Allah kimleri sever?
Abone olAllah'ın sevgili kulu olmak zor değil
Mevlana ile birlikte dünyanın en çok okunan tasavvufçularından
biri olan İbn Arabi’ye ait. “Allah Kimleri
Sever?” günümüz Türkçesiyle bugüne kadar yazılmış en
anlaşılır tasavvuf kitabı, kitabın yanıt aradığı sorular ise
gerçekten ilginç:
-İnsan niçin yeryüzünde halife oldu?
-İnsan ile iblis arasında benzerlik var mıdır?
-Arzulayan, öfkelenen ve düşünen nefs arasındaki fark nedir?
-İyi ve kötü huylar hangileridir?
-İnsan, kendi ahlakını nasıl güzelleştirebilir?
-İnsan-ı kâmil olmayı sağlayan erdemler nasıl kazanılır?
-Bütün güzel huyları kendisinde toplayan üstün insanın nitelikleri
nelerdir?
Ey Âdem! Allah da sana merhamet ediyor, zaten seni bunun
için yarattı
Allah insanın bedenini bileşik âlemdeki bütün hakikatlerden
oluşturdu. Sonra feleklerin ve unsurlar âleminin güçlerini ona
yerleştirdi. Böyle yapmasının gayesi, ruhsal feyzi kabul etmesini
sağlamaktı. Ardından insana ruh üfledi. Böylece Allah’a hamd-ü sena
etti. Fakat bu, nurun kendisine yayılmasından sonraydı. Söz konusu
nur, insanın karanlık dehlizlerine [içine] yayılınca insan
hapşırmış, hapşırınca Allah’a hamd etmiş, Allah da ona şöyle
karşılık vermişti: “Ey Âdem! Allah da sana merhamet ediyor, zaten
seni bunun için yarattı” (s.10)
Bütün insanları sevmek bir insanlık görevidir
Yetkinliğe ulaşmak isteyen bir insan kendisini bütün insanları
sevmeye, onlarla dostluk kurmaya, onlara şefkat beslemeye, acımaya
ve merhamet duymaya alıştırmak zorundadır. Çünkü bütün insanlar
birbirleriyle ilişkisi olan tek bir aile gibidir. İnsanlık ortak
paydası onları birleştirir. Hakk’ın kuvvetinin nişanı bütün
bireylerde bulunur. Bu nişan düşünen nefstir. Bu nefs sayesinde
insan insan haline gelir. Düşünen nefs insanın iki parçasından en
kıymetli olanıdır. Söz konusu iki parça, beden ve nefstir. İnsan,
gerçekte düşünen neftsen ibarettir. Bu nefs bütün insanlardaki tek
bir cevherdir. Onların hepsi gerçekte tek bir şeydir. Şahıslar ise
pek çoktur.
İnsanların nefsleri gerçekte tektir ve dostluk nefsin bir
eylemidir. O halde bütün insanların birbirlerini sevmesi
birbirleriyle dost olması [insan olmaktan kaynaklanan] bir
zorunluluktur. Öfke gücü kendilerini sevk etmediği sürece bu sevgi
ve dostluk insanlarda doğal bir davranış olarak bulunur. Çünkü öfke
gücü insana başkan olmayı sevdirir. Bu duygu ise insanı
büyüklenmeye, kendini beğenmeye, zayıf kimseleri ezmeye, küçüğü
küçümsemeye, zenginleri ve erdem sahiplerini kıskanmaya sevk eder.
Bu gibi huyların sahiplerinde ise düşmanlık ve nefret gibi
davranışlar ortaya çıkar. O halde kişi öfke gücünü kontrol altına
aldığında ve düşünen nefsine boyun eğdiğinde, bütün insanlar
kendisine dost ve kardeş haline gelir.
İnsan düşünce yetisini kullandığında bütün insanları kardeş ve dost
edinmesinin zorunlu olduğunu görür. Çünkü insanların bir kısmı
erdem sahibidir, bir kısmı ise erdem bakımından eksiktir. İnsanın
erdem sahiplerini sevmesi zorunluluktur. Bunun nedeni onların
erdeminin mahalli olmasıdır. Eksik insanlara da eksikleri nedeniyle
merhamet duymak gerekir. (s. 99–101)