davet eden Dinç Bilgin ve oğlu Önay Bilgin ile yaptığımız görüşmelerde, bu "hesapsızlığı" bir kez daha gördüm. Önay Bilgin, ayrılan ekipten birisinin, ilan ve reklam gelirlerinin toplandığı havuzdan her ay "50 bin dolar" aldığını, ayrıldıktan sonra öğrendiklerini anlatmıştı. İddianın doğruluk derecesini bilmiyorum. Ama doğruysa eğer, bu kadar "hesap bilmezlik" için "pes doğrusu" demek lazım.
Üzerinde durmak istediğim bir başka konu ise tartışmanın "Fatih Altaylı" kısmıdır. Fikirlerine katılsak da katılmasak da Fatih Altaylı, günümüzün "fenomen" yazarıdır. Kuşkusuz, medyanın "amiral gemisi" Hürriyet'te yazıyor olmasının bunda önemli katkısı vardır. Ama bu tespiti, sadece gazetenin ismine bağlamak, bu yazara "haksızlık" olur. Özellikle, Hürriyet ile rekabet halindeki gazetelerde, "Fatih Altaylı sendromu" yaşandığını biliyorum. Mesela, geçmiş yıllarda SABAH'ta Fatih Altaylı'ya "rakip", gerektiğinde "kurumsal savaşçı", gerektiğinde "kamuoyunun sesi" olabilecek bir yazar arandığında İlker Sarıer sahaya sürülmüştü. Ama tutmadı.
Son tartışmalardan anlıyorum ki, SABAH'ta İlker Sarıer'in yerini Ekonomi Müdürü Yavuz Semerci almış. Ne var ki, Semerci'nin reytinginin, Altaylı ile tartışmaya girmesine bağlı olarak artması veya azalması, bu yeni misyonun önündeki en büyük engeldir. Semerci, Sarıer gibi hüsrana uğramak istemiyorsa, "Altaylı" dışında kendine başka bir "mancınık" bulmalıdır. Ayrıca, böyle bir yolculuk, her zaman "zirveye" ulaşmaz. "Esat Kıratlıoğlu" misali, yol kazaları unutulmamalıdır. "Varamasam da bu uğurda ölürüm" diyen karınca gibi düşünüyorlarsa, ona da diyeceğim yok.
Çünkü, Fatih Altaylı, bunu başarmıştır. Bugün; siyasetin, bürokrasinin ve medyanın en çok etkilendiği birkaç yazardan birisidir. Birçok siyasinin, bürokratın veya medya yöneticisinin Fatih Altaylı'ya göre "rota tayini" yaptığı bilinmektedir.
İşte size çarpıcı bir kaç örnek. Hatırlayın. Çukurova Grubu, TMSF'ye olan 115 milyon dolarlık eylül taksidini yatıramamıştı. Altaylı ise daha önce köşesinde ısrarla, Çukurova Grubu'nun borçlarını ödeyemeyeceğini iddia etmişti. Bu taksit kazası, Altaylı'yı haklı çıkarmıştı. TMSF Başkanı Ahmet Ertürk, o tarihte yakın çevresine şöyle diyor: "Şimdi, Fatih Altaylı'ya ne diyeceğiz?.."
Milliyet Gazetesi'nin manşetine taşıdığı "futbolda şike" iddiasından sonra yaşananlara ne diyeceksiniz? Manşete rağmen hiçbir yerden "çıt" çıkmamış, Altaylı, bu "vurdumduymazlığı" köşesine taşıyınca, ertesi gün Futbol Federasyonu iddialarla ilgili soruşturma açmıştı. Gerçi bu durumu, Milliyet, "kendi gücüne" bağlamıştı ama olayın perde gerisi öyle değildi.
Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün. Dürüst olmak gerekirse, bütün bunlar, bir yazar için "gurur verici" örneklerdir. Ama madalyonun bir de öteki yüzü var. Bunlar, yönetim için "zaaf" değil midir?
Şimdi dönüp yazının başlığını tekrar okuyalım. Doğru mu, değil mi?
Yazı: Şamil Tayyar
Kaynak: