Alain Delon bunalımda
Abone olİstanbul Film Festivali'ne katılmaktan vazgeçen Delon'un asıl sorunu ne?
Alain Delon, İstanbul'a gelebilseydi onunla röportaj yapacaktık.
Son dakika değişiklik oldu. Bugün yaşadığı stresi aşamadığı için
Türkiye'ye gelemeyen sinema ikonunun hikayesini anlatmanın tam
zamanı.
Alain Delon'la daha önce de karşılaşmıştım. Hem de üç kez... İlki,
bir yıl yaşadığım 1961 yılı Paris'indeydi. Delon yeni ün yapmıştı
ve sevgilisi, büyük aşkı Romy Schneider'le birlikte Dommage qu'elle
soit une Putain- Yazık ki bir Fahişe" adlı oyunda rol alıyordu.
Adına bakmayın, eski, klasik bir oyundu bu... Sahneye koyan da
büyük sinema ustası Luchino Visconti'den başkası değildi. Ve iki
ünlü sanatçı, tiyatronun önünde uzun kuyruklar oluşturuyordu.
DELON 'BUNALIMDA'
Yıllar sonra bu kez 90'lı yıllarda yine Paris'te, sevgili Erkan
Özerman beni konsere davet etti. François Valery adlı bir
şarkıcının konseri...Orada yine Delon'la karşılaştım. 1997 Berlin
şenliğinde ise filozof-yazar Bernard Henry-Levy'nin yönettiği "Gece
ve Gündüz" adlı filmin basın toplantısında gördüm onu...Yönetmen ve
de efsanevi oyuncu Lauren Bacall'la birlikte... Ve sonunda onunla
karşılıklı oturup konuşma umudu belirdi. Çünkü 25. yılında İstanbul
festivalinin ünlü Fransız konuklarından biriydi.
Gazete röportajı yapacak çok az sayıda gazeteci arasında benim adım
da vardı. Böylece yıllar sonra onu yeniden görecektim. Üstelik
oturup doğru-dürüst konuşacaktık.... Ancak son dakikada bir sürü
değişiklik yaşandı. Delon 'bunalımdaydı', seyahate çıkmak
istemiyordu, İstanbul'u iptal etmişti. Festival yöneticileri panik
halindeydi: Bir ünlü olmadan açılış olur muydu? Sonunda sayısız
yazışma sonucu, Delon Fransız turizm bakanıyla birlikte onun özel
uçağıyla gelmeyi kabul etti.
Öğleden sonra 5'te inip gece törene katılacak, aynı gece bakanla
birlikte dönecekti. Ama olmadı. Cuma öğlene doğru haber geldi:
Delon içinde bulunduğu stresten kurtulamamıştı, yola çıkmak
istemiyordu. Ama ben yine de bu Pazar Portresi'ni ona ayırmak
istedim: Hem ilginç bir sinema ikonunu daha iyi tanımak, hem de
gelemeyişinin gerçek nedenlerini kavramak için... Delon'un
gerçekten son derece maceralı bir yaşamı olmuştu. 1935 doğumlu
sanatçı, sorunlu bir ailede büyümüş, birçok kez okuldan kovulmuş,
sonraları Halles'lerde taşıyıcılık, garsonluk, tezgahtarlık gibi
işlerde çalışmıştı. 50'lerde Fransa'nın o zamanki adıyla
Hindiçini'deki savaşına paraşütçü olarak katılmıştı.
Tam bir 'kötü çocuk'tu o: Son derece yakışıklı, ama serseri
ruhlu... Savaştan dönünce yine küçük işlerde çalışmış, 1957'de ilk
filmini çevirmişti. Bizler onu 1960'ların hemen başında, bizde "Üç
Sevgili" adıyla oynayan "Faibles Femmes" filmiyle tanımış ve
vurulmuştuk. Yargımız hiç değişmedi: O sinemada gelmiş-geçmiş en
güzel erkek yüzüydü. Delon'un sinema serüveni uzun soluklu oldu.
Öncelikle Fransız tarzı gangster veya romantik filmlerde oynadı.
"Christine", "Kızgın Güneş", "Vurgun", "Siyah Lale", "Paris
Yanıyor", "Doğru Yoldan Ayrılanlar", "Kiralik Katil" gibi
filmlerde, tipik Fransız erkeğini gizemli ve çekici yanlarıyla
temsil ediyor, ayrıca İtalya'da Visconti ve Antonioni, İngiltere'de
Joseph Losey ve Anthony Asquith gibi ünlü yönetmenler onu
istiyordu. ABD'de ise Jane Fonda, Dean Martin, Anthony Quinn,
Richard Burton, Burt Lancaster gibi ünlü oyuncularla birlikte
çalışıyordu. Sanki James Dean'in Fransız şubesiydi ilk
başlarda... Sonraları ise oyunculuğu gelişti, çok farklı işler
yaptı. Toplam 85 filminden en aşağı bir düzinesi, sinema tarihine
geçen başyapıtlar sayılabilir.
YÖNETMEN DE OLDU
Sonra Melville, Verneuil, Deray gibi yönetmenlerle birlikte Fransız
kara-filmini adeta yeni baştan yarattı. Yakışıklı, ama buz gibi
soğuk, hatta ölümcül erkek tiplemesi birçok filmine damgasını
vurdu: "Sen Benimsin"den "Sicilyalılar Çetesi" ne, "Kızıl
Çember"den "Öldürme Hırsı"na dek...
Bir ara 1970 sonlarından başlayarak yönetmenliği de denedi, birkaç
gangster filmi imzaladı. Ama çok başarılı olduğu söylenemez. Ama
maceracı yanı hiç azalmadı, fırtınalı ruhu durulmadı. 1968'lerde
adı dönemin kimi ünlü politikacılarıyla birlikte bir mega-skandala
karıştı, mafya ve uyuşturucu dedikodularına bulaştı: Bu kez de
sanki Fransa'nın Frank Sinatra'sıydı. Üstelik bir Yugoslav
badigardla eşcinsel bir ilişkisi olduğu da söylendi.
Ama hepsinden aklandı, tüm dedikodulardan sıyrıldı. 60'larda Romy
Schneider'le olan büyük aşkı sona erdikten sonra, dönemin güzel
yıldızı Nathalie Delon ilk eşi oldu, ondan Anthony adlı bir oğlu
var. Birçok kadınla macera yaşadı: Özellikle meslekdaşları Mireille
Darc ve Nathalie Baye'le. 1987'de Rosalie Van Breemen adlı
Holandalı bir soyluyla evlendi ve bu evlilik, iyi-kötü hala
sürüyor. Ondan da iki çocuğu var: Anouchka ve Alain-Fabien. Ayrıca
evlenmediği kadınlardan en az üç çocuğu olduğu biliniyor. Delon,
aylar önce, Paris-Match dergisiyle yaptığı bir söyleşide, ne denli
yalnız olduğunu anlatmış, 'kalbinin bomboş olduğunu ve bir kadına
ihtiyaç duyduğunu" söylemiş ve yüzlerce, binlerce mektup
almış!...
70'ini aşmış Delon, dünyanın her yerinde bu denli tanınmasına
rağmen, kendisini yalnız hissediyor, sürekli geçmişe eğiliyor,
hatalarını görüyor, belki en büyük aşk fırsatlarını elinden
kaçırdığını düşünüyor. Beş yıl nişanlı kaldığı Alman kökenli güzel
yıldız Romy Schneider'le ilişkisi 1969'dan 1985'e kadar süren
Mireille Darc'la bir çatı altında yaşamayı başaramamış olması,
belki onu bu ileri yaşında bunalıma iten başlıca neden...
Paris-Match'ın çok yakın tarihli bir diğer sayısında ise Delon
tümüyle kendisini hüzne ve pişmanlığa terketmiş görülüyor,
gözlerinde yaşlar var...
Resimdeki Nathalie Baye'e İstanbul festivalinde de göreceğimiz
"Notre Histoire- Bizim Hikayemiz" (bizde "Ayrı Odalar" diye
oynamıştı) filmini hatırlatarak, "o film gerçekten de 'bizim
hikayemiz' olabilirdi, ama ben beceremedim" demiş, gecenin bir
başka anında ise, Mireille Darc'a "Seni bırakmamalıydım. Sen benim
kayıp cennetimsin, benim hatamla kaybolmuş cennetim" itirafını
yapmış..
Çöküşü kabullenmek zordur
Delon, Paris-Match'daki bir başka resimde çocuklarına sarılmış
ağlıyor. Kızı bugün 15, oğlu ise 12 yaşlarında... Peki, tam 71
yaşında bir babaya sahip olmaları nasıl bir duygu? Bu konuda şöyle
diyor: "Biliyorum, baba olmak için yaşlıyım. Aslında onların
büyükbabası olacak yaştayım. Belki özellikle arkadaşlarının yanında
bundan rahatsız oluyorlardır. Zaten bir babadan çok daha erken
çekip gideceğim hayatlarından".
Delon, söylenene göre, çocuklarını alabildiğine şımartıyor, bir
dediklerini iki etmiyor. İkisi de baba mesleğini seçmişler,
şimdiden TV filmlerinde rol alıyorlar. Paris'e iki saat mesafede
büyük bir çiftlikte yaşıyor Delon... Eşi Rosalie'yle artık ayrılar.
1999 yılında İsviçre vatandaşlığına da geçmiş, çifte pasaportu var.
Tam bir De Gaulle hayranı ve siyasal açıdan sağ görüşlü. Bu arada,
De Gaulle'un 1940'da tüm Fransızları direnişe çağıran ünlü
bildirisinin özgün baskısını dünya kadar para ödeyerek almış ve
İnvalides'deki savaş müzesine armağan etmiş. Bu da onun vatansever
yanı... Dünyanın en güzel erkeği olmuş bir adamın 70 yaşına
gelmesi, geçen zamanın izlerini o güzel yüzde hergün biraz daha çok
farketmesi, bence asıl mesele... Çöküşü kabullenmek güzel bir kadın
için olduğu gibi, güzel bir erkek için de aynı ölçüde zor olmalı.
Delon bence bu dramı yaşıyor.
Atilla Dorsay
Kaynak: www.sabah.com.tr