Alpaslan Akkuş yazdı: Taştan Kale
Abone olAlpaslan Akkuş, Marsilya maçı öncesi bir taraftar ve gazeteci gözüyle, Fenerbahçe'de geçmişten günümüze değişen futbola ve futbolda başarıya bakışı yazdı.
Kızıltoprak’ta trenden inerken kalplerin pır pır çarptığı yıllardı. İstasyondan sokağa indikten sonra her adım heyecan biraz daha artardı. Bazen kavurucu sıcaktan korunmak için kağıttan şapka takmış abiler, bazen bilet kuyruğunda beline kadar suyun içinde bekleyen amcalar... Ama hep aynı heyecan; yeşil çimlerin üzerinde 11 çubuklu forma. Ötesi teferruat...
Sonra büyüdü sokaktan geçenler, sonra o tribünler tek tek yıkıldı. Her taşı emekle örülü dev bir stat çıktı ortaya. Daha heybetli, daha gürültülü, daha modern. Ama...
Rıdvan’ın sağ kanattan akıp gittiği, Fenerbahçe’nin ailece
hücuma koştuğu o günlerden bu yana ne kadar değişti futbol. Alan
daraltmalar, iki yönlü orta sahalar, yayı dikine geçip topu ileri
taşıyan ekstra ehemmiyetli ayaklar, rakamlar, istatistikler...
Ne kadar çok kader maçı oynadı Fenerbahçe. Ne çok maçta tek bir golle her şey değişebilirdi. Ne çok kez eller başın üzerinde ahlarla vahlarla indiler o modern merdivenlerden.
'Yok böyle bir gol'
Ne çok kader maçını kazandı... Nobre vurdu kafayı birinde, Deivid’in füzesi muhtemelen kısa süreli şuur kaybına yol açtı herkeste... Mondragon’dan döndü Lucianooo... İçeriye doğruu, Anelkaa, Anelkaaaa... Alex... Yok böyle bir gol... Yok böyle bir gol...
Çok heybetli kutlamalar yapıldı. Alev alev yandı tribünler, dev sahneler kuruldu orta sahaya, elektronik teller şelaleye dönüştü. İtalyadan ışık uzmanları geldi, havada insanlar uçtu tam da yüz yaşında mutlu olurken Fenerbahçe...
Ama bi şeyler hep biraz eksikti tam da yüreğin derinlerinde. O eski Maraton günlerine, kale arkasının omuz omuzalarına, en çok da takım mağlupken atak yaptığında aniden kopan “Fener... Fener” isyanına hasret var sanki...
'Bir büyüklük saplantısı'
Bir büyüklük saplantısı geldi çöreklendi Kadıköy’e. Gönül gözüne perde indiren bir garabet. Lefter’in emaneti formayı giyen çocuklara daha ilk düdükten itibaren yarış atı gibi bakan gözler. Zamanında ışıklar saçan gözler tabelaya saplandı kaldı.
Böyle kodladılar çünkü taraftarı. Modern olmalıydı tribünler. Lisanslı ürün aldı herkes, merdivenleri boş bıraktı. Küçük bir bölüm dışında oturarak izlendi maçlar.
Aslında gayet güzel, medeni. Ama bir şey oldu işte o sırada. Hani en samimi arkadaşın bi laf eder, kırılırsın... Sonra affedersin, ama her yüzüne baktığında böyle bi şey cız eder ya içinde. Öyle işte. Tam da o malum sene geri geldi üzerinde sadece Fenerbahçe yazan stadın ruhu. Her maçtan sonra taraftarla tek yumruk oldu çubukluyu giyenler. En güçlü duygulara ses verdiler karşılıklı. O güçlü duyguyla direndiler zaten asrın en büyük ablukasına...
'Yeniden o ruhu arıyor çubuklular'
Şimdi yeniden o ruhu arıyor o taraftar ve çubuklular. Çok dertleri var. Yine bir kritik maç öncesi camianın her bir yerine bırakılan dedikodu bombaları. Yine köpükler saçan adamların futboldan başka her şeyi konuştuğu programlar, davulcular, bavulcular...
Şimdi artık sahada olanı sahada değil de dışarda olanı dışarda bırakma zamanı. Bu iki gün başkan futbolcusu hakkında televizyonda konuşmasın mesela. Heykeli dikilen adam, futbolun şiire dönüştüğü güzel insan o heykele gidip baksa “Ben ne yaptım da bunu buraya diktiler” diye düşünse uzun uzun, efsane olmanın golle, dömi voleyle alakalı olmadığını en iyi bilen adam, o heykeli alsa yüreğine koyup sahaya taşısa. Tarihe direniş sembolü olarak geçen teknik direktör artık biraz rahat bıraksa kendini. Tek derdi sahada oynanan futbol olsa...
Taştan kale günleri
Ve en önemlisi... Yoğurtçu’dan, Cadde’den, Boğa’dan, Kızıltoprak’tan, Söğütlüçeşme’den bilmem kaçıncı kez Papazın Çayırı’na gelecek sevdalılar. Daha birinci dakikadan çökmese topu her ayağına alan futbolcunun üzerine. Sabretse, taştan kale günlerinde çubukluyu üzerine çektiği günlerdeki gibi. Büyük ve heybetliye değil de, çocukluk sevdasına baksa o sahaya birkaç metredeki milyonların imrendiği koltuklarından...
Marsilya zor takım evet... Liginde yenilmemiş, zor gol yiyor, bir koşuyor ki Allah Allah... Çubukluyu giyen adam, bil ki böyle iyi bir takımı yenmenin tek yolu arkadaşının arkasını kollamaktır. Tekrardan zarar gelmez, orta sahayı adam geçmez, takım geçer. Kavgada birbirine yakın duranın bileği bükülmez.
55 bin kişi o günlerden kalma sevdayla yanınızda olacak. Bir umutları sizde, bilesiniz...