Aleviliğin kitabını o yazdı
Abone olHükümetin Alevi açılımında sona doğru. İzettin Doğan, Başbakan Erdoğan'ın kendisine söylediği çarpıcı sözleri aktardı.
Cem Vakfı Genel Başkanı İzzettin Doğan, Başbakan Erdoğan'ın
isteği üzerine ilköğretim okullarında okutulmak üzere Alevilik'le
ilgili kitap hazırladığını Sabah'a açıkladı..
Doğan, 29 Mart seçimlerinden kısa bir süre önce Dolmabahçe'de
Başbakan Tayyip Erdoğan ve kurmaylarıyla bir araya gelişini ve
seçimler öncesinde hiç bir partiyi işaret etmeyerek neden suskun
kaldığının perde arkasını Sevilay Yükselir'e anlattı. İşte Doğan'a
sorularımız ve çarpıcı açıklamaları...
'KİTABI SİZ YAZIN' DEDİ
Sayın Başbakan'a Aleviliği ve Alevilerin isteklerini anlattım. Açık açık, hükümetin tavrının doğru olmadığını, bu sorunun mutlaka çözülmesi gerektiğini belirttik. Ve bu sorunun Türkiye'nin sorunu olduğunu, İzzettin Doğan'ın ya da bir başka Sünni yurttaşın sorunu olmadığını vurguladım. Bu sorun dolayısıyla Türkiye'nin çok zorluklarla karşı karşıya kalabileceğini, Türkiye açısından bir güvenlik sorununa dönebileceğini çünkü böylesine kırgın ve kızgın zeminin yabancı güçler tarafından çok kolayca kullanabileceğini Türkiye'yi kendi istedikleri istikamette yönlendirebileceklerini ve ülkenin zor durumda kalacağını söyledim. Sayın Başbakan ve yanındaki bakanlar bu yaklaşımı ve değerlendirmeyi benimsediler.
"Bunun bir çözüme bağlanması gerekir. Biz bu konuda her
türlü önlemi ve değişiklikleri yapmaya hazırız ama seçim dönemi
olduğu için yapacağımız değişiklikler, 'Alevi yurttaşların oylarını
almaya yönelik değerlendirme' olarak kabul edilebilir. Onun için de
bunu seçimlerden sonra tekrar bir araya gelelim ve
gerçekleştirelim" dediler. Daha sonra Sayın Başbakanla bir yemekte
bir araya geldik. Orada da halka hitaben bir konuşma yapmıştık her
ikimiz de. O konuşma sırasında ben Alevi yurttaşların altı noktada
oy birliği ile belirlenmiş isteklerinin artık hayata geçirilmesi
gerektiğini tekrarladım. Sayın Başbakan'da cevaben, "Biz bunları
hayata geçireceğiz. Burada söz veriyorum. Alevilikle ilgili
bilgileri ders kitaplarına koyduk bile. Samimi olduğumu göstermek
açısından söylüyorum. 32 sayfalık bir metin var ama Hocam siz
hazırlayın bu kitabı. Daha fazla olabilir 32 sayfa ile sınırlı
değil. İçerik itibariyle de, 'Sizin Alevilik budur' diyerek
sunduğunuz bilgileri kitaplara koyacağız" diye söz verdi.
KİTAPLAR HAZIR RANDEVU İSTEYECEĞİM
Ben de hemen Alevi ve Sünni din adamlarından oluşan bir komisyon
kurdum. O tarihten beri çalışıyorduk. Şimdi kitaplar hazır. Son bir
okuma yapacağım ve ondan sonra Sayın Başbakan'dan bir randevu
isteyeceğim ve kendilerine, 8 yıl boyunca din derslerinde
okutulacak olan Alevilik ile ilgili bilgileri anlatan kitabı
sunacağım.
DİN ÖĞRETMENLERİ KURS ALSIN
Elbette ki önemli. 20 yıldan beri bir hareketin temsilcisi olarak
geldiğimiz noktayı çok olumlu buluyorum. Bir yola çıkıldı ve ilk
kez olumlu bir adım atıldı. İnşallah bu adımı sonuçlandıracak Sayın
Başbakan. Tabi asıl adım yazdıklarımızı görüp, "Evet biz hükümet
olarak mutabıkız. Bu bilgileri kitaplara koyuyoruz ve öğrencilere
dağıtıyoruz" dediği gün çok önemli bir adım atılmış olur. Yeterli
olur mu? Yeterli olmaz, nedeni çünkü bu bilgilerin sürekliliğini
sağlayacak olan kadrolara ihtiyaç var. Bu bilgileri okullarda kim
okutacak? Kimler dersini verecek? Önemli olan bilginin kitaba
girmesi önemlidir ama bu bilgiyi okutacak kişi bilginin kendisi
kadar önemlidir. Bunları anlatacak din bilgisi öğretmenlerinin bir
kursa tabi tutulması gerekir diyorum. Onların yetiştirilmesi lazım.
İlla Alevi olması şart değil. Ama olursa da iyi olur tabi ki...
GÜLEN'İ KİME BENZETTİ?
GÜLEN'İ NAZIM HİKMET'E BENZETEN DOĞAN'DAN GERİ ADIM
YOK
En ufak değişiklik yok. Bakın. Dünyanın önünde saygıyla eğildiği
en önemli şairlerden bir tanesinin mezarının Türkiye'ye
getirilmesini henüz bu yıl konuştuk. Oysa ki bunun sizin açınızdan
bir onur kaynağı olması gerekiyor. Şunu vatandaşa söylemeye
çalışıyorum ama insanlar okumadan telkinlerle sizin söylediğinizi
yorumlamaya çalışıyorlar. Ben ne diyorum: Haklar açısından
cumhurbaşkanı da sokaktaki sade vatandaş da aynı haklara sahiptir.
Hiç birinin birbirine üstünlüğü yoktur. İmtiyazı da yoktur. İmtiyaz
makamındır, kişinin değildir. Fethullah Gülen de bir insan olarak
hak ve özgürlükler kapsamına giriyorsa, vatandaş olarak ona da aynı
şeyi uygulamanız gerekir.
YARGILAMADA BERAAT ETMİŞSE
O ayrı. Yasalara aykırı bir tavır varsa bu tavırlardan dolayı yargılanır. Ben bir hukukçuyum ve meseleye de bir hukukçu olarak bakarım. Biraz önce dedim ki; "Kimsenin imtiyazı yoktur. Kimse hukukun üstünde değildir" Fethullah Gülen de değildir. Eğer varsa yasaya aykırı bir şeyi yargılarsınız. Yargılamada beraat etmiş ise aklanmışsa, o zaman sen yine ona suçlu muamelesi yapamazsın. Yanlıştır. Bu Nâzım da olabilir, bu Fethullah Gülen de olabilir, bu sıradan Ahmet Efendi de olabilir. Bunlar yasaların önünde eşittir. Olayın ana fikri de budur. Bunu başka bir tarafa çekmenin manası da yoktur!
MHP'YE KİN VE NEFRET OLMASIN
1975'lere varan bir tatsızlık var. Anarşi ve terörün Türkiye'de dolu dizgin at koşturduğu bir dönemde Alevilere karşı MHP'li bazı militanların bir takım tasarruflarda bulunduğu söylendi ve bunlar yargılandı. Kimisi mahkumiyetle sonuçlandı, kimisi beraat etti. 34 yıl geçti ve 34 yaşındaki bir çocuk bu olayları bilmez. Alevilerin bir siyasal kuruluş olarak MHP'ye kin ve nefret duymalarına gerek yok. Ayrıca bugünün yöneticileri ile o günün yöneticileri aynı değil. Partide önemli değişimler ve değişiklikler olmuştur. Ve siyasi kurum olarak bunların da oylarını artırmak istemeleri en doğal haklarıdır. Aleviler gibi büyük bir kitleden hiç oy almamak MHP açısından önemli bir başarısızlıktır. O başarısızlığı başarıya çevirmeye çalışıyorlar. Bence de doğru bir politikadır.
AK PARTİ VE CHP'YE BAKIŞ
Hayır öyle bir şey yok! Böyle bir şeyi kabul etmiyorum. Aleviler AKP'ye de oy verir. Sosyolojik açıdan yanlış bir yaklaşımdır bu. Mesela Aleviler, "Demokrat Parti'ye oy vermez" diye bilinir. Yanlıştır bu. Çünkü Aleviler 1950-1960 arasında Demokrat Parti'yi desteklemiştir.
Oy vermiştir ama başka bir partiye asla yönelmemiştir tezi
yanlıştır. Aleviler, Süleyman Demirel'e güvenlerini yitirdikten
sonra sosyal demokrat ilkelerine güvenip sol partilere yöneldiler.
Alevilerin şanssızlığı orada zaten. Sadece oy veren bir kitle
görünümünde. Yani sol partiler oyunu alıyor, oyların karşısında
talep edilen haklara ilgisiz kalıyor. Aslında şansızlık demek
istiyorum daha ağır bir kelime kullanmamak için. Ama bundan sonra
hiç şüpheniz olmasın böyle olmayacak. Aleviler kendilerine saygı
duymayanları kendi eşitlik taleplerini kabul etmeyen ya da kabul
edermiş gibi görünen partilere itibar etmeyeceklerdir. Bu önemli
bir teşhistir. Eğer bu söylediklerim doğruysa bu şu demektir.
Partiler Alevileri samimiyetle kucaklamak zorundalar. Bu olmadığı
zaman başka bir parti başka bir oluşum Türkiye'de doğacaktır. Bu
kaçınılmazdır.