Ali Atıf Bir hidayete mi erdi?
Abone olZaman gibi gazeteleri bir dönem yerden yere vuran Ali Atıf Bir, Hürriyet'ten ayrıldıktan sonra bakın nasıl değişti.
Hürriyet gazetesinde çalışırken, Zaman, Vakit ve Yeni Şafak
gazetelerini dinci basın olarak lanse eden Ali Atıf Bir, Bugün
gazetesine geçtikten sonra çok değişti. "Dinci Basın" yerine
gazeteleri ismi ile yad eden Bir, tiraj raporları konusunda da
farklı bir görüşe sahip oldu.
İşte Bir'in dünü ve bugünü...
31 TEMMMUZ 2006 HÜRRİYET
Dinci basın bunu da yazın
Uzun bir süredir dinci gazetelerin tiraj saklama oyununu yazıyorum.
Cuma günü Tufan Türenç de bu konuya değindi. Hiçbir dinci gazetenin
ABC Tiraj Denetim Kurulu'na aboneleriyle ilgili fatura bilgilerini
veremediğini yazdı.
Doğrudur, dinci gazeteler ABC'ye fatura vermekten kaçınıyorlar
"Niye vermiyorsunuz? " dediğinizde de "ABC Tiraj Kurumu'nun işi
fatura denetlemek değil tiraj denetlemek" diyorlar.
Efendim, niye diğer gazetelerden fatura istenmiyormuş da onlardan
isteniyormuş!
Defalarca "niyesini" açıkladım ama yine açıklayayım. Dinci
gazetelerin bayi satışları yok denecek kadar az, okur katsayıları
da söyledikleri tirajlara karşılık gelmiyor. Diğer gazetelerde ise
böyle bir şüphe yok. Dolayısıyla da ABC Tiraj Kurumu, dinci
gazetelerin tirajlarından emin olmak için ek denetim göstergelerine
bakmak istiyor.
Bunda gocunacak bir şey yok. Vergi denetimlerinde de eğer vergi
kaçağı şüphesi varsa denetçiler sadece stok saymakla, fatura
incelemekle yetinmezler, örneğin elektrik sarfiyatına bakmak gibi
dolaylı denetim yollarına da başvururlar. Bir kaçağı olmayan da
gönül rahatlığıyla her türlü belgesini denetçiye verir.
Dinci gazeteler ise fatura vermekten kaçınıyorlar. Çünkü tiraj
bilgileri, güçlü görünmek, reklam alabilmek için şişirilmiş
aboneliklere dayanıyor. Asıl amaçları dinci propaganda... İslam
aşkına Türkiye'yi sarmak ve sarsmak isteyenler dörder, beşer, onar
abone olup bu gazeteleri oraya buraya "forward" ediyorlar.
Onlar da şişirilmiş tirajla reklamverenleri "bize reklam verin
yoksa bizimkiler sizden mal almaz diye" tehdit ediyorlar. Nitekim
reklam vermeyenlerden gücü yettiklerine "perakendeci cemaat
şebekelerini" harekete geçirip ambargo uygulatıyorlar.
Bunlar doğru değil mi? Doğruluğunu ispat etmek elinizde. Verin
fatura adreslerinizi kurtulun. Vermiyorsanız da artık lütfen
susun.
3 eylül 2006
Zamancılar gerçeği söylemiyor
ZAMAN Gazetesi Sorumlu Müdürü Ali Odabaşı'dan gelen yanıta dün yer
verecektim. Yazmaya bir hafta ara verince yazı yazıyı kovaladı,
sonunda yer kalmadı, yanıt bugüne kaldı.
Ali Odabaşı diyor ki: "... Daha önce defalarca kamuoyuna
açıklandığı gibi Zaman Gazetesi İstanbul, Ankara, İzmir, Adana,
Antalya ve Erzurum matbaalarında basıldıktan sonra Yaysat
tarafından Türkiye genelinde bulunan Yaysat bayilerine
ulaştırılır.
Başbayilere gelen gazeteler, bir başka dağıtım şirketi tarafından
dağıtım elemanları tarafından abonelere dağıtılır. Her ay abonelere
dağıtılan gazetelerin parası yine aynı dağıtım elemanları
tarafından teslim edilen fatura karşılığında tahsil edilir.
İddia ettiğiniz gibi ne bedava gazete dağıtılması ne de kimsenin
kendi bilgisi ve onayı olmadan abone yapılması söz konusudur.
Hiçbir kurum ve kuruluş da toplu olarak abone yapılmamıştır. BİAK
ölçümleriyle ilgili yorumlarınız da yanlış ve taraflı, gazetemizin
abonelik yapısını incelemekle ilgili teklifiniz de ciddiyetten uzak
buluyoruz."
Zaman'ın yöneticilerine kusura bakmasınlar ama asıl ben onların
yanıtlarını ciddiyetten uzak buluyorum. Önce çıkıp "cemaat
gazetesi" olduklarını, Fettullah Gülen'le olan "yakın" bağlarını
açıklasınlar ondan sonra "ciddiyetten" söz etsinler. Zamancılar
sanıyorlar ki ben "cemaat yapılarına" karşıyım, İslami propagandaya
karşıyım, abone sitemine karşıyım. Bu yüzden de Zaman'ı hedef
alıyorum. Bu kuyruklu yalan.
Sorun gerçeklerin gizlenmesi, "yaradana forward" yöntemiyle "çok
sat ıyoruz" imajı yaratılıp "cemaatin gücünün" olduğundan büyük
gösterilmeye çalışılması. Böyle bir tavrı Zaman değil de Cumhuriyet
gösterse aynı tepkiyi ona da gösteririm, bu böyle biline. Zaman
dahil herhangi bir gazetenin bir, iki ya da üç milyon satışa
ulaştığı "denetlenmiş" verilerle kanıtlanırsa Türkiye adına gurur
duyarım.
Gelin Zamancılara geçen hafta aboneleri Sedat Bingöl'den gelen bir
e-posta ile yanıt vereyim. Bingöl diyor ki: "... Üniversite
evlerinde iken herkes aboneydi. Bir eve birden fazla gazete
gelmesin diye bazılarımızın aboneliği parasını biz vermek şartıyla
başka adreslere "ücretsiz" dağıtılıyordu, sanırım kıllandığınız
durum bundan kaynaklanıyor."
Sanırım Bingöl'ün Zaman'ın kendini çoğaltma yapısı hakkında bilgi
veriyordur. Tabii bir de Gülen Cemaati'nin "üniversite evleri"
kavramıyla.
Çok açıktır ki Zamancılar "cemaat" gücüyle bir satış noktasına
birden fazla gazete aboneliği yapıyorlar. Ya da bir satış
noktasından diğer kişi adına "abonelik" yaratıyorlar. BİAK'taki
okur katsayılarını düşük olması da, erkek okur ağırlığını olması da
bu yüzden...
Ayrıca burada teknik bir "okuma" tanıma sorunu var. Parayla bayiden
"gönüllü" olarak alınan bir gazetenin okunma "kalitesi" ile (buna
İngilizce involvement Türkçe ilginlik denir ) "yaradana forward"
yöntemiyle elde edilen bir gazetenin okunma "kalitesi" nasıl aynı
olabilir?
Zaman'a önerimi yineliyorum. Batılı ülkelerdeki benzerleri gibi
gazete ve dergi tirajlarını denetleyen bağımsız kuruluş ABC
Türkiye'ye tam abone listenizi, isme kesilmiş faturalarıyla
birlikte vermeyi reddettiğinize göre faturaları bana verin. Medya
denetimi konusunda uzmanlığımı, tarafsızlığımı bu konunun
uzmanları, uygulamacıları ve siz de biliyorsunuz.
10 bin örnek seçip (gerçi 1200'de yeter ama hadi tribünlere oynayan
tartışmasız bir rakam olsun) gerçekleri ortaya çıkaralım. Siz de
rahat edin, biz de... Kabul mü?
VE 17 ARALIK 2006 PAZAR GÜNKÜ BUGÜN'DEKİ
YAZISI
ABC Tiraj Kurulu eksik ölçüm yapıyor
Daha önce de yazdım... Zaman Gazetesi gibi "abone" usulü dağıtımı
yapılan gazetelerin "tirajlarını" 'bayiden her gün para verip satın
alınan' gazetelerin "tirajıyla" karşılaştırırken dikkatli olmak
gerekir.
Ama bu "dikkat" tarafsız olması gereken ABC Tiraj Denetim
Kurulu'nun "abone" ölçümlerini göze ardı etmesini gerektirmez. Ne
demek istedik? Önce gelin tiraj yani "circulation" deyince ne
anlıyoruz ona bakalım. Çünkü bir ölçüm önce ölçülen şeyin ne
olduğunun tanımlanması daha sonra da ölçüme yönelik olarak
"işlevsel hale getirilmesi" ile anlamlıdır. Tirajın dar ve ilk
ölçümlere başlanan yıllardaki tanımı "belirli bir gazete ya da
derginin belirli bir sayısının parası ödenerek yapılmış toplam net
satışlarıdır."
Türkiye'de ABC Tiraj Denetim Kurulu hâlâ bu eski ve dar tanımı
kullanıyor. Oysa diğer ülkelerde tiraj denetim kurumları "tiraj"
deyince sadece "bayiden satışı" ölçmemekte "abone" (subscription)
usulü dağıtımları ve "kontrollü bedava dağıtımları" (controlled
free distribution) da onaylayarak denetim raporu yayınlamaktadır.
Abone belirli bir gazete ve ya da derginin belirli bir dönem için
parası ödenerek, ilgili kuruluş tarafından ilgili adrese
ulaştırılmış net sayısıdır.
Kontrollü bedava dağıtılmış gazete ya da dergi ise bir plan
içerisinde (kontrollü) ücretsiz olarak dağıtımı yapılmış net
sayıdır. Amerika, Avustralya ve İngiltere aboneliği ve kontrollü
ücretsiz dağıtıma dayalı tirajları ölçen ülkelere örnektir. Örneğin
Avustralya'da ilgili kurum "abone ve kontrollü bedava dağıtımı"
ölçmek için ABC'nin karşısına CAB (Circulatiun Audit Board'u)
koymuştur.. Hatta bazı ülkelerdeki ABC Kurulları "okurluk"
(readership) araştırmalarını bile yapar. Okurluk (Reader- per-copy)
ise bir gazetenin her sayısını okuyanların ortalama sayıdır. Anket
yöntemiyle ölçülür. Kanada'yı da tiraj denetimi ve okurluk
araştırmalarını aynı elde birleştiren ülkelere örnek
gösterebiliriz. Peki reklamveren için en geçerli ölçüm hangisidir?
"Bayiden satışa dayalı tiraj mı?" "Abone usulü tiraj mı?",
"Kontrollü bedava dağıtıma" dayalı tiraj mı? Yoksa "okurluk" mu? Bu
reklamverenin bileceği bir iştir. Kalkıp da ABC Tiraj denetim
kurumunun ya da Reklamcılar Derneği'nin belirleyeceği bir şey
değildir.
Tüm ülkelerde genel olarak reklamveren önce anket yöntemiyle
ölçülen araştırmalardan çıkan okur sayılarına bakar, daha sonra
gider "tiraj denetim" raporlarında "tirajın türüne" bakar. Sonra da
medya planlamasını yapar. Reklamveren için önemli olan reklamını
okutmaktır. Reklamın "Ne tür dağıtılan bir gazete" okunduğu da bazı
reklamveren için önemli olabilir ama bu konu ölçümlenme ile ilgili
değil, o mecranın ne kadar "itibarlı" algılandığı ile ilgilidir.
Eğer yayının "bedava" olması reklamvereni ilgilendirse o zaman
izlemek için ayrıca para ödenmesi gereken ATV, Kanal D, Show'u ya
da Star'ı da AGB'nin ölçüm kapsamı dışında bırakması gerekmez
miydi? Ve de sadece TRT, kablo ve digitürk kanallarının
ölçülmesi... Eğer bir yayın bir yandan abone usulü ya da kontrollü
bedava dağıtılıyor ve bir yandan da "itibarlı" algılanıyorsa ABC
Tiraj Denetim Kurulu bu işe ne karışır! ABC Tiraj Denetim Kurulu
şunu bilmeli ki, Türkiye'de BİAK olarak anılan ve Taylor
Nelson/Piar tarafından yapılan "okurluk" araştırmasının kalitesi
her türlü tiraj denetimlerinin ne kadar kaliteli yapıldığına
bağlıdır. Reklamverenin lehine olan bu. Bu nedenle ABC Tiraj
Denetim Kurulu tirajları sadece eski ve dar kalıplara göre
ölçmemeli... Her yayının tiraj denetimini yapabilmenin yollarını
aramalı. Yani tarafsızlığını korumalı.