Alman Büyükelçinin Türkiye notu
Abone ol6 aydır Türkiye'de ve Türkçe konuşuyor. Ankara'ya İran'dan geldi. İşte çok özel Türkiye izlenimler:
Nazım ALPMAN / İnternethaber
Federal Almanya Cumhuriyeti’nin yeni Ankara Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz, Türkiye acısından ilgi çekici özelliklere sahip bir diplomat. Dışişleri kariyerinde Afganistan, Burnei Sultanlığı ve İran gibi önemli duraklar bulunuyor. Hukuk fakültesi çıkışlı Alman Büyükelçi’nin doktora tezi ise, tam üç kez askeri müdahale ile demokratik rejimin kesintiye uğradığı Türkiye’nin “gönül yarasına” parmak basıyor: Askerlerin Anayasaya Sadakati!
Almanya Büyükelçisi Dr. Cuntz ile Antalya’da düzenlenen Türk-Alman Medya Diyaloğu başlıklı sempozyum sırasında görüştük. Türkiye’de henüz altıncı ayını dolduran Dr. Cuntz sempozyumu açarken konuşmasına uzunca Türkçe girişle başlayarak, büyük takdir aldı. Arkeoloji ve sanat tarihi özel ilgi alanlarının başında geliyordu. Bu bakımdan Türkiye’de olduğu için kendini şanslı kabul ediyordu.
-Sayın Büyükelçi sizi hiç tanımayanlara takdim edilirken, hakkınızda neler söylenmesini isterdiniz?
-Ben taşrada yetiştim. Daha sonra Latince ve Grek dillerinde eğitim verilen bir liseye devam ettim. Bundan dolayı tabi ki bu diller üzerinde yoğunlaştım. Bu özellikten dolayı tabi ki antik kentlere çok fazla ilgi duyuyorum. Türkiye’de de çok fazla antik kent var. Üniversite eğitime baktığımız zaman hukuk eğitimi aldım. Özellikle benim ilgilendiğim alan karşılaştırmalı hukuk sistemleri oldu. Tabi ki uluslararası ilişkiler çerçevesinde özellikle bir ilgi alanım vardı. Ve bu şekilde dışişleri bakanlığına geldim. Doktora mı ise özellikle askerin anayasaya sadakaları üzerine oldu.
-Bir dakika burası bizim için çok önemli.
- Evet, bu konudan dolayı da Türkiye’de ilgi çekici olduğumu biliyorum. Bu yönümle çok ilgi uyandırdım.
-Konunun Türkiye açısından önemini öğrenmiş miydiniz?
-Aslında ben Türkiye’nin durumunu açıkça bilmiyordum. Benim çalışmamın Türkiye’yle bir ilgisi yoktu bu bağlamda. Böyle bir yönün olduğunu daha sonra öğrenmiş oldum.
- Peki askerin anayasa sadakati konusunda araştırılan ülke hangisi? Almanya mı, Avrupa mı, dünya mı?
- İlk etapta Almanya idi. Anayasaya sadakat çerçevesinde baktığımız zaman hukuk sistemlerini kıyaslayarak, karşılaştırarak böyle bir çalışma yaptım. Bu da İngiltere, büyük Britanya, Fransa, ABD ve Brezilya’da oldu.
-Neden Brezilya, çok fazla askeri darbe olduğu için mi?
-Hayır, Portekizce öğrendiğim için Brezilya’yı seçtim…
-Siz hangi diplomatik rotayı izleyerek Türkiye’ye geldiniz?
-Kariyerime baktığımız zaman tabi bir çok ülkeye gittim. Afrika’da Angola, Asya’da bir çok ülke var. Uzakdoğu’da Malezya, Borneo Adası’nın kuzeyinde yer alan Bunei Sultanlığı var. Sultan, sizin gazetelerde sık sık “dünyanın en zengin adamı” olarak yer aldığı küçük ülke. Bu şekillerde oralarda bulundum. 20 yıl önce orada birinci elçi olarakta görev yaptım. Daha sonra Afganistan ve en sonunda da İran’da bulundum, Türkiye’nin komşu ülkesi. Türkiye’ye gelene kadar da aslında bulunduğun yerlerde genellikle Müslüman topluluklu ülkelerdi. Ve tabi ki mesleki çerçeve içerisinde baktığımız da çalışmalarımda NATO bünyesi içinde çok değişik görevler de var.
-Biraz da Avrupa görevlerini sıralar mısınız?
-1988 yılından berinde Avrupa politikasıyla da ilgileniyorum. Avrupa birliği bölümü içerisinde de görev aldım. Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan sonra Avrupa Birliği Bölümü’nde de görev aldım. Bu anlamda tabi ki yine Türkiye’nin özellikle AB süreci içerisindeki yönleri ve Türkiye’nin bu konudaki Avrupa Birliği’ne yaklaşımı itibariyle yapmış olduğum çalışmalar var.
- Buradaki görev süresi içerisinde neleri yaparsanız kendinizi başarılı kabul edersiniz?
- Şimdi tabi ki öncelikli iki ülke arasındaki zaten iyi olan ilişkileri daha da iyi bir seviyeye çıkarılmasıdır. Bu beni çok memnun eder. Eğer bunu başarabilirsem. Bu konuda zaten fırsatlarda var. Özellikle kültürel alanda baktığımız zaman toplumlarımız arasındaki ilişkiler açısından bunun daha iyi seviyeye çıkarılma imkanı var. Almanya’daki entegrasyon sorunundan bahsedilebilir. Aslında bugünkü konuda da bahsedildi. Ama bunun sadece problem tarafıyla ilgili değil de Almanya’da yaşayan Türkler'inde Alman ekonomisine, kültürüne katkıları olduğu daha çok ortaya çıkarılması gerekir. Sanırım onların katkıları da altı çizilmesi gerekiyor. Bu konuda çaba sarfetmek gerekir. Sorunların ortaklaşa bir çaba ile çözümlenmesi gerekiyor. Avrupa birliğini süreci daha da hızlandırılması daha da iyi bir aşamaya getirilmesi önemli bir unsur.
-Türkiye’ye geldiğinizden beri hangi şehirleri gezdiniz?
- Şimdi en çok ziyaret ettiğim şehir tabi ki İstanbul. Sık sık İstanbul’a gidiyorum. Antalya’ya bu ikinci gelişim. İşte İzmir’e gittim, batı kıyısını, Ege’yi dolaştım. Erzurum’a gittim. Karadeniz’e gittim. İşte bu çerçevede Samsun’a, Trabzon’a, Mardin’e gittim. Şimdi tekrar İstanbul’a gideceğim. Gaziantep var, Urfa görünüyor. Adana görünüyor, gideceğim yerler itibariyle. Bu bağlamda Türkiye’de iki baş konsolosluğumuz var. İstanbul çok büyük konsolosluğumuz bir İzmir var. İzmir’in de bir dış bürosu Antalya var. Antalya’da tabi ki Almanların yoğun yaşaması nedeniyle bir dış büromuz var. Bunun dışında yedi fahri konsolosluğumuz var. Bunlar Bodrum, Edirne, Erzurum, Adana’da temsilcilerimiz Almanya-Türkiye dostluğu için var güçleriyle çalışıyorlar.
-Antalya’da çok Alman var. Burada yaşayan Almanların sizden ne talepleri oluyor?
-Tam sayıyı bilmemekle beraber bu konuda kayıtlar yok. Türkiye geneli itibariyle konuştuğumuzda 40-50 bin Almandan söz edebiliriz, Türkiye’ye yaşayanların ortalama sayısı. Bu bölge itibariyle ifade ettiğimiz zaman Antalya ve Alanya olmak üzere 20-25 bin Almandan söz edebilirim. Alanya’da 7 bin Alman yaşıyor. Şimdi genel olarak aslında herhangi bir şikayetleri yok. Burada olmaktan dolayı mutlular. Zaman zaman vefat durumlarında, ağır hastalık durumlarında, bazı sıkıntılar olabiliyor. Bu konuda bizim İzmir Başkonsolosluğumuzun dış yöneticisi var. Yine çok yoğun bir dernekçilik var. Dernek yaşamı var, Almanların. Almanlara yönelik dini vecibelerini yerine getirmesi açısından gereken imkanlar var. Türkiye’deki Almanlar tespit edebildiğim kadarıyla çok mutlular.
- Siz hem Türkiye’de görev yapıyorsunuz, İran’dan gelmişiniz buraya. Müslüman kesimi biliyorsunuz. Amerikalı dostlarınız geleceğe ilişkin politikalar hakkında fikir sorsa size İran deneyimizden yolla çıkarak onlara ne tavsiye edersiniz?
-Benim kendi izlenimlerim öncelikle 90’lı yıllarda İran’da bulunduğum dönem itibariyle. Oradaki deneyimlerim, tabi ki izlenimlerim oradaki yaşanan İslamiyet’ten çok daha fazla o insanların İranlıların çok dostane beni kabul etmeleri oldu. Beni çok etkiledi. Çok nazik insanlar olarak gördüm. Çok dostane insanlar olarak gördüm. Ve çok eski bir kültür, çok yerleşik bir kültür var orada. Ve tabi ki sonuçta bir rejim var. Bir İslami unsur var bunu da görmek gerekiyor. Daha önce söylediğim konu beni daha çok etkiledi. Şimdi tabi burada çıkarılacak sonuç şu olmalı ABD ile birlikte bizler Almanlar, diğer altılı dediğimiz üye ülkeler, yani Almanya, Fransa, Büyük Britanya, ABD, Çin ve Rusya bunlardan oluşuyor. Bu altılı grup olmak üzere bunların üyeleri olmakla birlikte ABD ve Almanya’nın İran’ın yeniden müzakere yoluna getirilmesi için, çaba saf etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
-Peki siz futbolla ilgileniyor musunuz? Almanya’nın futbolu iyi ve sizi bu etkiliyor mu?
-Aslında futbolun bir nevi Almanya’dan çok Türkiye’de daha önemli olduğunu söylüyorum. Futbolun Türkiye’de önemli bir yeri var. Çünkü maç sonrasında arabaların klaksonlarıyla sokaklarda dolaşarak ne kadar neşeli bir şekilde kendi takımlarını kutladıklarını biliyoruz. Tabi ki üzülenler de oluyor sonuçta. Ama yine de önemli bir yere sahip. Ne zaman futboldan söz açılsa Türkiye’deki tutumları görüyorum ben. Çok önemli gerçekten. Şimdi bu çerçevede biz bugün belki yapmış olduğumuz toplantıda da iki ülkeyi hangi unsurlar bir araya getiriyor, birbirine daha yakınlaştırıyor dediğimiz zaman aslında sporda da futbolda da söz etmemiz gerekiyor. Çünkü gerçekten özellikle geçen dünya şampiyonasına baktığımız zaman o dönem maçlar sonrasında bizim Almanya’da yaşayan Türk vatandaşları nasıl sokaklara dökülerek Alman bayrakları, Türk bayraklarıyla birlikte Alman Milli Takımını lehinde tezahürat yaptığını gördüğüm zaman çok birleştirici, yakınlaştırıcı unsurlar olduğunu görüyoruz. Türkiye’de sorduğunuz için bana ne Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş diyemeyeceğim. Ama Almanya’dan sorarsanız Berlin’de yaşadığım için Herta Berlin takımını tutuğumu belirtmek istiyorum.
-Henüz erken ama bir Türkiye değerlendirmesi yapmanız istense neler söyleyebilirsiniz?
- Yaklaşık altı aldır Türkiye’yim. Her geçen gün yeni şeyler öğreniyorum. Bir yerlerde beni şaşırtan şeylerde oluyor. Ekonomik olarak aslında çok dinamik bir ülke olduğunu görüyorum. Bazı konularda da sürekli tartışmaların yaşandığı ki bugünde bile belli konular üzerinde tartışıldığını görüyoruz, milli unsurların sürekli olarak öne çıktığını görüyorum.
Federal Almanya Cumhuriyeti’nin yeni Ankara Büyükelçisi Dr. Eckart Cuntz, Türkiye acısından ilgi çekici özelliklere sahip bir diplomat. Dışişleri kariyerinde Afganistan, Burnei Sultanlığı ve İran gibi önemli duraklar bulunuyor. Hukuk fakültesi çıkışlı Alman Büyükelçi’nin doktora tezi ise, tam üç kez askeri müdahale ile demokratik rejimin kesintiye uğradığı Türkiye’nin “gönül yarasına” parmak basıyor: Askerlerin Anayasaya Sadakati!
Almanya Büyükelçisi Dr. Cuntz ile Antalya’da düzenlenen Türk-Alman Medya Diyaloğu başlıklı sempozyum sırasında görüştük. Türkiye’de henüz altıncı ayını dolduran Dr. Cuntz sempozyumu açarken konuşmasına uzunca Türkçe girişle başlayarak, büyük takdir aldı. Arkeoloji ve sanat tarihi özel ilgi alanlarının başında geliyordu. Bu bakımdan Türkiye’de olduğu için kendini şanslı kabul ediyordu.
-Sayın Büyükelçi sizi hiç tanımayanlara takdim edilirken, hakkınızda neler söylenmesini isterdiniz?
-Ben taşrada yetiştim. Daha sonra Latince ve Grek dillerinde eğitim verilen bir liseye devam ettim. Bundan dolayı tabi ki bu diller üzerinde yoğunlaştım. Bu özellikten dolayı tabi ki antik kentlere çok fazla ilgi duyuyorum. Türkiye’de de çok fazla antik kent var. Üniversite eğitime baktığımız zaman hukuk eğitimi aldım. Özellikle benim ilgilendiğim alan karşılaştırmalı hukuk sistemleri oldu. Tabi ki uluslararası ilişkiler çerçevesinde özellikle bir ilgi alanım vardı. Ve bu şekilde dışişleri bakanlığına geldim. Doktora mı ise özellikle askerin anayasaya sadakaları üzerine oldu.
-Bir dakika burası bizim için çok önemli.
- Evet, bu konudan dolayı da Türkiye’de ilgi çekici olduğumu biliyorum. Bu yönümle çok ilgi uyandırdım.
-Konunun Türkiye açısından önemini öğrenmiş miydiniz?
-Aslında ben Türkiye’nin durumunu açıkça bilmiyordum. Benim çalışmamın Türkiye’yle bir ilgisi yoktu bu bağlamda. Böyle bir yönün olduğunu daha sonra öğrenmiş oldum.
- Peki askerin anayasa sadakati konusunda araştırılan ülke hangisi? Almanya mı, Avrupa mı, dünya mı?
- İlk etapta Almanya idi. Anayasaya sadakat çerçevesinde baktığımız zaman hukuk sistemlerini kıyaslayarak, karşılaştırarak böyle bir çalışma yaptım. Bu da İngiltere, büyük Britanya, Fransa, ABD ve Brezilya’da oldu.
-Neden Brezilya, çok fazla askeri darbe olduğu için mi?
-Hayır, Portekizce öğrendiğim için Brezilya’yı seçtim…
-Siz hangi diplomatik rotayı izleyerek Türkiye’ye geldiniz?
-Kariyerime baktığımız zaman tabi bir çok ülkeye gittim. Afrika’da Angola, Asya’da bir çok ülke var. Uzakdoğu’da Malezya, Borneo Adası’nın kuzeyinde yer alan Bunei Sultanlığı var. Sultan, sizin gazetelerde sık sık “dünyanın en zengin adamı” olarak yer aldığı küçük ülke. Bu şekillerde oralarda bulundum. 20 yıl önce orada birinci elçi olarakta görev yaptım. Daha sonra Afganistan ve en sonunda da İran’da bulundum, Türkiye’nin komşu ülkesi. Türkiye’ye gelene kadar da aslında bulunduğun yerlerde genellikle Müslüman topluluklu ülkelerdi. Ve tabi ki mesleki çerçeve içerisinde baktığımız da çalışmalarımda NATO bünyesi içinde çok değişik görevler de var.
-Biraz da Avrupa görevlerini sıralar mısınız?
-1988 yılından berinde Avrupa politikasıyla da ilgileniyorum. Avrupa birliği bölümü içerisinde de görev aldım. Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan sonra Avrupa Birliği Bölümü’nde de görev aldım. Bu anlamda tabi ki yine Türkiye’nin özellikle AB süreci içerisindeki yönleri ve Türkiye’nin bu konudaki Avrupa Birliği’ne yaklaşımı itibariyle yapmış olduğum çalışmalar var.
- Buradaki görev süresi içerisinde neleri yaparsanız kendinizi başarılı kabul edersiniz?
- Şimdi tabi ki öncelikli iki ülke arasındaki zaten iyi olan ilişkileri daha da iyi bir seviyeye çıkarılmasıdır. Bu beni çok memnun eder. Eğer bunu başarabilirsem. Bu konuda zaten fırsatlarda var. Özellikle kültürel alanda baktığımız zaman toplumlarımız arasındaki ilişkiler açısından bunun daha iyi seviyeye çıkarılma imkanı var. Almanya’daki entegrasyon sorunundan bahsedilebilir. Aslında bugünkü konuda da bahsedildi. Ama bunun sadece problem tarafıyla ilgili değil de Almanya’da yaşayan Türkler'inde Alman ekonomisine, kültürüne katkıları olduğu daha çok ortaya çıkarılması gerekir. Sanırım onların katkıları da altı çizilmesi gerekiyor. Bu konuda çaba sarfetmek gerekir. Sorunların ortaklaşa bir çaba ile çözümlenmesi gerekiyor. Avrupa birliğini süreci daha da hızlandırılması daha da iyi bir aşamaya getirilmesi önemli bir unsur.
-Türkiye’ye geldiğinizden beri hangi şehirleri gezdiniz?
- Şimdi en çok ziyaret ettiğim şehir tabi ki İstanbul. Sık sık İstanbul’a gidiyorum. Antalya’ya bu ikinci gelişim. İşte İzmir’e gittim, batı kıyısını, Ege’yi dolaştım. Erzurum’a gittim. Karadeniz’e gittim. İşte bu çerçevede Samsun’a, Trabzon’a, Mardin’e gittim. Şimdi tekrar İstanbul’a gideceğim. Gaziantep var, Urfa görünüyor. Adana görünüyor, gideceğim yerler itibariyle. Bu bağlamda Türkiye’de iki baş konsolosluğumuz var. İstanbul çok büyük konsolosluğumuz bir İzmir var. İzmir’in de bir dış bürosu Antalya var. Antalya’da tabi ki Almanların yoğun yaşaması nedeniyle bir dış büromuz var. Bunun dışında yedi fahri konsolosluğumuz var. Bunlar Bodrum, Edirne, Erzurum, Adana’da temsilcilerimiz Almanya-Türkiye dostluğu için var güçleriyle çalışıyorlar.
-Antalya’da çok Alman var. Burada yaşayan Almanların sizden ne talepleri oluyor?
-Tam sayıyı bilmemekle beraber bu konuda kayıtlar yok. Türkiye geneli itibariyle konuştuğumuzda 40-50 bin Almandan söz edebiliriz, Türkiye’ye yaşayanların ortalama sayısı. Bu bölge itibariyle ifade ettiğimiz zaman Antalya ve Alanya olmak üzere 20-25 bin Almandan söz edebilirim. Alanya’da 7 bin Alman yaşıyor. Şimdi genel olarak aslında herhangi bir şikayetleri yok. Burada olmaktan dolayı mutlular. Zaman zaman vefat durumlarında, ağır hastalık durumlarında, bazı sıkıntılar olabiliyor. Bu konuda bizim İzmir Başkonsolosluğumuzun dış yöneticisi var. Yine çok yoğun bir dernekçilik var. Dernek yaşamı var, Almanların. Almanlara yönelik dini vecibelerini yerine getirmesi açısından gereken imkanlar var. Türkiye’deki Almanlar tespit edebildiğim kadarıyla çok mutlular.
- Siz hem Türkiye’de görev yapıyorsunuz, İran’dan gelmişiniz buraya. Müslüman kesimi biliyorsunuz. Amerikalı dostlarınız geleceğe ilişkin politikalar hakkında fikir sorsa size İran deneyimizden yolla çıkarak onlara ne tavsiye edersiniz?
-Benim kendi izlenimlerim öncelikle 90’lı yıllarda İran’da bulunduğum dönem itibariyle. Oradaki deneyimlerim, tabi ki izlenimlerim oradaki yaşanan İslamiyet’ten çok daha fazla o insanların İranlıların çok dostane beni kabul etmeleri oldu. Beni çok etkiledi. Çok nazik insanlar olarak gördüm. Çok dostane insanlar olarak gördüm. Ve çok eski bir kültür, çok yerleşik bir kültür var orada. Ve tabi ki sonuçta bir rejim var. Bir İslami unsur var bunu da görmek gerekiyor. Daha önce söylediğim konu beni daha çok etkiledi. Şimdi tabi burada çıkarılacak sonuç şu olmalı ABD ile birlikte bizler Almanlar, diğer altılı dediğimiz üye ülkeler, yani Almanya, Fransa, Büyük Britanya, ABD, Çin ve Rusya bunlardan oluşuyor. Bu altılı grup olmak üzere bunların üyeleri olmakla birlikte ABD ve Almanya’nın İran’ın yeniden müzakere yoluna getirilmesi için, çaba saf etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
-Peki siz futbolla ilgileniyor musunuz? Almanya’nın futbolu iyi ve sizi bu etkiliyor mu?
-Aslında futbolun bir nevi Almanya’dan çok Türkiye’de daha önemli olduğunu söylüyorum. Futbolun Türkiye’de önemli bir yeri var. Çünkü maç sonrasında arabaların klaksonlarıyla sokaklarda dolaşarak ne kadar neşeli bir şekilde kendi takımlarını kutladıklarını biliyoruz. Tabi ki üzülenler de oluyor sonuçta. Ama yine de önemli bir yere sahip. Ne zaman futboldan söz açılsa Türkiye’deki tutumları görüyorum ben. Çok önemli gerçekten. Şimdi bu çerçevede biz bugün belki yapmış olduğumuz toplantıda da iki ülkeyi hangi unsurlar bir araya getiriyor, birbirine daha yakınlaştırıyor dediğimiz zaman aslında sporda da futbolda da söz etmemiz gerekiyor. Çünkü gerçekten özellikle geçen dünya şampiyonasına baktığımız zaman o dönem maçlar sonrasında bizim Almanya’da yaşayan Türk vatandaşları nasıl sokaklara dökülerek Alman bayrakları, Türk bayraklarıyla birlikte Alman Milli Takımını lehinde tezahürat yaptığını gördüğüm zaman çok birleştirici, yakınlaştırıcı unsurlar olduğunu görüyoruz. Türkiye’de sorduğunuz için bana ne Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş diyemeyeceğim. Ama Almanya’dan sorarsanız Berlin’de yaşadığım için Herta Berlin takımını tutuğumu belirtmek istiyorum.
-Henüz erken ama bir Türkiye değerlendirmesi yapmanız istense neler söyleyebilirsiniz?
- Yaklaşık altı aldır Türkiye’yim. Her geçen gün yeni şeyler öğreniyorum. Bir yerlerde beni şaşırtan şeylerde oluyor. Ekonomik olarak aslında çok dinamik bir ülke olduğunu görüyorum. Bazı konularda da sürekli tartışmaların yaşandığı ki bugünde bile belli konular üzerinde tartışıldığını görüyoruz, milli unsurların sürekli olarak öne çıktığını görüyorum.