Bismillahirrahmanirrahim
Sabahın beşi.
Bizim velet uyanmış tepemde zıplıyor.
“Gidip ekmek alalım madem” dedik. Giyindik kuşandık düştük fırının
yollarına.
Fırından sıcak sıcak somunları aldık.
Geçmiş gün baktım güneş doğmakla doğmamak arasında kararsız bir
noktada. Fırının önündeki kaldırıma oturup sıcak ekmeğimizi
yiyoruz.
Fabrika Kızı
Önümüze bir otobüs durdu. İçi kadın
dolu. Başlarında çalıştıkları fabrikanın bandanaya benzer bir
örtüsü var. Kadınlar kafalarını cama yaslamış dalgın dalgın
belirsiz bir yere doğru bakıyorlar.
Biz de film izler gibi ekmek yerken
işçi kadınları seyrediyoruz.
Sonra neden bizim oğlan kalkıp
kadınlara el salladı.
Bir şeyler
bağırıyor.
Siz de bana el sallayın, diyor.
Önce pek dikkat eden olmadı. Sonra
genç bir kız görüp o da el salladı. Otobüsteki diğer kadınlar da
katıldılar buna. Diğer tarafta oturup da ne oluyor orada diye
meraklananlar toplaşınca otobüsün içi cümbüş yerine döndü.
Bu kadar ilgili görünce bizim oğlan
coştu tabii. Garip garip dans figürleri gösteriyor. Yerlerde
yuvarlanıp duruyor.
Otobüsün içi bayram yeri. Alkış
kıyamet.
Ayrılık zamanı geldi.
Otobüs çalıştı.
Kadınlar el sallarken biz de el
salladık.
Bırakıp gittiler.
Oturduk tekrardan kös kös ekmeğimizi
yiyoruz.
Bu kızlar büyük ihtimal gece
vardiyasından eve dönüyorlardı.
Aklıma bir zamanlar büyük bir
iştiyakla dinlediğim Alpay’ın “Fabrika Kızı” şarkısı geldi.
Memleketin solcuları zamanında kadın
erkek eşitliğini farklı yorumlarmış.
Lafı nereye getireceksin
Hoca?
Yine yıllar yıllar önce
Bişkek’teyim.
Fakültenin yemekhane binasında tadilat
yapılacak dendi.
Tamir işi bir firmaya verilmiş.
İskeleler getirildi, kuruldu.
Bir taraftan işçiler çalışıyor bir
taraftan da bulduğumuz temiz bir yerde öğle yemeğimizi yiyoruz.
Bir gün baktık ki güzel mi güzel genç
bir kız çıkmış iskeleye elinde alet edevat tavana alçı çekiyor.
Bendeniz haza bir beyefendi refleksi
göstererek böylesine ağır ve tehlikeli bir işte nisa taifesinden
bir insanoğlunun nasıl olup da çalıştırılabildiğini anlamaya
çalışıyorum.
Ağzım açık bakakalmışım.
Ustabaşı denilen mendebur da kızı
azarlıyor.
“Yahu yapmasana, insan 37 numara
ayakkabı giyen birisine böyle davranır mı?” dedik.
Ustabaşı sonra geldi bizim masaya
oturdu.
“Ben bunun akşam çıkışını vereceğim.”
dedi.
-Şimdi neden söylemiyorsun, kızcağız
yarının planını şimdiden yapsın, diyenler oldu.
-Şimdi söylersem akşama kadar
çalışmaz… Mesaisini doldursun hele bu, demez mi?
Fakülte yemekhanesi olduğu için hacı
hoca çok. Ustabaşını kızı kovmaması için ikna etmeye
çalışıyoruz.
Sınıflar
Beyaz yakalı tuzu kurular masaya
oturmuş kızın alçıcılık kariyeri ile ilgili derin bir tartışmaya
daldılar. Mevzu zaman zaman hararetleniyor masadakiler birbirlerine
kül tablası atacak duruma geliyor. Bağırış çağırış hop kalkıyor.
Bu sırada Alçıcı kız iskelede ufaktan bir şarkı
mırıldanarak işini yapıyor.
Bir an masadan kalkıp iki üç adım
uzaklaştım ve manzarayı izledim. Baktım ilginç değil koştum
tekrardan masaya. Bizde çene bol.
Kızı işten kovdular.
Birkaç gün yemeğe gittim geldim.
Alçıcı kız ortada yok.
Sonraki günlerde etrafıma bakınıyorum.
Yok!
Aradan zaman geçti.
Parklarıyla ünlü orman şehir Bişkek’e
bahar gelmiş. Millet parklarda geziyor, işine bakıyor.
Ben de avare avare dolaşıp yeni açmış
bir çiçeğe yaklaşarak hayatın güzelliğini anlatan şiirler terennüm
ediyor, baharla uyanan ağaçlara bakıp, “Ha açtım açacağım.” diyen
yaprak tomurcuklarına “Biraz daha gayret, olacak” diye akıl
veriyorum.
Karşıdan elinde bir bebeyle gelen genç
kadının bana dikkatle baktığını fark ettim ama hiç oralı
olmadım.
Fekat yaklaşınca gayri ihtiyarı ben de
bakmış bulundum.
Bizim Alçıcı kız.
Kucağında tosun gibi bir bebek.
Göz göze
geldik.
Gülümsüyordu.
Böyle zamanlarda belirsiz bir yerlere
doğru hızlı hızlı yürür, kendi kendime konuşurum.
“Hey maşaAllah” diyor bir taraftan da
her zamanki gibi gereksiz bir aceleyle yürüyorum.
Kendi kendime “Al işte kız! Al sana
dünyayı değiştirme fırsatı. Bu tosunu-kız oğlan fark etmez- büyüt.
Gönder dünyaya. Bizim gibi çapsızlar yemek masasında boş boş
konuşurken sen çalışıyordun ya, beben de çalışsın dünyayı
değiştirsin.” diyorum.
Bütün suç bizim!
Son Söz:
Hz. Ömer radıyallâhu anh şöyle
der:
"Allah, seni Müslüman bir kişinin
sevgisi ile rızıklandırırsa, o sevgiye gücün yettiğince sıkıca
tutun!"
Veki' bin Cerrâh, Zühd, 334.